Üzerinde yaşadığımız dünyada, ekonomik alanda israf ve yoksulluğun bir arada yaşandığı sosyal realite gözlemlenmektedir.
Dünyanın bir bölgesinde sosyal refah içinde yaşayan insanların varlığın yanında başka bir bölgede yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan insanların varlığı iki ayrı yaşam biçiminden kesitler sunmaktadır.
Günlük geliri 2 doların altında olan suya ve gıdaya hasret milyonlarca insanın varlığının yanında zenginlikleri milyarlarca doların üzerinde olan dünya genelinde çok sayıda insan var.
Değişik araştırma şirketlerince yayınlanan veriler, dünya genelinde milyarder sayılarının özellikle pandemi döneminde arttığını buna karşılık açlık ve sefalet içinde yaşayan yoksul insanların da sayılarının arttığını gösteriyor.
Birleşmiş Milletler (BM) Dünya Gıda Programı (WFP) örgütü, milyonlarca insanın çatışma, iklim değişikliği ve yeni tip koronavirüsten salgın nedeniyle açlıktan ölmenin eşiğinde olduğu uyarısında bulunmuştu.
Örgüt, açlıktan ölmenin eşiğinde olan 300 milyona yakın insan için acil yardım çağrısını yaparak, bu insanların yaşam hakkı için 4,9 milyar dolara ihtiyaç olduğunu ifade ederek servetleri milyar dolar olan zenginlere yardım çağrısı yapmıştı.
Dünya genelinde açlıkla mücadele eden Dünya Gıda Programı, 2019 yılında 88 ülkede gıda sıkıntısı ve açlık kurbanı olan 100 milyon civarındaki insana sağladığı yardım nedeniyle 2020 yılında Nobel Barış ödülüne layık görülmüştü.
Şüphesiz bu örgütün yanında Afrika ve Uzakdoğu Asya’da açlık sınırı altında yaşayan 1 milyara aşkın insana gıda yardımı yapan çok sayıda sivil toplum kuruluşu da bulunmaktadır.
İSRAF VE YOKSULLUK
Zenginlik ve yoksulluk, ekonomik yaşamda yıllardır sözü edilen iki önemli gerçeği ifade etmektedir.
İnsanlık olarak değişik israf biçimleriyle iç içe yaşamaktayız. Enerji, gıda, zaman, su ve verimsiz çalışma bu israf biçimlerinden bazılarıdır.
Kendi ülkemiz içinde olmak üzere Avrupa’nın değişik ülkelerinde milyonlarca ton gıda israfı yapılıyor. Feedback EV adlı kuruluşa göre Avrupa Birliği ülkelerinde yılda 153 milyon ton gıda israfı yapılmaktadır. Bir başka araştırma şirketine göre ise dünya genelinde 1,3 milyar ton, ülkemizde ise bir yılda 7,7 milyon ton gıda israfı olmaktadır.
Birleşmiş Milletler Gıda İsrafı Raporu’na göre kişi başına ulaşan gıda atığı yıllık 93 kilo civarındadır. İklim değişikliğine neden olan karbon ayak izinin % 8-10 u ise gıda atığından kaynaklanmaktadır.
Türkiye İsrafı Önleme Vakfınca hazırlanan rapora ülkemizin 5 yıllık gıda israfının faturası yaklaşık 150 milyar dolar olarak hesaplanmıştı. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde gıda israfının yapıldığı alanların başında market, lokanta ve evler gelmektedir.
Özellikle ülkemizde ekmek israfı büyük boyutta olup, bu konuda yapılan bir araştırmaya göre her gün 6 milyon civarında ekmek çöpe atılmaktadır.
Kızılay tarafından ülkemizde gıda alanında yapılan bir araştırma, yılda 18 milyon tona yakın gıda ile 500 bin ton civarında ekmeğin çöpe gittiğini ortaya koydu.
Gıda israfının önüne geçmek amacıyla Kızılay oluşturduğu Gıda Bankacılığı çerçevesinde büyük marketler ve gıda firmaları ile anlaşma yapmaktadır. Değişik sivil toplum örgütleri de ülkemiz genelinde her gün ürün toplayan gıda bankası oluşturmaktadır.
İSRAF NASIL ÖNLENİR ?
Ekonomide israf önemli bir sorun olarak kronikleşmiş bir şekilde yıllardır devam etmektedir.
İsrafı önlemek insanın bu konuda eğitimi ile başlar. Daha yakın bir geçmişte okullarımızda israfı önleme amacıyla eğitimci öğretmenlerimiz tasarrufun önemini anlatır her yıl aralık ayında ‘Yerli Mallar Haftası, düzenlenirdi.
Günümüzde tasarrufun yerini maalesef hızlı bir tüketim anlayışı aldı, sürekli tüketen bir toplum olduk. İsrafın büyük boyutlara ulaşması sonucu çocuk ve yetişkin yoksulluğu ortaya çıktı. Açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşayan insan sayısında artış gözlenir oldu.
Tasarrufun önemi üzerinde durmamız gerekirken, yanlış bir anlayışla çılgın bir tüketimin peşine düştük.
Kullanılabilir durumda olan eşyaları miadından önce atıyor, tamiratla yenilenecek olan giysileri çöpe bırakıyor, sağlıklı beslenme yerine hastalıklara yol açan beslenme ile israf anlayışını derinleştiriyoruz.
Bu yanlış uygulama ve anlayışı bir an önce terk etmemiz gerekiyor. Daha güzel bir gelecek kurma adına değişik sivil toplum kuruluşlarınca başlatılan ‘Gıdanı Koru Sofrana Sahip Çık, İhtiyacın Kadar Al Geleceğini Çöpe Atma, ve benzeri kampanyalara destek vermemiz gerekiyor.
Bu arada küresel ısınmanın yol açtığı kuraklık gerçeğini de dikkate almak gerekiyor. Kuraklığın yol açacağı gıda sıkıntısı dünya genelinde tarım ve gıda kuruluşlarının üzerinde ciddiyetle durduğu sorunlar arasında yer almaya devam ediyor.
Türk toplumu olarak gelecekte daha büyük sıkıntılarla karşılaşmamak için her alanda tasarruflu olmayı ve israftan kaçınmayı bir yaşam biçimi olarak algılamamız zorunlu gözükmektedir.
Yorum Yazın