Ahmet Yenilmez

Ahmet Yenilmez

Mail: shjbjdsk@hotmail.com

Gerçek mi değil mi peki gerçek ne?

Pazar günleri sizlere genellikle, kültür sanat veya popüler kültür temalı yazılar yazma çabası içerisindeyim. Ülkemizin gündemi zihinleri ve ruhları yeterince yoruyor, bu sebeple bir nebze olsun kafaları dağıtacak konular üzerinde durmaya çalışıyorum, çalışacağım. Bugünkü konum, "Elmas". Bildiğimiz değerli taş olan, kadınların hayır diyemediği, erkeklerin ise sadece maddi açıdan dikkatini çeken doğal madde Elmas! Elmas'ın dikkatimi çekmesini sağlayan ise, yine bir belgesel oldu. Çok vakit bulamasam da, uçak yolculuklarında çeşitli film ve belgeselleri izleyebiliyorum. Konumuza dönecek olursak, 2022 yapımı, "Elmas Gerçeği'' belgeseli dünyanın büyük bir krizin eşiğinde olduğunu (zenginleri ilgilendiren bir kriz tabii), hatta artık tamamen içinde olduğunu gözler önüne seriyor. Belgeselde, Elmas'ın artık laboratuvarda yapılabildiğini ve asıl dikkat çekici olanın ise, bu insan eliyle çeşitli kimyasalları birleştirerek yapılan elmasların doğal olanlarından ayrıştırılamıyor oluşuydu. Evet, insanoğlu çok uzun süredir insan eliyle laboratuvarda yapay elmas yapıyormuş. Elmas piyasası yaklaşık 15 yıldır bu problemle uğraşıyor ve önüne geçmek için büyük çaba sarf ediyormuş. İşin daha da ilginç tarafı, bu yapay elmaslar artık birilerinin kolyelerinde, yüzüklerinde veya küpelerinde yer almış bulunuyor. Elmas piyasasına yön verenler ise bu sahtecilik işinin bir parçası haline gelmişler, çünkü yapay elmas ile doğadan çıkarılan elmaslar arasındaki farkı bulabilecek ne bir exper ne de bir makine üretilebilmiş. Gerçi çeşitli makineler üretmişler, neredeyse cep telefonu boyutunda ve her evde yer alabilecek kolaylıkta, lakin makineler sadece göz boyamaktan ibaretmiş. Çünkü, elleri bağlı bir şekilde yapay elmasların piyasaya sürülmesine engel olamayan muktedirler, en azından bir kaos çıkmaması için ve elmas piyasasının yok olmasını engellemek için işe yaramayan, "orijinal elmas bulucu'' diye saçma sapan aletleri piyasaya sürmüşler. Makineler hiçbir şekilde sahte veya orijinal elması ayırt edemiyorlar amaç sadece kaosu önlemek. İşin daha da ilginç olanı ise, muktedirler bu işin önüne geçemedikleri ve ayırt edemedikleri için sahte olma ihtimalinin olduğu ya da direkt laboratuvarda üretildiğini bildikleri elmaslara dahi, sertifika veriyorlarmış. Bu sertifikayı veren kurum, Dünya Elmas Federasyonu gibi bir kurum (adını tam hatırlayamadım ama futbolun Fifa'sı gibi düşünebilirsiniz). Evet sevgili okurlar, yazılarımda sık sık Dünya'nın bambaşka bir yöne gittiğini, tahayyülümüzün o yönü şu an idrak edemediğini, sadece tahminlerde bulunarak, birazda korkarak çıkarımlarda bulunduğumuzdan bahsediyorum. Dünya değişiyor, değişen bu Dünya'ya ise hiç de zorlanmadan adapte oluyoruz. Artık, hiçbir şey eskisi gibi değil, elmas bu sahteleşmenin en basit örneklerinden bir tanesi. Sahteleşen duyguların, insan ilişkilerinin, yediğimizin içtiğimizin yanında, sahte elmasın ne önemi olabilir? 