Seçimleri kazanabilmek için her yolu (sınırsızca) kullanan Erdoğan’ın sıklıkla başvurduğu yöntemlerden biri Chp ve Kılıçdaroğlu’nun terör örgütleriyle iltisaklılığı uydurması, diğeri de devlet kurumlarını seçimlerde parti lehinde kullanarak yerine getiremeyeceği vaatlerde bulunmasıdır. Her ikisi de bugün ve yarın iktidarın önüne sıklıkla çıkacak büyük sorunlardandır. Öyle ki, iktidarın krizden çıkış için ülkenin yarısından oy almış bir muhalefetin desteğine ihtiyacı olduğunu hala anlayamamış olmasıdır. Devlet imkanları kullanılarak muhalefetin vatandaşlar nezdinde itibar kaybettirilmesi, itibar suikastına tabi tutulması iktidarın hiçbir zaman lehine olmayacaktır. Ekonomik tedbirlerin devreye alınacağını (seçimler öncesi) Ak Parti’ye oy vermiş seçmenler de farkındaydı. Bugün durumun terse döndüğü, Ak Parti’ye oy veren seçmenlerin bile veryansı, “pişman olduk, keşke vermeseydik, verdik cezayı yedik” gibi yakınmaları ayyuka ulaşmış durumda. Vatandaşın desteğini alamayan hiçbir “sıkı maliye ve para politikası” başarıya ulaşamayacaktır. Her ne kadar basın yoluyla insanların dikkatini iktisadi sıkıntıdan muhalefet partilerinin parti iç sorunlarına çekmeye çalışılsa da, durum hiç de algısal yolla planlandığı gibi gitmemektedir. Nihayetinde partilerin sorunları kendilerini, insanların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayamaması da seksen beş milyonun ortak sorunudur. Yeni yılda (Mart 2024 yerel seçimleri öncesi) emeklilerin durumlarında iyileştirmeyi iktidar düşünse bile “emekli yediği stake (kazık)“ unutacak gibi görünmüyor. Bu durum da (Erdoğan için) belediye seçimlerinin hüsranla sonuçlanacağının ön işareti gibi. Her ne kadar muhalefet belediyeleri hizmet yarışında sınıfta kalsalar da, pandemide yaptıkları insani yaşamsal yardımlar, bu olumsuzlukları nötrleştirecek gibi.
KRONİK SORUNUMUZ: YOLSUZLUK ve VERİMSİZLİK
Ekonomide sonuç getirecek politikalar geliştirecek kadroların şuan olmadığını söyleyen D. Acemoğlu, “Türkiye’nin problemleri çok daha yapısal, bir tek enflasyonu azaltarak çözülecek şeyler değil. Bu yapısal problemlere (yolsuzluk, verimsizlik, teknolojiye yeterince yatırım yapılmaması, eğitimin durumu, kurumların kötüleşmesi), çözüm getirmediğimiz sürece aslında ekonominin potansiyelinin çok altında kalacağız. Türkiye’de şu anda büyük bir kaynak eksikliği var. Bu kaynak eksikliği depremden önce de vardı çünkü Türk şirketlerinin, hatta bankaların bilançolarının durumu iyi değil ve Türkiye büyük bir cari açık yaşıyor. Aynı zamanda bütçe açığı yaşıyor. Bunlar için de kaynağa ihtiyaç var. Ama dışarıdan gelmesi şu anki dengeyle mümkün değil. Çünkü yatırımcılar Türkiye’deki belirsizlikten çok şikayetçi, Türkiye’deki faiz ve enflasyon politikasından çok şikayetçi ve Türkiye’nin durumunun nereye gideceğini pek bilemiyorlar. Türkiye’nin yapısal bir reforma ihtiyacı var. Bu yapısal reform içinde hem Türkiyeli hem dışarıdan gelen yatırımcılara güven vermesi lazım. Bunu yapabilecek bir çerçeve nereden gelirse gelsin iyi olur.
TÜRKİYE NE KADAR İSLAM?
“Dünya İslami Yaşam Endeksi” çalışmasında incelemeye alınan 150 ülke sıralamasında ilk 40 içinde hiç bir İslam ülkesi yer almıyor. İlk sırada Yeni Zelanda bulunuyor. İkinci sırada İsveç, üçüncü sırada Hollanda yer alıyor. Yani Yeni Zelanda İslami kriterlere göre yaşayan ülkeler arasında ilk sırada bulunuyor. Bu çalışmada “adalet ve yönetim, ekonomi, yolsuzluklar, insan hakları ve uluslararası hukuk” gibi başlıklar çerçevesinde 150’ye yakın ülke İslami kriterlere uygunluklarına göre puantaja tabi tutulup, sıralaması yapılıyor. Türkiye ise İslami Yaşam Endeksinde 2015 yılında 65. Sıradayken, beş yıl içinde maalesef 100. Sıraya geriledi!
Yorum Yazın