Son günlerde döviz kurlarındaki yükselme ve pahalılık yani enflasyon gündemi işgal eden konular oldu. Daha önce de zaman zaman bu konuların birdenbire alevlenip gündemi işgal ettiği, bir müddet sonra da gündemden düştüğü olmuştur.
Döviz kurlarındaki yükselme ve pahalılığın gerçek sebebi nedir?
Bu soruya çok çeşitli cevaplar veriliyor. En başta geleni de; Ülke’ nin iyi idare edilememesi, faizlerin yersiz indirilmesi nedeniyle ekonomimizin çöktüğü, Devlet’ in battığı, bu gidişe dur denilmezse sonumuzun yıkım olacağı, bu nedenle derhal erken seçim yapılması gerektiği yönündeki muhalefet cephesinin verdiği cevaptır.
Acizane ben de bu soruya bir cevap arayıp bulmak istedim. Bu yazının konusu işte bu cevapla ilgili olacak.
Ekonomiye genel olarak baktığımızda; Üretim, dağıtım ve tüketim faaliyetlerinden ibaret olduğunu görürüz.
1-Sağlam bir ekonominin; meşru insan ihtiyaçlarının tatminine yönelik bir üretim anlayışını esas alması gerekmektedir. Buna göre:
Birinci önceliğin, elzem tüketim mallarının üretimine,
İkinci önceliğinin, faydalı tüketim mallarının üretimine,
Son sırada da lüks tüketim mallarının üretimine yönelik olması gerekmektedir.
2-Sağlam bir ekonomiden söz edebilmek için üretilen malların toplumda bireyler arasında adalet dairesinde dağıtımı gerçekleşmelidir.
3-Tüketimin israfa kapalı olması gereklidir.
Ülkemizin hal-i hazır iktidarının ekonominin bu kurallarına ne derecede uyduğu elbette ayrı bir inceleme ve yazı konusu.
Bu yazımızda, birdenbire yükselen enflasyon ve döviz kurlarındaki artışın sebepleri üzerinde durmak istiyorum.
Muhalefet kanadı, Merkez Bankası’ nın faizleri aşağı çekmesinin enflasyon yükselişinin ve döviz kurlarındaki artışın asıl sebebi olduğunu iddia etmektedir. Bir kısım vatandaşımız da pahalılığın sebebinin stokçuluk, fırsatçılık ve karaborsacılık olduğu kanaatindedir.
Değerli okuyucu;
Enflasyonun iki temel sebebi vardır. Birincisi, üretimin (arzın) tüketimi karşılayamaması, bir başka deyişle mal ve hizmete talebin fazla olup, üretim ve hizmet üretiminin bu talebi karşılamaya yetmemesi halidir. Bu durumda mal ve hizmet fiyatları arz ve talep dengesi sağlanıncaya kadar artmaya devam eder.
Enflasyonun ikinci sebebi de; mal ve hizmet üretim maliyetlerinin yüksek olmasıdır.
Birinci enflasyon sebebini yani üretim yetersizliğini ortadan kaldırmanın şartı, üretimi artırmak için gerekli tedbirlerin alınmasıdır.
Üretimin girdilerini: Girişim, teknoloji birikimi, hammadde, yetişmiş ve yeterli insan unsuru ve sermaye olarak sıralayabiliriz.
Şu günlerde gündemde olan üretim girdisi sermayeyle ilgilidir. Faizin ana rant kaynağı olan kapitalist sistemlerde üretim girdilerinden olan sermaye, bankalardan temin edilir. Bankalar, sermayedarlardan parayı faiz karşılığında toplar ve üretim sektörüne daha yüksek bir faizle verirler. Alırken ve verirken uyguladıkları faiz oranları arasındaki fark bankaların işletme giderlerini karşılamaya ve varlıklarını devam ettirmeye yarayacak ölçüde olmalıdır. Yoksa bankalar yaşayamazlar. Netice itibariyle para sahiplerinden ne kadar yüksek oranda faiz alırlarsa, üreticiye de o kadar yüksek oranda (Elbette verdiklerinden daha yüksek oranda faizle kredi vermek durumundadırlar.
Bu duruma göre faiz oranları ne kadar yüksek ise, üretim girdilerinden sermaye, üreticiye o kadar pahalıya mal olacak, sonuçta uygulanmakta olan faiz ne kadar yüksekse, üretilen mal ve hizmetlere de o nispette yansıtılacaktır. BU SEBEPLE ORTAYA ÇIKAN ENFLASYON MALİYET ENFLASYONU OLARAK İSİMLENDİRİLİR.
