Perşembe sabahı Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'u dinlerken, önümüzdeki yüzyılın en önemli konusunun, aslında sorununun iklim değişikliği ve çevre olacağına inancım bir kat daha arttı. Gazete ve televizyonların Ankara temsilcileriyle "İklim ve çevre" başlıklı buluşma için seçilen yer de hayli anlamlıydı.
Açılışını 28 Ekim'de Başkan Erdoğan'ın yapması planlanan AKM Millet Bahçesi'nde iki saati aşkın konuştuğumuz konu sadece Türkiye'nin değil, dünyanın geleceğiydi bir anlamda. Başkan Erdoğan'ın 81 ilde 81 milyon metrekarelik alanda toplamda 400 Millet Bahçesi hedefi kapsamında tamamlanan 100 eserden biri olan AKM, Ankara'daki 21 Millet Bahçesi'nin en büyüğü.
760 bin metrekarelik alandaki AKM, milli bayramların kutlandığı, devletin milletle buluştuğu çok özel bir Millet Bahçesi olarak sadece Ankaralıların değil, Ankara'ya gelen herkesin çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla vakit geçirebilecekleri pek çok etkinliği barındırıyor ve ailece gezilmesi adına düzenlenmiş.
Türkiye'nin kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına bir ekolojik hat kurulması olarak yola çıkılan projede, yeşil alanlar birbirine bağlanıyor. Geçen 18 yılda 5 milyar 100 milyon fidan dikilmesi ve orman alanlarının 23 milyon hektara çıkarılmasının bir devamı aslında. Yeşil alan oranının kişi başı 8 metrekareye çıkmasının, 2023 sonuna kadar tamamlanacak 300 Millet Bahçesi'yle de bu oranın 15 metrekare olarak hedeflenmesinin, belki bugün için değil ama çocuklarımız ve bizden sonraki nesiller için önemi çok açık.
Hem şehirlerde sosyal alanların yaratılması hem de gelecek nesiller için yeşil alanların artması yoluyla daha yaşanılabilir bir Türkiye ve dünya için, Millet Bahçeleri projesini siyaset malzemesi yapmadan her görüşten, her partiden insanların desteklemesi gerekiyor.
Bu kadar sözü niye ediyoruz? Son yıllarda sadece Türkiye'de değil bütün dünyada artan doğal afetlerden korunmanın yollarından biri olarak görüldüğü için. Bugün bütün dünya iklim kriziyle karşı karşıya. Bu krizin etkilerini dil-din-ırk-sınır tanımadan, zengin- yoksul ayrımı olmaksızın hep birlikte yaşıyor, sonuçlarından hepimiz etkileniyoruz.
İklim krizinden etkilenmeyen bir bölge ve ülke olmadığı gerçeğini tekrar hatırlarsak, iklim göçlerinin de kaçınılmaz olduğunu ve önümüzdeki 50 yılda iklim göçü sebebiyle sınırların değişmesinin bir doğal süreç olarak yaşanacağını kayıtlara bir kez daha geçirelim. Yaz aylarında bizde sel ve yangın şeklinde kendisini gösteren bu afetler hepimizi etkiledi.
BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi ve Paris İklim Anlaşması'nın bir tarafı olarak Türkiye, bütün dünya ülkeleriyle birlikte mücadele etmeye söz verdi. Gelişmekte olan ülkeler statüsünde ve ulusal katkı beyanı çerçevesinde imzaladığımız bu anlaşmanın nihai hedefi 2053 yılında net sıfır emisyon.
195 ülke içerisinde ABD'nin yüzde 24.8, 27 AB ülkesinin yüzde 17.4, Çin'in 13.3, Rusya'nın 6.9, İngiltere'nin 4.7, Japonya'nın 3.9 oranında çevreyi kirlettiği ortamda yüzde 0.6 ile Türkiye, dünyayı en az kirleten ülkelerin başında geliyor.
Emine Erdoğan'ın himayelerinde çevre bilincinin yükselmesine yönelik bütün kampanyaları gönülden ve ayrım gözetmeden desteklemek, aynı zamanda birer vatandaşlık görevi. Bu sadece ütopik bir olgu değil, aynı zamanda ekonomik boyutu da yüksek bir hedef. Yeniden Mercedes yapmaya kalksak belki yüz yıl lazım bize, ama doğayla uyumlu elektrikli araba üretmek, büyük potansiyeli ortaya çıkarmak, aynı zamanda büyük fırsatları da değerlendirmemiz anlamına gelecektir.
Yorum Yazın