14 Mayıs seçimlerinin sonucunu bana göre gençlerin tercihleri belirleyecek. Özellikle de ilk kez oy kullanacak kesimin kararı çok önemli.
İşte bu nedenledir ki, ben AK Parti kurmaylarının yerinde olsam, bu gençlere yönelik, onları bilinçlendirecek hatta "uyandıracak" özel bir kampanya düzenlerdim. Çünkü hiçbirinin "koalisyon" hakkında bilgileri yok. Onlara "7 benzemez"in bu ülkeyi nasıl bir kaosa sürükleyebileceği, tarihin ışığında anlatılmalı.
Ben de bir koalisyonzede'yim. Çocukluğum ve gençliğim 6 ayda bir değişen koalisyon hükümetlerinin çektirdiği acılar ve yokluklar içinde geçti. Küçükken benim asli görevim kuyrukta yer tutmaktı. Bakkalın birine margarin geldiğini duyar duymaz hemen koşup kuyruğa girerdim. En az üç saat kuyrukta yağ beklediğim günler olmuştu. Sadece yağ mı? Tüp gaz bulmak da meseleydi. Kışın ayazında, morarmış ellerime sıcak nefesimi üfleyip, ısıtmaya çalışarak akşam yemeğini pişirecek tüp gazın kuyruğunda ömür tüketirdim. Hatta otomobil kullanmayı da benzin kuyruğunda öğrendim. Babam sabahtan arabayı benzin istasyonunda kuyruğa sokup, işine gider, ben de ağabeylerimle birlikte akşama kadar kuyrukta dur-kalk yaparak şoförlük öğrenirdim. O zamanlar Almanya'dan gelenler ütü tahtası getirirlerdi. Düşünebiliyor musunuz, ütü tahtası... Bizde yoktu çünkü... ABD'nin koyduğu lastik ambargosu yüzünden savaş uçaklarımız yerden kalkamazdı. IMF'ye endeksli ekonomi politikaları yüzünden üç yılda bir devalüasyon yapılırdı.
Ya terör? Günde 35-40 kişi kahvehanelerde kurşunlanarak öldürülürdü. Üniversiteye gittiğim yıllarda annem beni her akşam pencerede bekler, eve geldiğimde Hac'dan dönmüşüm gibi karşılardı. Çünkü insan hayatının bini bir paraydı. Yönetimde "birlik" yoktu. Koalisyon üyelerinin siyasi menfaatlerinin çakıştığı her nokta, vatandaşa kaos olarak geri dönerdi.
Şimdiki gençlerin "koalisyondan" haberleri yok. Mutlaka anlatılmalı...
Güldürmeyi de unuttuk
Başımıza gelen türlü felaket ve siyasi gerginlikler hepimize gülmeyi unutturdu. Ama bundan daha vahim olanı, galiba insanları güldürmeyi de unuttuk...
Bunun en belirgin örneği cuma akşamı Kanal D ekranlarında yaşandı. Sektöre yeni oyuncular kazandırmayı hedefleyen Yıldız De Bana adlı yarışmadaki skeçler tek kelime ile berbattı. Ramazan ayındaki ilk programın ilk skecinin cefakar ramazan davulcularını incitebileceği hiç kimsenin aklına gelmemişti. Hani attıkları taş, ürküttükleri kurbağaya değse, içim gam yemeyecek ama tebessüm bile ettirmedi. Skeçler uzun, sıkıcı ve soğuk olunca genç oyuncuların performansını değerlendirmek de zor oldu. Oyunculardan ziyade skeçleri eleştiren jüri üyesi Hülya Avşar'ın dobralığına benden 5 yıldız. Belli ki bu jüride kötü polislik görevi ona düşecek. Büşra Pekin melek, Zafer Algöz denge adamı, sunucu Tansel Öngel ise sert eleştirilere maruz kalan yarışmacıların pansumancılığına soyunacak. Hamdi Alkan'ın işi ise Hülya'dan gelen sert topları göğsünde yumuşatmak olacak.
İlk günün falsolarından biri de kötü ses düzeniydi. Diyalogların pek çoğu anlaşılamadı. Bu arada eğer skeç yazarları yeterince yaratıcı değillerse, yarışmacılara güldürme garantili Hababam Sınıfı, Kemal Sunal-Şener Şen filmleri, Recep İvedik ve Eyyvah Eyvah'tan sahneler oynatılsın. Naçizane önerim budur.
Şeref kürsüsü
Kanser tedavisi gören 10 aylık bir bebeğin 550 bin liralık ameliyat masrafını karşılayan Galatasaray kalecisi Fernando Muslera bu "kurtarışıyla" büyük alkış aldı.
Zap'tiye
Bastığın yerleri seccade diyerek geçme, tanı... Düşün ona alnını koyan evlad-ı vatanı..
Ne demiş?
Siyasette kimsenin kanı yerde kalmıyor. "Gel bakalım Muharrem"in rövanşı, "Hoşgeldiniz, güle güle" oldu.
Yorum Yazın