Her yüzyılda, farklı milletler dünyaya kendi nizamını kabul ettirmiş, Etrüsk ve İtalyan kültürü Roma eliyle dünyaya yayılmış, fethettiği yerlere kendi düzenini götürmüş, Ticaret, askeriye, hukuk sistemini yeni aldığı topraklara yaymaya çalışmış, büyük oranda da başarmış. Ardından, Osmanlı neredeyse aynı topraklara kendi sistemini yaymış, zaten Osmanlı, İmparatorluğa geçiş sürecinde, Roma sisteminden çok faydalanmış.
Ardından, son yüzyıl batı medeniyeti, önce Avrupa daha sonra Amerika nizamını dağıtma derdine düşmüş. Önce, hedef ülkenin içi karıştırılmış, bazen olan sebeplerle, bazense tamamen yalan bahanelerle, hedefe müdahale hakkı elde etmiş. Bizzat askeri olarak saldırdığı veya içeriden darbelerle ele geçirdiği ülkelere, kendi ekonomi sistemini dayattığı gibi, hukuk normlarını da batının normlarına çevirmeye veya yaklaştırmaya zorlamış.
Yüz yıldır, dünya çapında birçok ülkenin tartışma programlarında yönetim, hukuk veya ticaret sisteminin o bölgenin insanına uygun olup olmadığı tartışılır. Ve tüm bu ülkelerin toprağından (Kızılderililerin deyimiyle) bir uzun bacaklı İngiliz geçmiştir. Dönemin güçlü devletleri bu baskıları her zaman uyguladı.Bu uygulamaların sonucunda, bölgelerin sosyolojilerinde büyük dalgalanmalar meydana getirdiler.
Her geçen 10 senede bir, insanlar başka normallere alıştırıldı. Mesela, şu dönem insanlar, bundan kırk elli yıl önce alıştırıldıkları paketlenmiş gıdaların ne kadar zararlı olduğunu fark etti. Ama, endüstri ve serbest piyasa toplumunda, bu elzemdi.
Geçmiş baskıların, sistem değişikliklerinin, sosyolojik oynamaların elle tutulur tarafı olmadığını hepimiz biliyoruz. Dünya her seferinde daha kötüye götürüldü.
Yüz yıldır uygulanan değişimlere bakınca, bölgesel veya zamana yayılmış değişimler gördük. Fakat o yüzyılın başlangıcında büyük travmalara muhatap olup, keskin dönüşümlere maruz kalındı. Petrolün sahaya çıkması, İspanyol Gribi, Birinci Dünya Savaşı gibi travmaları bir ömre sığdırdılar. Ve bu sorunlardan çıktıklarında, neredeyse hepsinin yaşadıkları devletlerin baştan ayağa tüm sistemleri değişmişti. Peki, önümüzdeki değişimlerde bizi daha mı iyisi bekliyor, tabii ki daha kötüleri bekliyor!
Yine bir değişimin arefesindeyiz. Dünya tekrar yeni bir düzene hazırlanıyor. Sadece toplumlar değil, artık eldeki teknoloji ile dünya da yeni bir düzene hazırlanıyor. Havası değişiyor, toprağı değişiyor, bitkisi değişiyor, hayvanı değişiyor, yemeği değişiyor. Bunca değişimin ortasındaki özne de değiştiriliyor, çünkü yeni oluşacak düzene onun da uyum sağlaması şart. Geçtiğimiz 5 yıla baktığımızda, dünyadaki insanların hayatları hangi yönetim biçimine hazırlanıyordur sizce? Para birimlerine değer kaybettiriliyor, ucuz işçilik yükseliyor, kitlesel göçlerle demografiler değişiyor, karışan yerlerde kültürel sıkıntılar boy gösteriyor, güvenli bölge Avrupa'nın ortaları savaşlar yüzünden ısınamayacak hale geliyor. Sıradan bir Avrupa insanı, gözünde diktatorya olarak gördüğü ülkelere muhtaç olduğunu fark ediyor, insanlar evlere kapanıyor, gençliğini evden çıkmadan geçiren gençler, çocukluğunu çizgi filmden ibaret yaşayan çocuklar yetiştiriliyor. Birbiriyle iletişim kuramayan nesiller, doğal olarak dışarıdaki hayata hazırlıksız ve hastalık, savaş, ekonomi gibi korkularla yetişiyor.
Biraz ileri baktığımızda tüm bu korkulara düçar olmuş nesiller, ister istemez güvenlik ve asgari yaşam standardım sağlansın da ne olursa olsun, demeye başlıyor. Dönüp geçmişe baktığımızda, bu sistemlerin uygulandığı ve son dönemde başarılı olarak lanse edilen ülkeler var.
Velhasıl kelam, eskiden Amerika'dan gelen demokrasi, gelecekte Çin'den gelecek gibi görünüyor. Çin tipi bir yönetim şekli dünyaya şu anda cici gösterilip pazarlanıyor. Batı tipi demokrasilerin üzerinde oynanan oyunlarla başarısız gösterilip, Çin tipi bir yönetimin başarısı övülüyor. Çin'de insanlara ağır karantinalar uygulanırken, batı insanı vakti gelip de sıtma kapısını çaldığında razı ediliyor. Şaşmayan atasözlerimizden biri ile kapatalım, "Gelen gideni aratır".
Yorum Yazın