Fransız ihtilâlinden sonra bütün dünyada başlayan milliyetçilik hareketleri Osmanlı İmparatorluğu’nda da kendini gösterdi XIX. yüzyıldan itibaren milliyetçilik akımı gelişerek\devam etti. Bunun sonucu olarak da Osmanlı İmparatorluğu’ndaki istikrar bozuldu. Önce Rumlar, sonra Arnavutlar, Araplar ayaklandılar. İmparatorluktaki diğer Hristiyanlar kadar yoğun bir şekilde belli bölgelerde oturmuyorlardı. Bunun üzerine Ermeniler, Hınçak ve Taşnak millî teşkilâtlarını kurarak terör ve propaganda yoluyla bağımsızlıklarını elde etmek istediler. Plânları kabaca şöyleydi: İmparatorluktaki Müslümanlara karşı savaşabilecek bir çoğunluktan yoksun olduklarından, önce Müslümanlarla Ermenileri birbirine düşürecekler, isyanlar çıkaracaklar ve böylece Avrupa devletlerini silâhlı mücadeleye zorlayarak, onların müdahalesi ve yardımı ile de Doğu Anadolu'da bağımsız bir Ermeni devleti kuracaklardı. Bunun için de en önemli metotları terördü. "...Terör halkın (Ermenilerin) korunmasının ve onların Hınçak programına güven duymasının bir metodu..." idi. Böylece, Ermeniler sadece doğu vilâyetlerinde terör ve isyan hareketleri çıkarmakla kalmamışlar, başta İstanbul olmak üzere diğer büyük merkezlerde Rusya ve diğer devletlerden sağladıkları silâh ve para yardımı ile isyan ve teröre başvurmuşlardır. 1.Dünya Savaşı’nda Ermenilerin çoğunluğu cephede düşmanla birlikte Osmanlı askerlerine karşı savaşmış, cephe gerisinde olanlar da kadın, çocuk, yaşlı demeden Türk olan, Müslüman olan herkese karşı katliama girişmişler ve içinde yaşadıkları ülkeyi parçalayarak bağımsız bir devlet kurmak çabasına düşmüşlerdir. İngiltere, Rusya ve Fransa’nın kışkırtmasıyla Ermeniler 700 binden fazla Türkü katletti. 600 binden fazla Türk ise kendi yurtlarında göçe zorladı. 623 yıl 3 kıtaya hüküm sürmüş Osmanlı İmparatorluğu içerdeki hainler ve dış mihrakların saldırıları sonucu yıkılmış, yerine küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmuştur. Kuruluşundan bu güne kadar; Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni bölmeye, parçalamaya, yok etmeye yönelik çok sayıda terör örgütü kurulmuş ve ülke vatandaşına zarar vermiştir. Tarihi gerçeklikler göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’de gayrı meşru faaliyet gösteren terör grupları içinde Ermeni asıllı olanlar önemli dünden bugüne bir yer tutmaktadır. 1970’li yılların başında Ermeni menşeili terör örgütleri ülkemizde baş göstermiş ve birçok insanımızı hunharca katletmiştir. Bu yıllarda yurt dışındaki Türk görevlileri, elçilikleri ve kuruluşlarına yönelik Ermeni saldırıları, kısa sürede yoğunluk kazanmıştır. Bu olayları yönlendiren ASALA terör örgütünün merkezi, Beyrut olup, kuruluş tarihi, 20 Ocak 1975’tir. Lübnan’ın Sedan şehrinde ASALA ile PKK arasında imzalanan bir anlaşma ile ASALA Türkiye’deki terör hareketini Karabağ’a kaydırmış ve yerini PKK terör teşkilatına bırakmıştır. Böylece, PKK’nın ilk terörist eylemleri de 15 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli’de başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir. Uluslararası terör teşkilatlarıyla iş birliği içindeki Ermeni terör teşkilatları, aynı zamanda Türkiye’yi bölmek, parçalamak için Doğu Anadolu’da ve yurt dışında faaliyet gösteren PKK iş birliğiyle, Suriye, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile çok yakın irtibatta olmuşlardır. Bunlar, Türkiye’ye ve Türk insanına yönelik her türlü cinayeti geçekleştirirken, aynı zamanda uyuşturucu madde ve silah kaçakçılığı, kara para aklama, adam kaçırma eylemleri, Türk insanını karalama ve menfaatlerini engelleme faaliyetleri ve döviz operasyonlarını yapmışlardır.ASALA-PKK iş birliğinin temeli siyasi ve askerî eğitim gördükleri Filistin kamplarına dayanmaktadır. Dünya Ermeni Örgütleri Birinci Kongresi, Paris’te 3-6 Eylül 1979 tarihinde toplanmıştır. 21-28 Nisan 1980 tarihini Kızıl hafta olarak ilân eden PKK ile Ermeniler, 24 Nisan tarihini sözde Ermenilerin katledilme günü olarak birlikte anmışlardır. 8 Nisan 1980’de Lübnan’ın Sidon kentinde ortak bir basın toplantısı düzenleyen PKK ve ASALA, bu çıkışlarının tepkiyle karşılanması üzerine ilişkilerini gizli yürütme kararı almışlardır. Bu toplantının ardından 9 Kasım 1980’de Türkiye’nin Strazburg Başkonsolosluğu’na, 19 Kasım 1980’de ise THY’nin Roma bürosuna yönelik saldırılar PKK ve ASALA terör örgütleri tarafından ortaklaşa üstlenilmiştir. Ermeniler, 1985’te Yunanistan’da binlerce Ermeni’nin katılımıyla 24 Nisan’ı anacaklarını bildirmişlerdir. Asılsız soykırım iddiasını Margaret Thatcher’in kabul etmesi için lobi faaliyetleri yürütmüşlerdir. BBC Televizyonu, Ermenilerin yürüyüşüne basında geniş verirken, Doğu Anadolu bölgesini Ermeni toprağı olarak göstermiştir. Güney Rum Kesimi’nde de altı ilin Ermenistan’a ait olduğu iddia edilmiştir. Ayrıca, Papa II. Jean PAUL Vatikan’da düzenlenen ayinde 70 yıl önce ölenler için dua edilmesini istemiştir. ASALA ve PKK iş birliğinin tarihî sürecine bir başka örnek de, 4 Haziran 1993 tarihinde, Ermeni Hınçak Partisi, ASALA ve PKK terör örgütü mensuplarının katılımıyla Batı Beyrut’ta bulunan PKK terör örgütü merkezinde yapılan toplantıdır. Bebek katili PKK, 1980’li yılların başından itibaren çeşitli siyasi partiler, dernekler, vakıflar ve enstitüler aracılığıyla Fransa’da varlık ve faaliyet gösteriyor. Fransa, 1980 yılından itibaren örgütün sözde üst düzey isimlerine ev sahipliği yaptığı gibi örgütün birçok eli kanlı teröristini siyasi sığınmacı olarak kabul etmiştir. Her alanda kadın ve çocukları kullanan terör örgütü PKK, en büyük yapılaşmasını Fransa’da yapmıştır. Örgüte eleman kazandırmak için Fransa’da yaşayan gençleri de hedef alan PKK, gençleri sokak eylemlerinde ve uyuşturucu trafiğinin yönetilmesinde kullanıyor. PKK, Türkiye’den Fransa’ya getirdiği gençleri örgüte müzahir iş yerlerinde çalıştırdıktan sonra hem sokak gösterilerinde kullanıyor hem de maaşlarının belli bir miktarını örgüte bağlı kuruluşlara vermelerini sağlıyor. PKK’nın Fransa’daki gençlik yapılanmasında en tehlikeli grup ise, üniversitelerde yapılanan ve doğrudan Kandil’den yönetilen “La Jeunesse Apoiste”. PKK’nın Paris’te sözde kültür derneği adı altında yapılandığı sözde STK’lardan biri Ahmet Kaya-Kürdistan Kültür ve Sanat Akademisi. 16 Haziran 2001’de de Fransız resmi kayıtlarına geçen sözde dernek, PKK’nın Avrupa’daki gizli kasası olarak biliniyor. Sözde dernek üyeleri, öldürülen kadın teröristler Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Sönmez gibi figürleri ön planda tutarak PKK propagandası yapıyor. PKK’nın Suriye’deki kolu olan PYD’ye bağlı sözde Rojava temsilciliği de Fransa’daki sözde STK’lardan. Mayıs 2016’da Moskova, Prag, Stockholm ve Berlin’in ardından Paris’te kurulan sözde temsilcilik, TSK’nın Suriye’nin kuzeyine Zeytindalı Harekâtı’nı başlatmasının ardından uluslararası kamuoyunun desteğini almak için internet sitelerinde dezenformatif ve manipülatif bilgiler içeren yayınlar yaptı. Türkiye’nin sivilleri hedef aldığı yalanını ortaya atan sözde temsilcilik, Fransa kamuoyunu Türkiye aleyhine yönlendirmeye çalıştı. CDK-F çatısı altında faaliyet gösteren sözde STK’larının başında Paris Kürt Enstitüsü geliyor. SETA Vakfı tarafından hazırlanan ‘Avrupa’da PKK yapılanması’ başlıklı rapora göre 1983 yılında dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterrand’ın talimatıyla kurulan sözde enstitü, terör faaliyetlerinin merkezinde bulunuyor. Çeşitli projelerden yüklü miktarda gelir elde eden sözde enstitüye, Avrupa Birliği, İsviçre, Uluslararası Kalkınma Ajansı, Norveç Dışişleri Bakanlığı, İsveç Uluslararası Olof Palme Merkezi, Norveç İşçi Hareketi, Generalite de Catalogne ve bazı İtalyan kuruluşları da fon sağlıyor. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ilk kez seçildiğinde emekli bir asker aracılığıyla terör örgütü PKK/YPG ile kendi resmi ilişkilerini başlattı. Macron’danönceki Cumhurbaşkanı Hollande, PKK/YPG heyetlerini birkaç kez Elysee’de ağırlamıştı. Macron ise 2018’de PKK/YPG heyetini kabul etmiş, ardından 2019’daki görüşmesinde, Türkiye’nin, Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyonlarını işaret ederek heyete, “Sizi ve bölgenizi koruyacağız. Bundan emin olun’ demişti.François Hollande'ın yardım vaadinden sonra AFP'ye özel açıklama yapan Emmanuel Macron, YPG ve PYD'ye 100 milyon Euro bağış yapılacağını duyurdu. Aynı dönem Fransız askerleri Suriye'ye giderek YPG ve PYD'ye bağlı birliklerin eğitilmesinde rol oynadı. Macron, 2019'daki NATO Liderler Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüş ayrılığına düşerek, "YPG ve PYD'yi terör örgütü olarak görmüyorum" dedi. PKK ve FETÖ gibi kanlı örgütlere mensup 48 firarinin bulunduğu Fransa, Türkiye'nin iade taleplerini reddediyor. Türkiye'nin resmi haber kuruluşu Anadolu Ajansı, Eylül 2021'de Fransa'nın en büyük çimento firmalarından LAFARGE'ın Suriye'de YPG-PYD ve DEAŞ'la olan ilişkilerini açığa çıkarttı. Fransa yönetiminin PKK'ya sağladığı ayrıcalıklar sayesinde örgüt, ülkede PKK yanlısı olmayan çoğunluktaki Kürt vatandaşlar üzerinde baskı kurarak etkisini artırmaya çalışıyor. Bölücü terör örgüt, ülkedeki sözde temsilcileri üzerinden kendilerine destek vermeyen Kürt vatandaşlarından baskıyla "sahip çıkma" adı altında para alıyor, kabul etmeyenlerin ya iş yerlerini basıyor ya da barınmasına imkan vermiyor. Mart 2023 tarihinde Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY), Duhok’ta düşen helikopterin bazı PKK teröristleri tarafından kullanıldığını açıklamıştı. Fransız Airbus Helicopters tarafından üretilen AS 350 model helikopterin kime ait olduğu sorusu Fransa Dışişleri Bakanlığı tarafından yanıtsız bırakıldı. Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda gibi AB ülkelerinin PKK'ya karşı yaptırımlarının sadece onu terör örgütü listesine almakla kaldığına şahit oluyoruz. Ancak mezkurülkelerin tavırlarına baktığımızda alınan bu kararın da 'bir göz boyamadan ibaret' olduğunu gözlemliyoruz zaman zaman. Fransa Senato'su terör örgütü PKK/YPG'nin sözde sözcülerini misafir etti. Buluşmada PKK/YPG'nin sözde Sözcüsü Rûksan Mihemedile Nûrî Mehmûd’a onur madalyası verildi. Yukarıda bahsettiğim gibi 70’li yıllarda Ermeni terör örgütü ASALA’ya kucak açan Fransa, son 40 yıldır şimdi de terör örgütü PKK’ya adeta ev sahipliği yapmaktadır. Terör örgütü PKK sevicileri kurdukları dernekler, açtıkları iş yerleri, topladıkları haraçlar sayesinde örgüte önemli paralar aktarmaya başladılar. Anlayacağınız Fransa’nın terör örgütleriyle iş birliği sicili epeyce kabarıktır.Fransa’nın terör örgütü ile bağlantısı hiçbir manada kabul edilebilir yönü yoktur. Türkiye bu bütün yapılanmaların, faaliyetlerin bilincindedir. Günü geldiği her kim ya da kimler sorumlusu ise hesabını verecektir.
Dr.İmbat MUĞLU
Yorum Yazın