Mesele, şu an tartışıldığı şekliyle "klasik faiz artışından" ibaret olsaydı bazı soruların daha basit cevapları olurdu. Oysa konunun, "siyasi, stratejik ve ekonomik" boyutları yanında fırsat maliyetine göre belirlenmiş, belli bir takvime endekslenmiş, somut netice beklenen yönleri söz konusu.
Öncelikle...
"Faiz artışı" diye aylardır bekleyen ve adına "piyasa aktörleri" denilen çevrelerin halihazırdaki "tatminsizliği ve agresifliği" tuhaf aslında. Merkez Bankası, politika faizini artırdı ve parasal sıkılaşma sinyali verdi. Yani, "rasyonelliğe ve kurallı ekonomiye dönüş" adı altında, piyasa ile yakınlaştı. Buna rağmen finans âleminde defansif tutum takınılması bize o ilkeyi bir kez daha hatırlatıyor. "Piyasa odaklı olabilirsiniz. Ama sadece piyasayı memnun etmeyi esas alırsanız, piyasa dostu olacağım derken yön verme inisiyatifini kaçırabilirsiniz!"
Neden? Çünkü piyasa dediğiniz çıkarlar bütünü, merkezine sadece kazanma hırsını aldığı oyunu oynar. Onlar için, "halkın geleceği veya siyasetin dengeleri" kâr edildikçe önemsenir!" Olmadı mı? Pozisyon değiştirilir. Bu kadar nettir...
Nitekim...
Faiz artışına rağmen kur artışının da yaşanması -bizce sürpriz olmasa da- yer yer şaşkınlıkla karşılandı. Oysa şaşıracak bir şey yok. Piyasa analisti, muhtelif sıfatlı yorumcu, yabancı banka çalışanı ya da fon yöneticisi gibi figürlerin açıklamalarından da anlaşıldığı üzere...
"Piyasa, faiz artışını yeterli bulmamış!"
Bulmaz da. Zira piyasaların bahanesi bitmez. Ekonomi de dinamik bir süreç olduğu ve yığınla dışsal faktör etrafında şekillendiği için her zaman bir gerekçe ileri sürülebilir. Tam da bu nedenle dikkat edilmesi gereken ana konu, siyaseten açılan alanda etkili ve sonuç odaklı icraat yapılmasıdır
Bakınız...
Piyasalar, önceki döneme ilişkin takıntısını bırakıp ileriye bakmaya başlamış değil. Buna bir tür "fatura kesme rövanşizmi" de denilebilir.
Piyasa oyuncuları da biliyor ki tek başına faiz artışı mutlak çözüm sağlamaz. Elbette yenilenen programa, süreye bağlı tedbirlere ihtiyaç olduğunu onlar da kabul etmekte.
Merkez Bankası'nca, gerektiğinde yeni faiz artışları yapılacağının duyurulmasına karşın seçimde verilen mali içerikli sözlerin yerine getirilmesi ile 9 ay sonraki yerel seçimin öneminin birlikte ele alınması da bir zaruret.
Malûm piyasaların yurtdışı fon akışını ve rezervlerdeki iyileşmeyi de görmek istedikleri, ekonomi yönetiminin direncini de test ettikleri bir sır değil!
Bu yıl çok umut vaat eden turizm gelirleriyle birlikte ihracatta kur kaynaklı iyileşme hissedilene kadar -sihirli güç vehmedilenpiyasacılar, kolay kazanç kurgusunu hemen bırakmaya yanaşmamakta, günlük piyasa operasyonlarına da abanmakta.
***
Peşinen belirtmek gerekirse...
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, başarılı olmak zorundadır. Ekonomi yönetimini onun şahsi problemi gibi göremeyiz. Bu, bir takım oyununun adıdır.
Faize dair söylenen sözler, hafıza kayıtlarında durmaktadır. Faiz, parayı kullanmanın bedeli olarak, bugünkü küresel finansal nizamı kuranların ana aparatıdır. Yatırım, üretim, istihdam ve büyüme için sıfıra yakın reel faiz ana hedef olmayı sürdürmektedir.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, şartların gereklerine göre esnek davranabilen, ikna edilme sınırları olan, başarıya odaklı olmak kaydıyla yetki ve sorumluluk sahası açabilen, gelebilecek eleştirileri ise siyaseten göğüsleyebilen bir devlet adamıdır.
An itibariyle düşük tek haneli enflasyon, yüzde 5 ve üstünde kalıcı büyüme ile cari fazla hedefine ulaşmak için dönemsel araç kullanımı değişikliğine geçit verilmiş, ancak hassasiyet noktaları ise değişmemiştir.
Bakan Şimşek, beyanlarında "istikrar, güven, sürdürülebilirlik" sac ayağına yaslanırken, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan ise enflasyonun ana eğilimindeki yükselişe değinerek, hızlı dezenflasyonu başlatmak amacı ile faiz silahının kullanıldığını belirtmektedir.
Mevcut tercihler ışığında bizlere ve ekonominin taraflarına düşen, "bekleyip görmek", "kur-enflasyon ve fiyatücret sarmalına girilmemesi" için gerekli katkıyı vermek, sinyalleri doğru şekilde iletmekten ibarettir.
Yorum Yazın