2000'li yıllardaki tiyatro oyunum "Milenyum Eşiğinde Türkiye" de taaa o zamanlar bu sahteleşme ve duygusuzlaşmayı görüp seyirciye aktarmaya çalışmıştım. O zamanlar espri olarak gelen şeyler, şu an gerçeğimiz oldu!Yanlış anlamayın, ahlanıp vahlanmıyorum, ben her zaman her şeyin doğal sürecinde gelişeceğini, Dünya'nın ise belirli zaman aralıklarında büyük değişimler geçireceğini çok iyi sindirmiş ve bu gerçeği kabullenmiş biriyim. Her değişim kendine göre güzellikler ve çirkinlikleri beraberinde getirir. Önemli olan bu değişimlerde biz ne yapacağız? Biz bu değişimlerin neresinde olacağız? İçinde mi olacağız yoksa kenarda seyirci mi kalacağız? Sorulması gereken sorular bunlar aslında. Yoksa, elmaslar sahteleşmiş, büyü ile altın yapmayı öğrenmişler bunlar önemli değil. Az önceki belgesele dönecek olursam, beni çok güldüren, ama acı acı güldüren bazı diyaloglar oldu. Tabii, bu belgeselde muktedirler ile de röportajlar yapmışlar. Elmas piyasasında Yahudilerin ne kadar büyük bir rol oynadığını tahmin edebilirsiniz. Piyasaya yön veren muktedirler, bu sahte elmas işinden çok mustaripler, ellerinin kollarının bağlı olması ise onları çok öfkelendirmişe benziyor. Tabii, bu öfkelerini açığa vurmamaya çalışarak, insanlara bazı mesajlar vermeye çalışıyorlar. Duygulara hitap ederek, elmas yüzük üzerinden evlilik ve ilişkilerin ölümsüzlüğü üzerine akıl çelmeye çalışıp, sanki bir erkeğin karısına veya sevdiğine aşkının büyüklüğünün göstergesinin elmas yüzüğün büyüklüğü ile ölçülebileceği mesajını, zihinlere yerleştirmeye çalışıyorlar. Hangi sevgi, bir madde ile veya maddi değer ile ölçülebilir kardeşim? İşi duygusal boyuttan alıp, elmas piyasasının sürdürülebilirliği için çaba sarf ediyorlar seyircilere. Kadınların mücevher düşkünlüğüne oynayıp, "Hangi kadın milyonlarca yıldır dünyanın bir parçası olan doğal bir elmas yerine laboratuvarda yapılan bir taşı sevebilir ki?'' diyerek zihinleri çeliyorlar. Halbuki günlük hayatımızda bile, denizde harika görünümlü bir taş zevklerimize hitap edebiliyorken, neden birilerinin, "bak bu çok değerli'' dediği için milyar dolarlık bir sektör oluşuyor? Diyeceğim ama, ahh bu kapitalizm! Aslında cevabı hepimiz biliyoruz. Alışveriş daima sürmeli! Son olarak çok kanıma dokunan bir şey daha var ki, biliyorsunuz Dünya elmas rezervi Afrika kıtasıdır. Afrika'nın elmas üzerinden sömürülmesini anlatan bir çok film ve belgeselde günümüze kadar yapılageldi. Benim bahsettiğim belgeselde ise tam komplo teorilerinin insan kurban eden tiplerinden birinin, bu sahte elmas konusunun Afrika'nın o mükemmelliğine, hatta Afrika vatandaşlarının hayatlarına büyük darbe vuracağından bahsediyor, bir Afrika romantizmi yaratmaya çalışıyor ve bunu öyle pişkin bir şekilde yapıyor ki, o an ekrandan içeri girip boğası geliyor insanın. Neyse, Pazar Pazar daha fazla germeyeyim sizleri.

Hayırlı Pazarlar efendim.

Not: #TürkiyeYüzyılı yolunda Cumhurbaşkanlığı kabinesinin hayırlara vesile olmasını dilerim. Bu konuda ki düşüncelerimi Salı günkü köşe yazımda arz edeceğim .

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar