1.GİRİŞ
Eğitim sistemi, ülkemizin temel sorunları arasında yer almaya devam ediyor. Eğitim ve öğretim sisteminde yaşanan sorunlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de önemini korumaktadır.
Temel esasları Anayasamızda ifadesini bulan eğitim ve öğrenim hakkı, Milli Eğitim Kanununda da daha geniş kapsamlı olarak ele alınmış; okul öncesi, ilk ve ortaöğrenim ile yükseköğrenimde belirlenen hedeflere yer verilmiştir.
Eğitim Sisteminde yaşanan gelişmeleri yakından izlemek ve gerektiğinde yeni bir yol haritası çizmek açısından 1926 yılından günümüze Eğitim Şurası düzenlenmektedir.
En son 20nci Milli Eğitim Şurası 03 Aralık 2021 tarihinde Ankara’da yapıldı ve eğitim öğretim açısından yaşanan sorunlar dile getirildi.
Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklanan Milli Eğitime ilişkin veriler ilk ve ortaöğrenimde 18 milyon, yükseköğrenimde ise 8.296 bin civarında öğrencinin eğitim hakkından yararlandığını göstermektedir.
1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanuna göre her Türk çocuğunun iyi bir vatandaş olması için gerekli bilgi, beceri, davranış ve alışkanlıklar kazandırılması, milli ahlak anlayışına uygun olarak yetiştirilmesi esastır.
Aynı Kanuna göre ‘her Türk çocuğu, ilgi, istidat ve kabiliyeti yönünde yetiştirilerek hayata ve üst öğrenime hazırlanacaktır.
Genel esasların, hedeflerin belirlendiği eğitim sisteminin günümüzdeki durumu ve sistem içinde yaşanan sorunlara değinmek zorunludur.
2. İLK VE ORTAÖĞRENİMDE YAŞANAN SORUNLAR
İlk ve ortaöğrenim; öğrencilerin hayata hazırlanması, yeteneklerine göre istedikleri mesleğe yönlendirilmesi açısından yükseliş merdiveninin ilk basamaklarını teşkil etmektedir.
Geçtiğimiz yıllarla bir karşılaştırma yapıldığında ilk ve ortaöğrenimde verilen eğitimin günümüzde irtifa kaybettiği görülmektedir.
Fazla değil, bundan 40-50 yıl öncesinde Türkiye genelinde markalaşmış liselerde öğrenim gören gençler, okullarından başarıyla mezun oluyor, yükseköğrenimde de başarılı bir dönemin ardından hedeflediği mesleğe sahip olabiliyordu.
Günümüzde başarılı bir kariyer planlaması öğrencilerin liselere geçiş sınavından (LGS) başarılı olması, Anadolu veya Fen liselerinden iyi bir derece ile mezun olabilmeleri sayesinde mümkün olabilmektedir.
Geçmişten günümüze artan nüfusa paralel olarak öğrenci sayısında artmış, sınıf geçme oldukça kolaylaştırılmış, öğrenciler aldıkları eğitim ve öğretimden umutlarını keser hale gelmiştir.
Wold Economic Forum (WEF) raporunda 2008 yılında, Türkiye eğitim kalitesi ölçümünde 91nci sırada iken 2018 raporunda 101nci sıraya düşmüştü.
Ayrıca ülkemiz Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) tarafından 3 yılda bir düzenlenen ve 37 ülkeden 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve becerileri değerlendiren PISA testi 2018 yılı sonuçlarına göre ‘okuma, matematik ve fen bilimi, alanlarının tamamında OECD ortalamasının altında kalmıştık.
Öğrenime başlayan her öğrenciyi mezun etmeye yönelik diploma odaklı eğitimde öğrencilerin çoğu okuma yazmada, matematik ve fen bilgisi derslerini öğrenmede başarılı olamamaktadır.
Öğrencileri hayata hazırlamada eğitim olmazsa olmaz koşuldur. Ne var ki eğitimde kalite düşüklüğü, mesleki yönlendirmenin yetersizliği yine binlerce öğrenciyi Yükseköğretim Kurumları Sınavıyla baş başa bırakmaktadır.
Yükseköğrenim, hayata erken yaşta hazır olmak isteyen bir genç için olmazsa olmaz değildir. Toplumsal yaşam içinde yükseköğrenimden geçmemiş, fakat hayat sınavında başarılı olmuş, girişimci binlerce gencin başarı hikayesini okumaktayız.
