Genelde devletlerin reelpolitik ilkelere uygun hareket ettiği söylenir. Dolayısıyla hep kendi çıkarına olan adımları atmak istediği varsayılır. Ama bu o kadar kolay değildir. Devletler kendi çıkarlarının nerede olduğunu kolay kolay göremeyebilir. Aynı hatayı defalarca tekrar edebilir. Tarihten ders çıkardıkları genellemesi bu anlamda çok da doğru değildir.
Fransa tarihi de bu tür örneklerle doludur. Tabii ki "raison de'tat" (hikmeti hükümet) kavramının doğduğu ülkedir Fransa. Yani diğer Avrupalı ülkeler hâlâ mezhep savaşları yaparken Fransa çoktan hem de bir kardinalin eliyle seküler bir dış politika eğilimine girerek Fransa'yı Hıristiyanlığın önüne koymayı bilmiş ve başkalarına da öğretmiştir.
Ancak bu her zaman hikmetin ne olduğunu net bir biçimde bildikleri anlamına gelmiyor. Aksine Fransa tarihi de tüm devletlerin tarihi gibi son derece hatalı stratejik kararlarla doludur. Hatta denebilir ki, Avrupa'daki jeopolitik konumu nedeniyle bu hataların sayısını normalin üzerine bile çıkarmıştır. Hep tedirgin, hep ön almaya çalışan, bu nedenle de çoğunlukla gereksiz işlere imza atan bir hâli vardır.
Mesela İkinci Dünya Savaşı öncesinde sahip olduğu terk edilmişlik hissi nedeniyle savunmacı bir yaklaşımla hızla etrafa yerine getiremeyeceği ve başına bela olacak garantiler dağıtmıştır. Endişe duymakta haklıydı. Hitler tehdidini tüm diğer devletlerden önce görmeyi de becerebilmişti. Fakat buna karşı aldığı tedbirler bırakın faydalı olmayı hem başına bela oldu hem de Fransa'nın Avrupa'da Hitler'den bile daha saldırganmış gibi görünmesine yol açtı. Sonuç ise felaket!
Ben bugün de Fransa'nın benzer bir ruh haline sahip olduğu düşüncesindeyim. Nasıl 1930'larda Doğu Avrupa ülkelerine bol keseden garantiler dağıttıysa şimdi de boş beleş ortaklıklar peşine düşüyor. Dünya siyasetinde yine bir güç boşluğu var. Ve Fransa yine saldırganlık gösterisinde bulunuyor. Yunanistan'a verdiği garantilerin aslında pek bir anlamı yok. Zira Fransa'nın Türkiye'den çok daha büyük dertleri var, eğer farkına varırsa.
İşte burada bence Türkiye'ye önemli bir rol düşüyor. Fransa'ya gerçeklikten bahsetmeli Türkiye. Böylesi bir enerji kaybının kimsenin yararına olmadığını anlatmalı. Güçlü ve dinamik ordusuyla Türkiye, Fransa'nın karşısında değil yakınında görmek isteyeceği bir ülkedir. Fransa'ya da doğrudan tehdit değildir. ABD'nin yeni dünya siyaseti nedeniyle Türkiye ile Fransa benzer sorunlar yaşamaktadır. Ve eğer bir de Fransa etkin bir Avrupa güvenliği fikrinde ciddiyse Türkiye bu anlamda en büyük katkıyı sunabilecek ülkelerin başında gelir.
Biliyorum, Türkiye'de bir zamanlar "Türkiye'siz Avrupa olmaz" diyenler çoktu. Bu ifade o tarihlerde gerçekten abartılıydı. Mesela doksanlarda Avrupa'nın Türkiye'ye hiç mi hiç ihtiyacı yoktu. Bence o döneme yeni giriyoruz. Tabii bu sürecin nasıl yönetileceğine bağlı. Aklıselim bir yaklaşım, gerginliklerin üzerini örtüp karşılıklı çıkar ilişkisinin doğmasını sağlayabilir. Zira Yunanistan'ın Fransa'ya pek bir faydası olmaz. Zaten orası Alman ve Amerikan işgal bölgesine dönüştü. Bence iyi işlenirse Fransa bunu görebilir.
Yorum Yazın