"8'in üzerinde ihale dosyası alan var. İlgi iyi. İnşallah iyi bir teklif gelecek. İyi bir ihale ve yarışma olacak. Sonuçta kazanan önümüzdeki yıl başlamak üzere 3 yıl veya 5 yıl yayıncı olacak. Türk futbolunun en önemli yayın kalemlerinden bir tanesi yayın gelirleridir. Özellikle Anadolu kulüplerinin yüzde 80 geliri yayın gelirlerinden. Yayın gelirinden ne kadar çok gelir elde edersek -yalnız Süper Lig değil, alt ligler de buradan paralarını alıyorlar- kulüpler o kadar çok kazanacak. Bu ihaleye önem veriyoruz. İlgi de var. İnşallah iyi bir ihale olacak. Görüşmelere açığız. Bugün bile sabah bir yayıncı geldi konuştuk. Teklifleri bekliyoruz."
Bu lafları söyleyen Türk futbolunun "gölge" bile değil, "olmayan" Başkanı Nihat Özdemir..
Sahtekârlıklar üzerine kurulduğu için dünyanın en çok dura dura oynanan güya Süper, aslında "Sahtekârlar Ligi" üzerine tek kelime etmeyen, hele pandemi devrinde herkes evde oturur ve seyredecek bir şey ararken, reytingleri düştükçe düşen yayıncı kuruluş BeIN'in bir daha 400 milyon doları sokağa atmayacağı ve bu rezil futbolun yayın ihalesine girmeyeceği anlaşılınca, Özdemir Efendi güya gaz vermek için bu toplantıyı yaptı..
BeIN sadece susmasıyla değil, eylemleriyle de artık Türkiye'de olmayacağını gösteriyor.
Hele bu son yılda yayınlar, hem sunum, hem görüntü olarak felaket bir hâl aldı. Çünkü tüm kaliteli, dolayısıyla pahalı adamları bıraktı. Şimdi ucuzlar çalışıyor.
Oyuncuyu tanımayan, ne olup bittiğini yorumlayamayan, bana, benim zaten gördüğüm kadarını anlatan stajyerler spiker, "tekrar" yüzünden sık sık golleri kaçıracak duruma gelen, kamerayı haberin olduğu yöne çevirmeyi akıl edemeyen ya da birtakım kişiler, mesela kulüp başkanlarının korkusundan "Neme lazım" diye boşlukları gösteren acemi, korkak yayın yönetmenleri yüzünden, haber değeri de sıfıra inen yayınları hele pandemi yasakları da kalkarsa kim izler?.
Nihat Bey, Nihat Bey, Sahtekârlıkla mücadele için, yönetim ve MHK ortak toplantısı yapıp, ortak ve kesin önleyici kararlar almayı korkunuzdan aklınıza bile getirmediniz. Seyir zevki en büyük darbeyi yedi.
FIFA ve UEFA maçlarında takım formalarının sırtında oyuncuların isimleri, yukarda, yakanın hemen altında yazar. Ayni kulüp, seni yani TFF'yi ve dolayısıyla Türk milletini adam yerine koymadığı için, bizim maçlarda, isimler altta formalar özel yapılır. Yukarıya üç kuruşluk reklam almak için. Oysa kulüplerin en büyük geliri ekrandan, yani biz seyirciden gelir. Ama bizim, yani seyircinin, yani seyretmek için yayıncı kuruluşa ayrı para ödeyen halkın sahibi yoktur bu vatanda..
Ne Spor Bakanı, ne de Nihat Efendi Federasyonu.. Sunucu tanımaz söylemez. Biz alttaki adı göremeyiz..
Meçhuller yayını izleriz.
Yeni ihale şartnamesini halka da açıklasan da, millet de öğrense, ekrandaki maçın keyifli izlenmesi için hangi maddeleri koymuşsun?.
Hadi açıkla.. Şartnameyi açıkla..
Bugüne dek şartname alanları açıkla..
Açıkla ki, boyunu görelim!.
Medya mı?.
Dua et, bu ülkede gerçek spor medyası yok.. Fener, Galatasaray, Beşiktaş tellalları var da, sana ve yapmadıklarına, yapamadıklarına, hatta istifa bile edemediğine dokunan bile nerdeyse yok!.
Sahi mutlu musun Nihat Efendi!.
***
EVİMDEKİ GURURUM!.. ÇERNOBİL!..
İyi ki Bedri Baykam beni galerisi Piramid'de brunch'a davet etmiş. İyi ki herkes gittikten sonra, Bedri'yle galeri katına çıkmışız.. İyi ki oradaki Ertuğrul Akyüz adlı genç sanatçının "Çernobil" adlı sergisini görmüşüm. Görür görmez de donup kalmışım.
Çernobil'de patlayan atom reaktörü, civarında yaşayan tek şey bırakmamıştı.
Virüsler dahil.. Hatta o radyasyon Karadeniz üzerinden bizim sahillere de vurmuş ve kanser vakalarına sebep olmuştu.
Ertuğrul o Çernobil'i boyamış işte..
"Yaşamın bittiği yer!.. Burada canlı yok" diye bağıran sergi şubat sonuna dek..
Gidin ve bu muhteşem sergiyi görün.. Bir eksikle.. Daha kapıdan girer girmez beni vuran "Ölüm" resmini derhal aldım.. Bedri de bana torpil yaptı. O resmi, kapanışı beklemeden yolladı..
Sergiye gidenler eksik kalmasın diye de, işte bu sayfada eksiği tamamlıyorum şimdi.
Bu resimde muhteşem bir özellik var. Ufuk çizgisi üzerinde sarı bir gökyüzü.. Altında deniz. Önünde ölü ağaç dalları ve kalıntıları ile dolu bir çöl sanki. Ama en ilerde ağaçlar var.. Dalları yeşermiş.. "Ertuğrul o ağaçları 'Umut' için boyamış" diyorsunuz..
Bütün sergiye, o "Ölüm sergisi"ne uzaktan baktım.. Sonra beni büyüleyen resmin yanına, dokunma mesafesine gittim, bir de öyle baktım.
Ertuğrul'un nasıl muhteşem bir sanatçı olduğunu orda gördüm.
Hayır.. Çernobil'de, atomdan, radyasyondan sonra "Umut" yok.. Ertuğrul, o ağaçları da, yerdeki ölü dallarla ayni renkte boyamış.. Ama arkadaki sarı zemin ile o dalların koyu mavimsiliğini göz üst üste yorumlayınca, "Yeşil" görüyorsunuz!. Yani "Ölümsüzlük" hayalinizde ve gözünüz sizi aldatıyor..
Serginin adı "Eden Bulur!." Ama bir "U" aşağı düşmüş duruyor. Oluyor "Eden Blur.." Eden "Cennet" demek İngilizce'de. Blur ise "flulaşmış, donuklaşmış, lekelenmiş" demek..
Çernobil cenneti, radyasyonla cehenneme dönmüş yani...
Günümüzde Ukrayna-Rusya anlaşmazlığı üzerinden adeta temenni eder gibi "Ben demedim mi" demek için durmadan "3. Dünya Savaşı geliyor" diye yazılar yazıyorlar.
Bu dehşet ve panik yazılarının hiçbirinde "çözüm önerisi, fikri, tavsiyesi" yok çünkü..
"Üçüncü Dünya Savaşı çıkarsa ne olur?" diye sorulunca, Einstein galiba "Üçüncüyü bilmem ama, Dördüncü Dünya Savaşı'nda insanlar ok ve yayla savaşırlar" demişti.
***
NOTLAR... NOTLAR... NOTLAR...
1952'de Ankara'ya geldik ailecek. 1957'de de gazeteciliğe başladım.. Üç First Lady'yi yakından tanıma ve izleme olanağım oldu.
Mevhibe Hanım (İnönü), Semra Hanım (Özal) ve Emine Hanım (Erdoğan). Bu üçü kocalarının yanında ama halkın da hep içinde idiler.
Mevhibe Hanım, paşası ile Kızılay'da yürürdü, polis, koruma moruma yok. Devlet Tiyatro ve Operası'nın her galasına giderlerdi.
Opera sevgimi onlara borçluyum. İlk gittiğim opera (Kuzen Necip Kışlalı'nın annesi bilet almış ve bizi yollamıştı) felaket bir şeydi. Perde arasını zor bekledik. Fırladık gidiyoruz. Bir baktık, İsmet Paşa ile Mevhibe Hanım el ele tutuşmuş oturuyorlar. "Utan Hıncal" dedim, kendi kendime..