Üretim ve istihdama odaklı; mesleki yönlendirme, genç nesil için yeniden yapılandırmak suretiyle gençler gelecekte var olacak mesleklere hazırlanmalıdır.
Öğrenciler sınav odaklı eğitimin tahribatından kurtarılmalı, müfredatta gereksiz dersler ayıklanmalı, eğitim ve öğretim geleceğe yönelik bir bütün olarak ele alınmalıdır.
3. YÜKSEKÖĞRENİMDE DURUM
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi uzun yıllardır lise mezunu adayların yükseköğrenime geçiş sınavını yapmaktadır.
Bu sınavda başarılı olan ve ülkemizin özellikle büyük kentlerinde bulunan köklü, kendi alanında başarılı okulları kazanan adaylar istidam edilebilir bir bölümden mezun olup meslek sahibi olabilmekteydi.
Geçen yıllardan günümüze lise ve dengi okul mezunu adayların yükseköğrenime talebi arttı. Başvuru sayısının giderek artması devlet okullarının yanında vakıf veya özel üniversite sayısında da artmasına neden oldu.
Milli Eğitim Bakanlığı artan talebi karşılamak amacıyla yurt genelinde yükseköğrenim kurumlarının sayısını artırdı. Bu üniversitelerin öğretim elemanı, yurt ve diğer alt yapı bakımından yetersiz olması, yükseköğrenimde kalitenin düşmesine neden oldu.
2022 Yılı Yükseköğrenim Kurumları Sınavına 3.200 bin aday başvurdu, verilere göre bu adaylardan 120 bini sınava girmedi, 773 bin civarındaki adayın puanı hesaplanmasına rağmen tercih hakkını kullanmadı.
Sınavı kazanan 838 bin adayın 220 bini halen üniversitede okuyan, mezun olan ya da ayrılan adaylardan oluşuyor.
Bilindiği gibi 2022 Yükseköğrenim Kurumları Sınavında daha çok adayın kazanması için Temel Yeterlilik Testinde 150, Alan Yeterlilik Testinde 180 baraj puan uygulamasına son verilmişti.
Geçmiş yıllarda özellikle Vakıf üniversitelerinde kontenjanların boş kalması, Yüksek Öğretim Kurulu yetkililerini böyle bir karar almaya sevk etmişti.
Sıralamada baraj puanının kaldırılması, tercih yapabilecek aday sayısını artırdı. Böylelikle Vakıf üniversitelerinin kontenjanları kolayca doldurulabilecek ve bu kontenjanlara daha başarılı öğrencilerin kaydı mümkün olabilecektir.
En iyi öğrencilerin Vakıf üniversiteleri tarafından kabul görmesi, yükseköğrenimde yaşanan sorunları çözmüyor.
Yükseköğrenime başlayacak adayların yurt sorunu, ulaşımı, burs almayanların maddi sorunu, yeterli donanıma sahip olmayan okullarda mezun olacakların istihdam sorunu yine tartışılan sorunların başında gelmektedir.
4. SONUÇ
Gerekli donanımdan yoksun üniversite sayısını artırıp, lise ve dengi okullardan mezun olan adayların yükseköğrenime geçişini kolaylaştıran uygulamalar ile sorunlar çözülmüyor maalesef…
Eğitim sisteminden yararlanan aday sayısını, yükseköğrenime yönlendirmeden, zamanında bir meslek sahibi olmaya yönlendirmek, okullarda eğitimin kalitesini yükseltmek, daha donanımlı kılmak, alınması zorunlu önlemlerin başında gelmelidir.
İlk ve ortaöğrenim ile yükseköğrenimde eğitim politikalarının esasları yeniden belirlenmelidir.
Gençleri üniversite aşkıyla besleyip, mezun olduklarında işsiz bırakmak, yabancı ülkelere yönelik eğitim turizmine fırsat vermek gerçekçi bir eğitim politikası değildir.
Yükseköğrenim gençliğinin zamanını ve hayallerini çalmak, popülist politikacıların işidir.
Eğitim sisteminin gerçekleriyle kısa sürede yüzleşip, gençlerimizi kazanıp geleceğe en iyi şekilde hazırlamak esas olmalıdır.
Yorum Yazın