Ampute Milli Futbol Takımımız, Dünya Şampiyonu olarak bize yine büyük bir gurur yaşattı. Kahramanlarımız eksik uzuvlarının yerine o kocaman yüreklerini koymuşlardı. Yani eksikleri yok, tersine hepimizden fazlaları vardı.
Peki Amputelerin, dünyada giderek alt sıralara düşen A Milli Futbol Takımımız'dan ve Avrupa'da her yıl fazladan bir ön eleme daha oynamak zorunda kalan kulüp takımlarımızdan farkı neydi? Bir kere, söyleyecek sözleri vardı. Bir ideali gerçekleştirmenin derdindeydiler. Pek çoğu, uzuvlarını Güneydoğu'da yitirmiş gerçek kahramanlardı. Yokluğun ne demek olduğunu iyi biliyorlardı. Bu nedenle parayla pulla ilgileri yoktu. Göğüslerine taktıkları ay yıldız uğruna hayatlarını bile ortaya koymakta bir an tereddüt etmezlerdi.
Yani "ruhları" vardı. Ben Teknik Direktör Stefan Kuntz'un yerinde olsam Ampute Milli Takımı'nın oynadığı maçları, milli takım kamplarında futbolcularıma sürekli izletirdim.
Bugün pek çok engellinin yüzünde gurur ve mutluluk ifadesine rastlayacaksınız. Koltuk değneklerini daha bir güvenle kullanacak, sandalyelerinin tekerleklerini daha güçlü çevirecek, "Biz de varız" diyecekler. Sayenizde kahramanlar...
Kötülüğün destanını yazıyoruz
Çalıştığı mekanın önünde acımasızca katledilen şarkıcı Onur Şener'in kızı için sözde para toplayan sahtekarlar...
Tayland'daki kreşte 30'u çocuk, 38 kişiyi gözünü kırpmadan öldüren polis...
Engelli çocuğun kulağındaki işitme aletini, yaşlı adamın evinin önündeki tekerlekli sandalyeyi çalanlar...
Yaşlı ninenin altın bileziğini çalmak için kolunu kesenler...
Sevgilisini önce boğup, sonra parçalara ayırıp, ardından varil içinde yakarak üzerine beton dökenler...
"Bugün canım birini öldürmek istiyor" deyip evden çıkarak, önüne gelen ilk genç kadını samuray kılıcıyla kesenler...
Bu saydıklarım, son zamanlarda yaşadığımız şiddet, vahşet ve vicdansızlık listesinin sadece küçük bir bölümü... Eminim sizin yüreğinize çöreklenen, ruhunuzda baca kurumu gibi iz bırakan çok daha fazlası vardır.
İçinde yaşadığımız toplumu sinsi sinsi istila eden kötülüğün sebepleri üzerinde sosyologlar, psikologlar bir çalışma yapıyorlar mı bilmiyorum. Belki etrafımızı kuşatan kameralar yüzünden, artık her türlü olay anında önümüze görüntü ve belge olarak seriliyor da ondan bize daha fazla kötülük yaşanıyormuş gibi geliyordur, bilemiyorum. Belki de dünya nüfusu, gezegenin taşıyabileceğinin bir buçuk kat üstüne çıktığı için iyilerle birlikte kötülerin de sayısı artmıştır. Siyasi ve diplomatik krizler, salgınlar, savaşlar, terör olayları ve ekonomik zorluklar insanların psikolojisini bozmuş da olabilir. Denetimsiz sosyal medyanın insanların ruhuna fütursuzca kötülük üflemesi de unutulmamalı. Eh, bu arada çuvaldızı kendimize batırmakta da fayda var. "İyi haber, haber değildir" mantığıyla en küçük mahalle kavgasını bile haber diye bültenine, sayfasına taşıyan meslektaşlarımızın da bilerek ya da bilmeden şeytanın hizmetine girdiğini söylemeden edemeyeceğim.
Özetle; kıyameti beklemeye artık gerek yok. Çünkü ellerimizle hazırladığımız kendi kıyametimizi çoktan yaşamaya başladık. Allah sonumuzu hayır eylesin...
Gaf kürsüsü
Sevgili Erkan Tan, A Haber'deki Sabah Ajansı'nda "Üçüncü tür kuraları çekildi" deyince irkilip, "Amanın, LGBT iyice azıttı mı ne?" diye dikkatle dinlemeye koyuldum. Meğer kupadaki "üçüncü tur" kura çekiminden söz ederken dili sürçmüş!..
Zap'tiye
Putin'in seferberlik ilanının ardından uçaklarla Antalya'ya doluşan Ruslar, Atatürk'ün "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz'dir, ileri" sözünden etkilenmiş olabilirler mi acaba?
Ne demiş?
"Sana Ozan ile aşk yaşamanı teklif ediyorum. Çünkü aşk en kara çamuru bile temizler. Sen de bu sayede temizleneceksin." (O Kız dizisinden)
Yorum Yazın