Necip'le birbirimize baktık ve geri döndük.. Ve gide gide operaya alıştım.
Operayı sevdim.
Semra Hanım'ı mesela eğlence yerlerinde çok görürdüm. "Papatya" adı verilen zengin eşi hanımları etrafına toplar ve onların ihtiyacı olanlara yardımlarını sağlardı.
Emine Hanım hepsinden sessiz olanı.. Başkan eşi olarak bulunması gereken davetlerde ev sahibeliği yapıyor, ama onun dışında uzak kasabalar, köylerde, kentlerin gecekondu semtlerinde dolaşıyor. Hem yardım ediyor hem de genel ve yerel yöneticilere örnek oluyor.
Son örnek!. Altındağ adlı en uzak ve en fakir Ankara semtindeki Bebek Kütüphanesi açılışına gitmiş.
Bebekler için kütüphane.. İlk kez duydum hayatımda.. Orada minik çocukları etrafına toplamış, masal okumuş.
Ülke çapında "Sıfır Atık" savaşının liderliğini yapıyor ya. Miniklere "Sıfır Atık Oyunu" öğretmiş, oturup onlarla oynamış..
Çubuğu yaşken eğitme örneği, geneller, yereller!.
Teşekkürler Emine Hanım!.
*
Bu hafta sonu, hele pazar, başta bizim Sabah, Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet, Posta ekleri nasıl dolu dolu yazılarla doluydu.
"Dolu gazete"ye hasret olduğum için "dolu" lafını dolu dolu (Buraya dek 7 kez) kullandım, keyifle.. Bütün gün evdeydim de, hızlı okuma ile bitirebildim.
İşte bazı seçtiklerim..
Metaverse'ün arka sokakları / Olkan Özyurt / Sabah..
Üsküdar'da çay seremonisi.. Göksan Göktaş / Sabah..
Zeynep Fadıllıoğlu Söyleşisi / Gülçin İşler Fırat / Sabah..
Bitlis'te Beş Minare'nin peşinde/ Saffet Emre Tonguç / Hürriyet..
Karadeniz'in Zirveleri / Muhammet Kaçar / Hürriyet..
İlişkinin zehrini nasıl atarız / Melis Yılmaz / Hürriyet..
Loryan'dan Baylan'a / Aylin Öney Tan / Milliyet..
Beynimiz hata vermeye başladı / Zeynep İşman / Milliyet..
Sadece âşıklar hayatta kalır / Başak Biçer / Cumhuriyet..
Kalp kalbe bir evlilik / (Mustafa Kemal-Latife Hanım) Prof. Şaduman Halıcı / Cumhuriyet..
Nilgün Belgün Söyleşisi / Oya Çınar / Posta..
*
Dünyanın en çok izlenen spor olayı Super Bowl'dur. Yani Amerikan Futbolu final maçı.. Ama bu maçın devre arası için yapılan şovlar ve verilen dünyanın en pahalı reklamları, öncesi ve sonrası ile futbolun kendisinden fazla konuşulur.
Genel Müdür Temel Kotil'in "Büyük Düşün" felsefesi ile büyüyen ve en büyükler kapanırken bir dünya devi olan THY de, bu yıl gene Morgan Freeman'lı bir reklam vermiş, Süper Kupa'ya.. Youtube'da izledim.. Ama ne diyeyim, toplam 136 ülkede yayınlanacak bu reklam pek sarmadı bu defa.. 2017'deki ilk reklam çok hoştu, çok konuşuldu, oysa.
***
TEBESSÜM
Mükemmel erkek,
Saat 6.00'da kalkar.
Yatağını kendi düzeltir.
Her gün yürüyüş ve spor yapar.
Kendi odasını temizler.
İşini dikkatle ve tam yapar.
Mutfağa yardım eder.
Geceleri dışarıda kalmaz.
Okur.
Erkenden yatağa girer ve uyur.
Böylesi mükemmel erkeği nerde bulursunuz?.
Cevap.. Hapishanede.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Başkalarına bir şeyler vermek istiyorsanız, önce kendinize iyi bakmalısınız. Güneş ışığını ve suyu reddeden ağaç, başkalarına meyve veremez." Emily Maroutian
Yorum Yazın