Fransa seçimleri iki şeyi çok net ortaya koydu. Birincisi, Avrupa lider kısırlığı devam ediyor. İkincisi ve aslında birincisinin de sebebi diyebileceğimiz siyasetsizlik. Ve bunun da doğurduğu ucuz tepkisellik, yabancı karşıtlığı falan.
Normal şartlarda Macron'un geçen seçimlerde kazanmış olması bile sürprizdi. Fransa'da merkezi siyasetin çökmesinin bir ürünüydü. Bu zamana kadar yaptığı icraata bakınca da aslında yeni bir seçimi kazanması için hiçbir gerekçe olmadığını düşünebilirsiniz. Ne iç siyasette ne de dış politikada istikrarlı bir başarı yakalayabildi. Aksine dış politikada takındığı komik tavırlarla dalga konusu yapıldı.
Ancak yine de Macron, Fransa'daki seçimlerin birinci turundan az farkla da olsa birinci çıkmayı başardı. İkinci turda aşırı sağcı Le Pen ile yarışacak. Kazanırsa da zaten tek sebebi bu olacak. Aşırı sağcılar kazanmasın diye verilen oyları toplamaya çalışacak.
Fakat bana sorarsanız Macron ile Le Pen arasında çok fark yok. Le Pen yabancı düşmanlığını biraz daha açık yapıyor. Ancak bu zamana kadar Macron, İslam ve Müslümanlar üzerine yaptığı açıklamalarda Le Pen'i pek aratmadı.
Avrupa'nın birçok ülkesinde yabancı düşmanlığı ve özellikle İslam karşıtlığı ortak bir değer haline geldi. Neredeyse siyasi yelpazenin hepsi bu noktada buluşuyor veya en azından söylemine taşıyor. O nedenle hangisinin iktidara geldiğinin pek bir önemi yok. Avrupa öylesine lidersiz ve öylesine siyasetsiz bir hale geldi ki, bu tür yabancı karşıtlığı gibi ucuz söylemler üzerinden beslenen hareketler iktidara yürümeye çalışıyor.
Halbuki Avrupa'nın çok merkezi sorunları var. Avrupa bütünleşmesi, güvenliği, enerji bağımlılığı gibi birçok temel meselede acil ve kritik kararlar alınması gerek. Ancak popülist birkaç isim sahneyi meşgul ettiğinden ve doğru düzgün siyasi söyler üretilmediğinden Avrupa her türlü güncel meseleyi başka bahara ertelemekten başka bir iş yapmıyor. Son Ukrayna krizinde Avrupa'nın gittikçe güdük görünmesi ve bağımlı bir resim sergilemesi işte bununla ilgili.
Yorum Yazın