Okan Müderrisoğlu

Okan Müderrisoğlu

Mail: dfdgdgd@hotmail.com

Ekonomide yeni yaklaşım... ‘Piyasa dostu mu, piyasa odaklı mı?’

Yeni isimler görevlendiriliyorsa elbette "her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır" misali yeni çalışma yöntemleri, yeni ekipler ve uygulamaya dönük yenilikler olması doğaldır.
Lakin...
Dün de bugün de -alınan kararların orta ve uzun vadeli etkisi nedeniyle- yarın da AK Parti'nindir.
Yani...
Ana hedefe ulaşmak için kullanılan araçların değişimi dikkatle okunmalıdır.
Neden?
Çünkü... Daha şimdiden "biz demiştik korosu" iş başında da ondan.
Oysa...
Her dönemin kendine özgü şartları, gereklilikleri ve öncelikleri söz konusudur.
Her karar, alındığı günün zorunlulukları ve bunu makul kılan tercihleri ile birlikte düşünülmek durumundadır.
Unutmayalım..
Türkiye, 2018 yılında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin ilk kabinesi iş başı yaptığında, dış kaynaklı ve siyasal içerikli bir "kur şoku" ile karşılaşmıştır. Derken "pandemi şoku, enflasyon şoku, Rusya-Ukrayna Savaşı ve nihayet asrın felaketi" birbirini izlemiştir.
Bu kadar şok yaşayan bir ülkede, öncelik çarkların dönmesi ve istihdamın korunması olmalıydı. Bunun için epeyce risk de göze alındı. Gelinen noktada görüldü ki... "Tencerenin götüremeyeceği iktidar yoktur" diye söze başlayanlar... Eğer o tencere iyi kötü doluyor, insanlar bir işe gidiyor, evine ekmek götürebiliyorsa... Bilinen ezberlerin de bozulabildiğini anladılar!
Eğer Türkiye ekonomisi, şok üstüne şok yerken bir de dış dayatmalı yüksek faiz sarmalına girseydi toplu iflasların, ciddi iş kayıplarının yaşanması kaçınılmazdı. Dünya Bankası raporlarında da belirtildiği gibi işletmelerin kapanması; yılların organizasyonel birikiminin heba olması, milli kaynakların erimesi, yerli teşebbüs gücünün kırılması anlamına da geldiği için görünenden daha büyük maliyetlere sebep olmakta.
Kaldı ki... Muhalefetin iddia ettiği "bunalım tablosu" tam da bu tarz bir ekonomik ortamı tanımlamaktaydı. Ve o koşullar oluşsaydı, şüpheniz olmasın siyasi mühendislik için de kullanılacaktı!

***


Gelinen noktada...
Yüksek faizle mücadele önem ve önceliğini tabii ki koruyacaktır. Temel değişiklik, bu hedefe ulaşmada kullanılacak enstrümanlarla ilişkilidir. Türkiye, "yatırım, üretim, istihdam, cari fazla yoluyla büyüme, yerli ve milli sanayii geliştirme, sağlam kamu maliyesi, kuvvetli bankacılık sektörü, tek haneli enflasyon" iddiasından vazgeçmiş değildir.
Ayrıca...
Tek başına faiz artışının bir çare olmadığı, hatta kısır döngüye sebebiyet verdiği de bir gerçektir.
Orta vadeli program mantığı, kurallı ekonomi, rasyonel yaklaşımlar, harcamaları finanse edecek kaynaklar, verimsiz harcamalardan tasarruf, istihdam piyasası katılıklarının giderilmesi, ürün planlaması, tarımda fiyatlarının yönetimi, ürün takip sistemi, ihracatın teşviki, genç ve kadın istihdamının desteklenmesi, katma değer üreten ve ithal bağımlılığını azaltan ölçek ekonomili yatırımların uygun maliyetle kredilendirilmesi, sermaye piyasalarının derinleştirilmesi, kurun -ani hareketler dışında- piyasada oluşması, enflasyonla mücadele edilmesi, dar ve sabit gelirlilerin satın alma gücünün takviyesi, gelirin adil dağılımı, bölgesel cazibe merkezlerinin geliştirilmesi, insan kaynağına ve nitelikli eğitime yatırım... Bütün bunlar zaten siyasal iktidarın ajandasında mevcuttur.
Şimdi...
Yeni dönemin arifesinde hem durum ve hasar tespiti yapılması hem de piyasaların sürpriz etkisinden arındırılarak mevzuat istikrarının pekiştirilmesi ve yeni nesil yapısal reformlar sürecine girmekteyiz. Bu vesile ile bir kez daha not düşelim...
"Piyasa dostu olmakla, piyasa odaklı olmak" arasında fark vardır. Piyasa beklentisi ve yönetimi ne kadar gerekli ise yakayı piyasaya kaptırmamak da o kadar gereklidir.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar