Hani günlük dilde deriz ya... "Kimse kusura bakmasın!" diye... Şimdi yazacaklarım için dileyen "kusura baksın!"
Türkiye'nin, her seçimi zamanın ruhuna göre "kritiktir!" Neden? Çünkü her seferinde aşılması gereken eşikler vardır. Kazanımların korunması, istikrarın sürdürülebilir kılınması, sistemik risklerin yönetimi de mutlak gerekliliktir.
Son iki yıldır CHP'nin başını çektiği muhalefet blokunda, küresel yapımcıların kaleminden çıktığı izlenimi veren söylem ve eylemler ağır basıyor. "İki yıldır" diyorum. Zira jeneriği sergilenen oyunun replikleri Temmuz 2020'deki CHP Kurultayı'nda paylaşıldı. Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Önümüzdeki ilk seçimlerde dostlarımıza birlikte iktidar olacağız" cümlesi ile açığa çıkan ancak uygulama planı ısrarla kamuoyundan kaçırılan bir senaryo bu. Güncel ve çözülmesi mümkün olan, hatta çözüm yoluna konulan sosyoekonomik problemlerin kitleleri manipüle etmek üzere CHP tarafından sistematik biçimde kamuoyunun gündemine sunulduğu süreç, esasen bir tür "cambaza bak cambaza" kurgusu. Yani... CHP ve kimliğini bir türlü açık edemediği iç ve dış dostlarının, Türkiye'deki "iktidar değişim planının" hangi vaatleri kapsadığı büyük bir belirsizlik!
Gel gör ki...
Zaman daraldıkça CHP Genel Başkanı, dilinin altındaki baklayı çıkarıyor. "Kürt Sorunu" tanımlaması altında, HDP ile sürdürdüğü yasaklı ilişkiyi ifşa etmekten artık çekinmiyor. Madalyonun bu yüzü yani terör örgütünün siyasal uzantısı ile yakınlaşmanın derecesi, CHP ve görünür ortaklarının bileceği bir iş.
Bizim, "kusura bakılabilir" dediğimiz ve alarm verdiğimiz husus ise HDP-İmralı- Kandil ekseninde ilerleyen ve CHP'nin, Kürt sorunu vurgusunda düğümlenen adımların neler olacağı ile ilgili. Bu hamlelerin içeriğini terör örgütü PKK ve türevleri esasen gizlemediler.
Eğer, malûm dostlarla iktidar olma hırsı ile "Yerel özerklik, yerel meclis, yerel asayiş gücü, yerel bayrak" sütunları üzerine bina edilen "ayrıştırıcı ve ayrılıkçı projenin" değirmenine su taşınacaksa, buna "evet demek mümkün olamaz!" Bu, CHP'liler için de böyledir, CHP seçmeni olmayan vatandaşlar için de...
Büyük Türkiye çatısı altında barış içinde bir arada bulunma, kendini ifade, ana dilini yaşatma, kültürel kimliğini koruma, ayrımcılıkla mücadele vb. çerçeveden söz edilmesi ile...
Türkiye-Irak-Suriye-İran'ı kapsayan "etnik öncelikli tampon devlet kurma" (Türkiye'yi bölme) hedefi arasında gece ile gündüz kadar fark vardır.
Ve kanımca...
Sorun nasıl tanımlanıyorsa tanımlansın... Kendince çözüm iddiası ile ortaya çıkan CHP ve dostları hem sonucunu hem de sonunu iyi düşünmelidir!
***
ERDOĞAN'DAN "YEŞİL MANİFESTO!"
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Birleşmiş Milletler 76. Genel Kurulu'ndaki konuşmasının neredeyse yarısını "küresel iklim değişikliği ve yeşil mutabakat" konusuna ayırması, pek çokları için sürpriz oldu. Oysa Erdoğan'ın, daha adil bir dünya arayışı, sadece BM Reformu'ndan ibaret olarak görülmemeli. Yeni dünyaya dair sorgulamada kurumsal yapılar kadar sorumluluklar da mühim. Kaldı ki "Küresel Yeşil Dönüşüm Stratejisi" özünde, dünyayı kirleten ülkelerin, bunun maliyetini "tarife dışı engellerle" üçüncü ülkelerin sırtına yıkma niyetini de içeriyor. Çin, ABD, Rusya ve Hindistan atmosfere salınan sera gazının yarısını üretiyor yani havamızı zehirliyor. Tabii mesele havayla sınırlı da değil. Suyun verimli kullanımından yenilenebilir enerjiye, karbon borsasından temiz teknolojiye kadar devasa dönüşümü ve yatırımı gerektiriyor. İşte bu noktada Türkiye'nin, Paris İklim Anlaşması'nı uygulama planı ile ortaya çıkması geleceğimiz için umut veriyor. Tabii, "küresel nimet-külfet dengesinin" kurulması kaydı ile...
Yorum Yazın