Şimdi anlatacağım olayı okurken, sonunda adını göreceğim kişinin o olacağını hayalimden bile geçiremezdim.
Size önce olayı, o kitaptan aynen aktaracağım...
Sonra hikâyede geçen iki kişinin adlarını açıklayacağım...
1950’li yılların sonu...
Şimdi gelin o sabaha dönelim...
*
David, Ankara Gar Gazinosu’nda çalışmaya başlayınca hem para kazanıyor hem de sevdiği işi yapıyor.
Ne var ki Ankara’da kalacak yeri yok... Hangi otele gitse her seferinde “Yer yok” diyorlar.
Zaten o zamanlar, Ankara’da Ulus gazetesinin ve Zafer gazetesinin bulunduğu yerde topu topu birkaç tane otel var.
*
İnatla, bıkmadan usanmadan dil döküyor ama nafile. En sonunda aklına bir fikir gelmiş ve demiş ki:
“Ben Gar Gazinosu’nda şarkıcıyım. Sadece geceleri çalışıyorum. Gündüzleri yatıp uyuyabileceğim bir odanız var mı?”
Bunun üzerine resepsiyonist:
“Sabahları erkenden işe giden bir bey var. Aynı odada diğer yatağı kullanmanıza izin verip veremeyeceğini soracağım.”
*
Hemen sormuş, cevap da gecikmeden gelmiş. Meçhul beyefendi teklifi kabul etmiş. David de dediğini yapmış. Geceleri çalışmış, gündüzleri de uyumaya oteldeki odaya gitmiş.
Gariptir ki uzun bir süre bu iki otel müşterisi karşılaşmamışlar.
Günler birbirini kovalamış. Bir gün David erkenden odaya gelmiş, o bey de biraz geç kalkmış. Görmüşler birbirlerini...
David otel odasına girdiğinde, karşısında o güne kadar hiç karşılaşmadığı oda arkadaşı o bey...
Hakkında bildiği tek şey, sabahları kendisi gelmeden önce odadan çıktığı, akşamları da odasına gelmeden evvel birkaç bara takıldığı ve içki içtiği...
David, günaydın demiş. Beyefendi tabii, daha yeni yataktan kalkıyormuş. Şöyle bir bakmış bu kim diye.
Neden sonra uykulu gözlerle nezaketen de olsa, günaydın diye karşılık vermiş.
*
Durum biraz trajikomik olduğu için espri konusu olmuş hemen. Birkaç espriden sonra David kendisini tanıtmış: “Ben David, Gar Gazinosu’nda şarkıcıyım. Sizin adınız nedir? Tanışabilir miyiz?”
Yataktan doğrulan bey hafifçe gülümseyerek cevaplamış:
“Ben Milli Eğitim Bakanlığı’nda çalışıyorum. Adım Orhan...”
*
O sabah odada karşılaşan bu iki insanın adları hikâyede var...
Gar Gazinosu’nda çalışan adını David diye verdiğim kişi Dario Moreno...
O günlerde Türkiye’de yeni yeni parlamaya başlayan bir şarkıcı...
İki vardiya olarak aynı odayı paylaşan ve adını Orhan diye verdiğim kişi ise Orhan Veli...
Türk şiirinin en büyük isimlerinden biri...
O günlerde ikisi de birbirini ismen bile tanımıyor....
Türk sanat ve edebiyat tarihinin en ilginç rastlantılarından biridir bu...
İZMİRLİ DARİO
1- KÜÇÜCÜK BİR KİTAPTA DEV GİBİ BİR HAYAT
BU olayı geçen hafta çıkan “İzmirli Dario” adlı kitapta okudum.
Kitabı yazan Türkiye ve Fransa’nın müzik ve magazin tarihinde çok önemli yeri olan Erkan Özerman...
Ankara Radyosu’nda 60’lı yıllarda “Eyfel’den Müzik” programı ile başlayan kariyeri daha sonra organizatörlük ve şarkı sözü yazarlığı ile devam etmiş.
Dario Moreno’nun en iyi dostlarından biri...
Kitabı su içer gibi okudum...
Sadece Dario Moreno’nun hayatı değil...
Bir dönem Türkiye ve Paris sanat hayatının filmi gibi...
Tam yaz kitabı...
Size birkaç ayrıntıyı aktaracağım, ama kitapta Türkiye’nin o günkü sanat âlemiyle ilgili çok renkli anekdotlar var.
...........................
- Erkan Özarman, “İzmirli Dario”, Remzi Kitabevi, 2021
2- YETİMHANEDE BÜYÜYEN BİR DARBUKACI TENOR
DAVID Arugete 3 Nisan 1921 Pazar günü, Aydın’da Musevi bir anne babanın ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi.
Çoğu sanatçı gibi mesleğe adım attığı yıllarda kendine bir sahne adı seçecek, kulağına hoş gelen “Dario Moreno” isminde karar kılacaktı.
Her ne kadar Aydın doğumlu olsa da Dario her zaman İzmirli olduğunu söylemiştir. Sadece büyüdüğü yer olarak değil, kültür olarak da İzmirlidir.
Dario’nun dünyaya gelmesinden kısa zaman önce ailesi Aydın’a yerleşmiş, Dario da Aydın’da doğmuştu. Ancak aile Aydın’da çok az kalmış. Dario iki yaşındayken İzmir’e yerleşmişlerdi. Buna rağmen, Dario ne zaman Aydın’ın adını duyacak olsa boncuk boncuk yeşil gözleri dolar, hüzünlenirdi. Aydın’ın türkülerini de en az İzmir’in türküleri kadar sahiplenirdi.
SON KONSER
3- İZMİR’DE SON KONSERDE AÇIKLANAN BİR VASİYET
SON konserini İzmir’de Efes otelinde verdi.
“Canım İzmir” şarkısını söyledi. Sözlerini kendi yazmıştı.
Bir ara ağlamaya başladı. Kulise gitti ve geldi.
Erkan Özarman’a şunu söyleyecekti.
“Bana bir şey olduğunda öldü demeyin. İzmir’e geri döndü deyin.”
SON YOLCULUK
4- SİNAGOG MORGUNDA 10 GÜN BEKLEYEN CENAZE
DARİO Moreno, 1 Aralık 1968 günü İstanbul Havalimanı’nda, kapılar kapandıktan sonra Paris uçağına alınmadığı için görevlilerle
tartışırken beyin kanaması geçirdi.
Doktorların sonradan söylediğine göre hastaneye getirildiğinde ölmüştü.
Cenazesi İstanbul’a getirildiğinde, İsrail’den gelen annesi Bayan Roza küçük oğluyla beraber havaalanındaydı ve herkesi şaşırtan
bir şey söyledi:
“Evladımı verin, götürüyorum.”
Erkan Özerman, kendisine oğlunun vasiyeti olduğunu, İzmir’e gömülmek istediğini söyler ve ona İzmir Radyosu’nda Ümit Tunca’nın yaptığı röportajda, oğlunun kendi ağzından “Bana bir şey olursa öldü demeyin! İzmir’e geri döndü deyin... Beni İzmir’e gömün” sözlerini dinletir.
Ama annesi onu İsrail’e götürmekte ısrar eder.
Tüm işlemler tamamlanıncaya kadar Dario 10 gün bir sinagogun morgunda bekletildi. Arkadaşları tabutuna İzmir toprağı koyarlar.
5- MEZARININ FOTOĞRAFINI BULAMADIM AMA KAYITLARINA ULAŞTIM
- Bu yazıyı yazarken Dario Moreno’nun İsrail’deki mezarının bir fotoğrafını aradım ama bulamadım.
Bulabildiğim tek şey şu kısa mezarlık kaydı oldu:
“Tel Aviv bölgesi, Bat Yam Holon Mezarlığı.
Mezarlık kimlik No: 26059411.”
Benim için ondan kalan en güzel mekân, İzmir’in Asansör semtindeki onun adını taşıyan sokaktır.
İzmir ve Akdeniz neşesini bütün dünyaya taşıyan bu büyük sanatçı için hüzünlü bir mezara hiç gerek yok.
SIKI DOSTLAR
6- JACQUES BREL VE BRİGİTTE BARDOT’NUN ROL ARKADAŞI
ERKAN Özerman, Dario Moreno’nun Paris ve Fransa hayatını çok güzel anlatıyor.
İzmirli Dario kelimenin tam anlamıyla Paris sosyetesinde ve sanat çevrelerinde çok yakın arkadaşlıklar kuruyor.
Fransa tarihinin en büyük şarkısı olarak bilinen “Ne Me Qittes Pas” şarkısının efsanevi şarkıcısı Jacques Brel çok yakın arkadaşı oluyor.
Onun Don Kişot oyununda Panço rolünü oynuyor. Dönemin dünyaca ünlü kadın oyuncusu Brigitte Bardot ile aynı filmde rol alıyor. Yves Montand’ın kariyerinin en önemli filmi ‘Korkunun Bedeli’nde rol arkadaşı oluyor.
KAÇ PARASI VARDI
7- KROKODİL CÜZDANININ GİZLİ BÖLÜMÜNDEKİ KAYIT
ÖZERMAN’a göre Dario Moreno, pinti denilebilecek derecede tutumlu bir insandı.
Öldüğünde annesi ve ailesinin avukatları onun parasının olduğunu bir kâğıda yazıp krokodil cüzdanının astarının altında sakladığını söylüyor.
Paris’teki bir bankadaki kasasında çok sayıda mücevheri varmış.
Peki sanat hayatından ne kadar para kazanmıştı?
Yıllarca onun menajerliğini yapan Eddy Marouani, hatıralarında 15 milyon dolara yakın parasının olduğunu söylüyor.
Hesapladım, bugünün satın alma gücü ile 115 milyon dolara yakın bir para ediyor.
O kadar bir servet yaptığını sanmıyorum.
8- GÖNÜL YAZAR’LA PATRİCİA CARLİ HANGİ ERKEK İÇİN KAVGA ETTİ
ÖZERMAN kitapta Gönül Yazar’dan hep övgüyle bahsediyor.
O da İzmirli olduğu için Dario Moreno ile çok dostmuş.
Bu arada çalışmak için İstanbul’a gelen bir Fransız revüsünde, o sıralarda henüz tanınmış bir şarkıcı olmayan Patricia Carli de varmış.
Patricia Carli ile Gönül Yazar, revüye eşlik eden Fransız orkestrasının yakışıklı bir üyesine âşık olmuşlar ve o nedenle aralarında bayağı çekişme yaşanmış.
Kim galip çıkmış yazmıyor ama ben Gönül Yazar’ın elinden bir erkeği almanın pek kolay olacağını sanmıyorum.
NOTLAR
9- KİTAPTAN ÖĞRENDİĞİM BAZI İLGİNÇ AYRINTILAR
- DARİO MORENO askerliğini annemin ve babamın memleketi olan Akhisar’ın orduevinde yapmış.
- MİNA: İtalya’nın yaşayan en büyük kadın sanatçılarından biri olan Mina’nın söylediği ilk parça olan “My Crazy Baby” şarkısını Yaşar Güvenir bestelemiş.
- İZMİRLİLER: 1960’lı yıllarda Fransa’nın en büyük şarkıcılarından biri olan ve Brigitte Bardot’nun sevgilisi Sacha Distel’in ailesi İzmirliymiş.
- Hayatımda aldığım ilk 3 plaktan biri olan “Oh Carol” şarkısını söyleyen Neil Sedaka’nın ailesi Çanakkaleliymiş.
10- HINCAL ULUÇ’A GÖRE MÜZİĞİN ‘YEGÂNELERİ’
KİTAPTA Hıncal Uluç’un Dario Moreno ile ilgili güzel bir yazısı da yer alıyor.
2012 yılında yazdığı yazıda “Müziğin yegâneleri” diyerek şu isimleri veriyor:
“Hafız Burhan, Münir Nurettin Selçuk, Safiye Ayla, Caruso, Maria Callas, Bach, Mozart, Dede Efendi ve benzeri eşsiz insanlar...”
Yazısı şöyle tamamlanıyor:
“Hikmetinden sual olunmaz, ilahi kudret onları insanların nankörlüğünden korumak için yanına alıp kurtarıyor...”
Yorum Yazın