İkinci olarak; Tedavüldeki toplam para miktarının, üretimden fazla olması da mal ve hizmet fiyatlarını artırır. Çünkü tedavülde fazla para olması durumunda para sahiplerince mal ve hizmete yönelmeyi artırır. Bu halde parayı elinde bulunduranlar daha fazla mal ve hizmete sahip olmak isteyince mal ve hizmeti alırken bir rekabete neden olurlar böylece “alıcı rekabeti” diye adlandırılan durum sebebiyle mal ve hizmet fiyatları, bu konuda denge sağlanıncaya kadar artar. BU SEBEPLE ORTAYA ÇIKAN ENFLASYONA DA TALEP ENFLASYONU DENİR.
Yukarıda açıklanmaya çalışılan enflasyonlar dışında bazen bu enflasyonlarla beraber, bazen de bunlardan bağımsız olarak; ekonomi ve maliye rejiminin gereği olmayan manipülasyonlar, karaborsacılık (stokçuluk) ve şayia yaymak gibi sebepler, zaten baş göstermiş olan enflasyonu körüklediği gibi, bazen de hiçbir enflasyon sebebi yokken sırf şayialarla psikolojik enflasyon algısı uyandırılarak enflasyon ihdas edilebilir.
Enflasyon sebeplerini kısaca özetlersek: faiz artırılması, maliyet enflasyonuna sebep olduğu gibi, sermaye sahiplerinin faizden kolayca para kazanmaları nedeniyle tedavüldeki para miktarının artması nedeniyle talep enflasyonuna da sebep olur.
Faiz artırılması, mal ve hizmet üretiminin maliyetini artırdığından üretimin kısıtlanarak azalmasına da sebep olduğundan arz ve talep dengesini dolaylı olarak bir de bu sebeple bozar. HÜLASA YÜKSEK FAİZ YÜKSEK ENFLASYON DEMEKTİR. BAŞKA BİR İFADEYLE BİR EKONOMİDE NE ORANDA FAİZ VARSA O ORANDA ENFLASYON VAR DEMEKTİR.
Denebilir ki: Faiz olmayınca banka nasıl olacak, üretici sermayeyi nereden bulacak?
Müslüman bir ülkede faiz olması zaten büyük bir çelişkidir. Banka, yatırıma dayalı katılım bankacılığı olmalıdır. O takdirde para sahibi insanlar devlet güvencesinde üretime ne kadar katkıda bulunmuş olursa, o kadar pay alacaktır. Bu ise, sermaye sahibinin, parasını öncelik sırasıyla; elzem, faydalı ve lüks üretim yapan, kaliteli ve çok üreten verimli çalışan yatırım alanlarına emanet edecek, böylece para hem memleket yararına iş yapan alanlara sevk edilmiş olacak ve hem de sermaye sahibi faizsiz helal bir kazanç elde etmenin huzur ve mutluluğunu yaşayacaktır.
Mevcut hükümetimizin böyle bir ekonomik model ihdas etmediği malum. Ancak, bu yöne doğru atılacak her adım desteklenmeyi hak eder.
Faiz indirimi bu sebeple tasvip ve takdir edilecek bir karardır.
Ancak bakıyoruz ki; Faiz indiriminin memleketin batmasının önünü açacak bir şey olduğu, kur artışının ve pahalılığın bundan kaynaklandığı koro halinde her türlü propaganda vasıtalarıyla belli mihraklardan pompalanmaktadır. İçimizdeki hainler ve gafiller de bu propagandanın peşi sıra doludizgin gitmekte, felaket tellallığını zirvelere tırmandırmaktadırlar. Bu propaganda her nereden kaynaklanıyorsa kaynaklansın memleket hayrına değildir. İnsanımızı umutsuzluğa, karamsarlığa sürükleyen, Devlet’ ine karşı kışkırtan ve isyan duygularını alevlendiren haince bir tezgâhın ürünüdür. Bu propagandaya kapılmak haince değilse gafilce bir davranıştır!
İslâm, yaratılışla tamı tamına örtüşen bir hayat nizamıdır. Çünkü Yaratan yarattığını en iyi bilendir. Onun yaratılış özelliklerine göre en uygun nizamı göndermiştir. Bu tartışmaya açık da değildir. Aksi inanç, fikir ve düşünceler insanoğlunu felakete sürükler.
Hal böyleyken şu veya bu sebeple İslam ahkamına aykırı fikirleri savunmak insan için hak bilmezlik, had bilmezlik ve kadirbilmezliktir.
İslâm külfet değil nimettir. İnsanoğlunun her şeyden önce bu gerçeği beynine nakşetmesi elzemdir.
Allah basiret ve ferasetimizi artırsın İNŞAALLAH. 30.12.2021
Av. Mehmet AKTAN
Yorum Yazın