Hâkim isim olarak millet adına, yargı yetkisini kullanarak yasaya aykırı davranışlarda veya uyuşulmayan işlerde yasayı yerine getirmekle, adaleti gerçekleştirmekle görevli kimse iken sıfat olarak; duygu, davranış vb.ni iradesiyle denetleyebilen kimse anlamındadır.
Duygu ve davranışları doğru şekilde iradeyle denetleyebilmek aynı zamanda akıllı olmaya bağlıdır. Bu durum kişinin kendine ve başkalarına karşı iyi olma halini doğurur. Ancak iyi bir insan iyi bir hâkim olabilir. Kadim zamanlardan beri “Hukuk iyilerin ve doğruların sanatıdır.” denmiştir.
Peki hâkim duygularına nasıl hâkim olacaktır? Bunu sabote eden unsurlar nelerdir?
Hâkim fizyolojik ihtiyaçları tam ve zamanında gidermemişse bu verdiği kararlara yansıyacaktır. Hâkimin aç olması ve tok olması durumunda bile verdiği kararlar değişmektedir. Aşağıdaki örnek bu duruma açıklık kazandırmaktadır.
“Ceza evinde kalmakta olan iki hükümlünün, şartlı tahliye kurulunun önüne çıkması planlanmış. Hükümlülerden biri kurulun huzuruna 11. 27’de çıkıyor. Suçu dolandırıcılık, ceza süresi ise 30 ay. Diğer hükümlünün kurul önüne çıktığı saat 13.15. Suçu ve ceza süresi, birinci hükümlüyle aynı.
İlk hükümlünün şartlı tahliyesine izin verilmezken, karar ikinci hükümlü için olumlu. Neden? Kararda etkili olan şey ne? Irk m? Görünüş mü? Yaşı mı?
Bin yargı kararının ele alındığı 2011 tarihli bir çalışmaya göre ana etken, yukarıda sıralananlardan herhangi biri değil, daha çok açlıktı. Bir hükümlünün şartlı tahliye şansı, kurulun yemek molasının hemen sonrasına denk gelmesi durumunda en yüksek değer olan %65 e çıkıyor, ama bir oturumun sonuna doğru değerlendirilen hükümlü için en düşük değer %20 lere düşüyordu.” (Eagleman David, Beyin, Senin Hikayen, Domingo yayınları, 2016, İstanbul)
Bu nedenle hâkim fizyolojik ihtiyaçlarına ve sağlık durumuna dikkat etmelidir.
Hâkim öfkesini kontrol edebiliyor mu? Öfkesini kontrol edemeyen hâkim sağlıklı karar veremez. Hâkim Mustafa Necati Daştan’ın bir anısında bu gerçeğe vurgu yapılır.
“Sinirleri Alınmış Hâkim Tecrübeli ve olgun bir hâkim abimiz vardı. Bir gün sordum: “Hâkim bey, sizi hiç sinirli görmüyorum, bunu nasıl başardınız?” “Gel otur, sana anlatayım...” dedi ve anlatmaya başladı. “Bir gün köy yerine keşfe gittim. Keşif mahallinde bir grup adam tantana çıkardı tartışma, kavga ve gürültü uzun sürünce keşfi yapamadık ve iptal ederek geri dönüyorduk. Arkadan bir küfür duydum. ‘A.. .. Hakimi, işte biz adama böyle keşif yaptırmayız!’ diyordu biri. Sadece geri döndüğümü hatırlıyorum, sonrasını hatırlamıyorum. Adamın yüzünü gözünü dağıtıp kan içinde bırakmışım. Sonra soruşturma geçirdim uzun bir süre sıkıntı yaşadım. Hâkim savcılığın en zor yanlarından biri sinirlerinize hâkim olmak.” (Mustafa Necati Daştan, Bir Ceza Hakiminin Notları, İz Yayıncılık, 2019, İstanbul)
Hâkimin doğru kararlar vermesi için hukuksal kavramlara hâkim olması gerekir. Verilen kararlar olgu, obje ve olaydaki gerçekliğe dayanmalıdır. Aynı zamanda bu gerçeklik hukuksal kavramlarla karara dönüşmelidir. Her disiplinin kendine mahsus yargı kavramları vardır. Örneğin, ahlak alanında iyi ve kötü, sanat alanında güzel ve çirkin, bilim alanında doğru ve yanlış, din alanında günah ve sevap, felsefe alanında rasyonel ve irrasyonel gibi. Hukuk alanında ise suçlu, suçsuz, hukuka uygunluk ve hukuka aykırılıktır. Hukuk kavramlarını içselleştirememiş bir hâkim verdiği kararlarda hukuksal bir sonuç oluşturamaz. Bir zamanlar bir savcı iddianamesinde şüpheliler için “Kan içen vampirler, habis ur” gibi tanımlar kullanmıştı. Kavramlara hâkim olmak bir hâkimin olmazsa olmazıdır.
Hâkim ideolojik kalıplarla yetişmişse veya ideolojik yapının lütfuyla hakim olmuşsa kendine de hakim olamaz, mahkemeye de hakim olamaz. İdeolojik olmak demek, düşünce ve davranışlarında objektif olmamak, önyargılı davranmak, gerçekleri tanımayarak dünyayı yalnız kendi düşünce ve tasarımlarıyla biçimlendirmeye çalışmak demektir. İdeolojik kişi sadece kendini kandırmaz, gerçekliği kendi dogmatik görüşü doğrultusunda değiştirir, gizler. İdeolojik kişinin olgu, obje, olayı gerçek manasıyla değerlendirip doğru karar vermesi beklenemez. Adaletsizlikle avantajlı bir konum elde eden kişi, nasıl adalete inanarak adalet dağıtabilir? Diğer taraftan ideolojik ve siyasal lütuflarla hâkim olmuş kişiler, minnet ve bağımlılık duygusuyla ideolojik ve siyasal çıkarların kalıplarıyla karar vermek durumunda kalırlar. Hâkim ve savcı alımlarında sürekli gündeme gelen siyasi kayırmacılık ve bunun kanıksanması adalet alanındaki en büyük açmazımızdır. Bu konuda klişe olarak bir zamanlar Adalet Bakanının “Ben CHP’ lileri işe almayacağım da MHP’lileri mi alacağım?” sözleri aklımızda kalmıştır.
Gerçek anlamda hâkim olmak için adalet sevgisi ve meslek sevgisi olması gerekir. Öğrenmeyi sevmeyen bir kişi gerçek anlamda öğretmen olamayacağı gibi adaleti sevmeyen kişi de adalet dağıtan hâkim olamaz.
Yapılan bir anket hakimlik mesleğinin içine düştüğü durumu gözler önüne koymaktadır.
“Bugün bir imkân verildiğinde hâkim savcıların büyük çoğunluğunun bu meslekten (eşdeğer statüde) başka bir mesleğe geçme arzusunda olduğu görülecektir. Nitekim hâkim ve savcılar arasında adalet. org. sitesinde yapılan bir anket sonucu: Bugün size erken emeklilik hakkı verilse ne yaparsınız? Ankete Katılan Meslekler: Hakim+C.Savcısı Ankete Katılan Kişi Sayısı: 2.804 1. Hemen emekli olurum: 1.866 % 66.5 2. Çalışmaya devam ederim: 938 % 33.4” (Mustafa Necati Daştan, Bir Ceza Hakiminin Notları, İz Yayıncılık, 2019, İstanbul)
Görüldüğü üzere adalet sevgisi olmayan ama hâkimliği bir geçim kaynağı gören kişiler ilk fırsatta hâkimlikten ayrılmak istemektedir. Mesleği sevmeyen ama mecburiyetten yapan kişiler gerçek anlamda doğru kararlar verirler mi, karar verirken gerekli özeni gösterirler mi?
Hâkimin kendine hâkim olması için cesur olmalıdır. Cesaret bu mesleğin tamamlayıcı parçasıdır. Güçlü karşısında korkan kişi nasıl adalet dağıtabilir, nasıl hakimlik yapabilir?
Bir zamanlar Bolu Köy Hizmetleri İl Müdürlüğünde avukat olarak görev yapmıştım. Akçakoca’da kurumumuza ait bir arazi birileri tarafından işgal edilmişti, bu nedenle dava açmıştım. Arazi üzerinde keşif yapacağız, fakat her seferinde hâkim ailevi mazeretler ileri sürerek erteledi. Ben de hâkimin mazeretine inanarak rıza gösteriyordum. Duruşma tutanağına hava günlük, güneşlik olmasına rağmen “hava muhalefeti nedeniyle gidilememiştir, yazdırıyordu. Ben kurumdan ayrıldım hiç keşif yaptıramadım. Sonradan öğrendiğime göre araziyi işgal eden kişi yörede tanınmış sabıkalı, belalı biriymiş, hâkim çekindiği için sürekli keşfi erteliyormuş.
Hâkim güçlü bir mantık yapısına sahip olmalıdır. Sistematik düşünmeyi bilmelidir. Alışkanlıklara, klişelere, dogmatizme, taklide teslim olmamalıdır. Doğru sorular sormayı, analiz etmeyi, olgu, obje ve olayı aydınlatacak nedenselliği bulmayı bilmelidir. Gerekçe ile hüküm arasında tutarlı bir mantık olmalıdır. “Sanığın beraatine, tutukluluğun ise devamına …” diye karar vermemelidir. “Sanığın 2 ila 5 yıl hapisle cezalandırılmasına… “diye hüküm tesis edip avukatın “böyle hüküm tesis edilmez” şeklinde durumu açıklamasına rağmen “kanunda böyle yazıyor, ben ne yapıyım?” dememelidir.
Bir şiirimde hukuka uygun verilmemiş bir karar için Aşık Dertli’ye nazire gibi “Hukuk Bunun Neresinde?” yazmıştım.
Hakim bey bu nasıl karar ?
Okumak mantığa zarar
İnsanda akıl, izan var
Hukuk bunun neresinde?
**
Hep böyle dönmez tekerlek
Adalet herkese gerek
Yerini göster, mübarek
Hukuk bunun neresinde?
**
Boş sözlere karnımız tok
Hukuktan anlarız, az çok
Ortada bir gerekçe yok
Hukuk bunun neresinde?
**
Kara, karar mürekkebi
Zalim Haccac zulmü gibi
Karakuşi hükmü gibi
Hukuk bunun neresinde?
**
Hakimin elinde kalem
Olmazsa yaraya merhem
Ben bu yargıya ne diyem?
Hukuk bunun neresinde?
**
Yara aldı itimadım
Suçlamak değil muradım
Çok aradım bulamadım
Hukuk bunun neresinde?
**
Yakına yakına bıktık
Yamalık tutmuyor yırtık
Aklı koru, sorma artık
Hukuk bunun neresinde?
Kendini sevmeyen başkasını sevebilir mi? Kendine faydası olmayan kişinin başkasına faydası olur mu? Kendine hâkim olmayan mahkemeye hâkim olur mu?
Yorum Yazın