Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

ETİK METİK HİKÂYE, GERÇEK TRAJİKOMİK

Adana’da çalışan ve hafta sonu Ankara’ya gelen oğlumu Pazar günü öğleden sonra yolcu edeceğiz. Sabah internetten biletini aldı, sonrasında, “Baba bileti aldıktan sonra eş zamanlı olarak başkasının telefonuna da bilet alındığı bilgisi gitmiş. Bunun üzerine adam benim bilgilerimi çaldılar diye karakola şikâyet etmiş. Karakoldan telefon ettiler ifade vermem gerekiyor” dedi. Belli ki sistemde bir sıkıntı var. “En yakın karakola gidip gerekli ifadeyi verelim” dedik.

Karakola gittik. Sakin bir gün. Durumu anlattık. “Bekleyin içerde bir ifade alınıyor. Onlar çıkınca ifadenizi verirsiniz” dedi komiser olduğu anlaşılan kişi. İfade veren kişi çıktı. Acaba çağıracaklar mı diye bekliyorum. Hiç hareket yok. İçerde tek polis var. Kapıdan başımı uzattım. “İfade için bekliyoruz.” Dedim sert bir şekilde “Bekleyin kardeşim, bekleyeceksiniz!” dedi. Bir 20 dakika geçti yine hiç hareket yok. Bu sefer komisere, “Şu saatte biletimiz var, yolcuyuz. Mümkünse ifadeyi bir an önce alsanız” dedim. Sert bir şekilde “Burası hastane değil, burası pastane değil, burası postane değil. Burası karakol bekleyeceksiniz!” dedi.

Yılardır öfke kontrolü dersleri vermiş, bir kamu hukukçusu olarak “tamam bekliyoruz” dedim sadece. 10 dakikalık ifade alma işlemi için bir buçuk saate yakın gereksiz yere bekledik.

Gümrük Müsteşarlığında Hukuk Müşaviri olarak çalışırken İçişleri Bakanlığında katıldığım bir toplantıyı hatırladım. Toplantının konusu Türkiye’deki kolluk kuvvetlerinin etik davranışları hakkında idi. Avrupa Birliği Uyum çalışmaları kapsamında Bir İngiliz polis müdürü ülkemizdeki kolluk kuvvetlerinin etik davranışlarıyla ilgili bir rapor hazırlamak üzere gelmişti. Açılış konuşmalarından sonra İngiliz Polis Müdürü bir soru yöneltti: “Etik Yönetmeliğini çıkardınız. Etik Kurulu kurdunuz. Etik mevzuatı konusunda gerekli adımları attınız. Aradan şu kadar zaman geçti. Peki mevzuat sonrası ülkenizdeki kolluk kuvvetlerinin etik davranışlarıyla ilgili nasıl bir iyileşme oldu? Bunu bize istatistiki verilerle açıklar mısınız?” Sorunun muhatabı İçişleri Bakanlığı. Bakanlıktan bir hukuk müşaviri (hukukçu değil, mülki idare sınıfından) “Ben filan ilde vali yardımcısıyken” diye başladı, konuyla ilgili olmayan bir sürü anı anlattı. İngiliz polis müdürü, tekrar “sorum anlaşılmadı galiba” dedi, “anı değil, saha çalışmaları, anket çalışmaları vs. iyileşme konusunda istatistiki verinin olup olmadığını varsa bunun açıklanmasını” istedi. Tekrar aynı hukuk müşaviri yeni anılar anlattı. İki saatlik toplantı bitti ama sorulara cevap verilemedi. Çünkü ülkemizde bu soruların cevabı yoktu. Gereken gerçeklikten yoksun olununca anekdottan ve menkıbeden başka söylenecek söz kalmıyordu.

Ülkemizde bazı durumların izahı olmasa bile mizahı vardır. 1980 ve 1990 lı yıllarda Nejat Uygur tarafından sahneye konan “Cibali Karakolu”nda geçen bir sahne bize bunu çok güzel anlatır.

Oyunun bir bölümünde karakola ifade alınması için getirilen kişiye Başkomiser Cafer Sabbah rolünde olan Nejat Uygur sorar:

-Ne iş yapıyon?

-Riyaseti Cumhurda flarmoni olkestrasında enstrumanistim.

Cafer Sabbah hemen toparlanır ve elinden gelen yalakalığı gösterir. Kendi kendine “Allah’ım sen kurtar” diye söylenir ve arkasından:

-Abi hoş geldin. Seni bekliyorduk. Maşallah Allah nazardan saklasın. Sizi burda görmek… Sen misafirimizsin. Ne içersin. Sizi görünce sevinçten ağlıyorum.

Enstrumanistin ne olduğunu öğrenmeye çalışır. Adam olkestrada klarnet çaldığını söyler.

Komiser anlamaya çalışarak tekrar sorar:

-Bu dediğiniz zurnaya mı benzer, sizin işiniz o mu?

Durumu öğrenince bir anda değişir. Öfkeyle bağırır:

-Kalk ulan or….pu çocuğu.

Bir dakika önce çok değerli olan kişi bir anda hakaret edilecek hale geliyor. Saygı gösterdiği kişiye kafasında oluşan durum değişikliği nedeniyle saygı duymuyor. Oysa kişi değişmiyor. Belli kalıplara göre düşünme biçimi değişiyor. Çünkü bir etik anlayışı yok. Güce tapınıyor. Güçlü görürse yalaka oluyor, güçsüz görürse zalim oluyor.

Rahmetli Recep Yazıcıoğlu bir söyleşisinde, “Bu toplum ezik, ruhu zedelenmiş, adama bir masa bir sandalye veriyorsun. Adamın bütün kaprisleri ayağa kalkıyor. Kötü davranıyor, ‘Bugün git yarın gel’ diyor” demişti.

Cibali Karakolunda komedi olarak yaşanan bir olayı ben bizzat yaşadım. Demek ki zaman değişiyor ama hikâye değişmiyor. Maksadım yaşadığım bir olaydan yola çıkarak bütün bir camiayı zan altında bırakmak değildir. Bu haksızlık olur. Camia içinde saygılı, dürüst, kahraman nice insan da var. Ancak öyle anlaşılıyor ki kolluk kuvvetlerine sürekli, etik, iletişim, öfke kontrolü gibi hizmet içi eğitimler verilmesi elzemdir. Vatandaş bir kamu kurumunda, devletin ceberut yüzünü değil, şefkatli ve adaletli yüzünü görmelidir.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar