izler, bu satırları okurken bizler, Sn. Cumhurbaşkanımızın davetiyle, NATO'nun 75. kuruluş yıldönümü zirvesi dolayısıyla ABD'nin başkenti Washington DC'de olacağız. Elbette kapsamlı izlenimlerimizi ve sıcak bilgilerimizi paylaşacağız...
NATO'nun öncelikleri, Türkiye'nin güncel dış politika pozisyonunun yansımaları, Türk-Amerikan ilişkilerinin seyri, bilhassa terörle mücadele başlığı altındaki kritik meseleler, F-16 modernizasyonu ve yeni nesil F-16 alım süreci, F-35 dosyasının yeniden açılması ihtimali, Gazze'de ateşkes umudu ve Filistin Devleti'nin tanınması çabası, Ukrayna'daki savaşın sona erdirilmesi, ABD'deki Başkanlık seçimi öncesi genel görünüm...
Stratejik ve diplomatik başlıklar, görünür gelecekte Türkiye'nin gündemini fazlasıyla meşgul edecek. Ancak dış sahadaki etkinliğin içeride güçlü siyasi irade, sağlam toplumsal birlik ve ekonomik istikrarla da yakından ilgisi var. Şimdilik, "siyasette normalleşme" adı altında süren yumuşama döneminin göreceli avantajlarının yaşandığı bir dönemdeyiz. İşte bu dönem, fırsata çevrilmesi gereken bir dönem. Yani... Muhalefetle er ya da geç yaşanacak siyasal hesaplaşma öncesi bünyenin bağışıklığının takviye edilmesi, hâlâ merakla beklenen AK Parti içi değişimin niteliği önemini korumakta.
Bu noktada... Değişim yönetimi adına hassas bir kaç hususu, somut örnek üzerinden analiz etmek isterim. Zira... Görünür/ görünmez unsurların devreye girdiği, idari kararlar bakımından risk yaratan, dedikoduyla biçimlenen, bürokrasiyi belirsizliğe iten bir tablo söz konusu. Üstelik böylesi puslu havada el ovuşturanlara gün doğduğu da bir gerçek.
Geride bıraktığımız ay, İletişim Başkanlığı Dezenformasyonla Mücadele Merkezi'nin sosyal medya hesabından şöyle bir açıklama yapıldı:
"Ticaret Bakanı Ömer Bolat'ın ailesindeki sağlık sorunları nedeniyle görevinden affını istediği yönündeki iddialar, piyasalarda güvensizlik oluşturmaya yönelik manipülasyonlardır. Asılsız iddialara itibar etmeyiniz."
Bu duyuruya gerek duyulması, öyle sıradan bir hadise değil aslında. Neden? Çünkü kabine değişimi olacağı iddiası, profesyonel mekanizmalar eliyle Ankara'da kendi kendini doğrulayan kehanete dönüşebiliyor. Peki, ne oluyor?
Öncelikle, bakanlıkların içinden sonrasında -güya- AK Parti kulislerinden bir takım söylentiler yayılıyor.
Derken, birinin duyduğu ama kaynağını bilmediği bu tür söylemler, dilden dile dolaşıyor ve "yeni gerçeklik" olarak bilinçaltına yerleşiyor.
Haliyle, trol ortamına meze yapılıp, siyasi mahfillerde de servis edilen muhtelif anlatımlarla Bakanlar baskı altına alınıyor. Yakın çalışma ekibinin dikkati dağıtılıyor.
Böylece; nasırına basılan, usulsüzlüğü deşifre olan, kayıt dışı iş ve işlemleri açığa çıkarılan menfaat odakları adeta iştahlanıyor.
Bu yöntemle, Ankara'daki kurgu, İstanbul iş dünyasında da pazarlanıyor.
E, doğal olarak İstanbul'dakiler, yine Ankara'daki tanıdıklarına veya çeşitli sosyal medya hesaplarına yöneliyor. İmal edilmiş bir söylenti, sorgulanmadan doğu kabul ediliyor.
Neticede... Sadece Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bildiği ve sadece onun takdir ve tensiplerine konu olan atama, bayrak değişimi, kan tazeleme kararları, bu hususta bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlarca ısıtılıp ısıtılıp servis ediliyor. Ve bunun üzerinde durmak gerekiyor. Hele ki kendisini hükümet karşıtı olarak konuşlandırdığını açıkça beyan eden medya organlarına parti çevrelerinden veya bürokrasiden geldiği ileri sürülen duyumların (!) ayrıca ele alınması kaçınılmaz hale geliyor. Açıkça belirteyim ki... Bu tarz eşkâli belirsiz ya da gizli kaynaklar üzerinden kurulan ve sürdürülen ilişkiler hiçbir zaman hayra alâmet olmamıştır. Burada bahsedilenin, "perde arkası gazeteciliği" gibi somut olguya dayanan ve hayli zor olan mesleki faaliyet olmadığı, tamamen hedef ve kişi odaklı "operasyonel faaliyetlere!" işaret ettiği çok açıktır!
Yorum Yazın