Öncelikle yiğidin hakkını teslim etmek gerek. Yaklaşık 35 yıllık gazetecilik hayatımda herhâlde yüzlerce yurt içi ve yurt dışında sempozyum, forum, panel gibi etkinliklere katılmış biri olarak böylesine muazzam bir etkinliğe tanık olmadığımı söylemeliyim.
Toplam 75 ülkeden 17 devlet ve hükûmet başkanı, 80 bakan ve 39 uluslararası teşkilat temsilcisi katıldı. 3000’e yakın davetli hiçbir aksaklık yaşamadan yerleştirildikleri otellerden kongre merkezine düzenli olarak taşındılar. Forum’un en şahane yanı, ülkemizdeki 97 üniversiteden, siyasal bilgiler ve uluslararası ilişkiler tahsil eden 400 kız ve erkek öğrencinin de davetliler arasında olmasıydı.
Siyasal bilgiler okuyan bir genç, yanındaki arkadaşıyla konuşurken kulak misafiri oldum. Öyle heyecanlıydı ki “Yaa düşünsene, daha ne zaman yaşarım böyle bir anı? Bir bakıyorum yanımdan NATO Genel Sekreteri Stoltenberg geçiyor, söyleşisinde ona soru yöneltiyorum. Öte yana bakıyorum Finlandiya Başbakanı duruyor, salonlardan birine Taliban temsilcileri giriyor” diyordu.
Forum marjında Rus Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmitro Kuleba’nın Türkiye’nin aracılığında bir araya getirilmesi ise tüm dünyanın dikkatinin Antalya’ya çevrilmesine sebep oldu. Bu yüzden hem toplantıyı hem de Forum’u 27 ülkeden yaklaşık 600 basın mensubu izledi ki bu bir rekordu.
Dışişleri yetkililerinden aldığım bilgiye göre bu organizasyon dünya çapında öylesine güçlü bir biçimde yankılandı ki, katılamayan devlet başkanlarının, başkanlarının özel yetkili temsilcileri arayarak “Bu yıl iştirak edemedik ama gelecek yıl davet ederseniz mutlaka Türkiye’de olacağız” sözü veriyorlarmış.
Antalya Diplomasi Forumu’nun düzenleyicileri Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ydı.
Her iki kurumun bu işe emek veren tüm çalışanlarını, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un şahsında yürekten tebrik ediyorum. Dört gün boyunca hiçbir sıkıntı ya da düzensizlik yaşanmadan böylesine büyük bir organizasyonu başarıyla tamamladılar.
Sonuçta “Dünya 5’ten büyüktür” sözünü tüm dünyaya kabul ettiren Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde yürütülen yeni diplomasi anlayışının tüm yansımalarını Antalya Diplomasi Forumu’nda somut olarak gördük. Erdoğan “Dünyadaki adaletsizlikleri ortadan kaldırmak için diplomasiyi nasıl daha iyi kullanabiliriz” dediği için Forum’un ana temasının “Diplomasiyi yeniden kurgulamak” olarak belirlendiğini ifade eden Mevlüt Çavuşoğlu çok haklıydı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan son dört günde 18 devlet başkanı ile yüz yüze ve telefonda görüştü. Dört başbakanla yüz yüze bir araya geldi, 3 başbakanla da telefonda konuştu.
Ukrayna-Rusya savaşında adil bir tutum alan, bir yandan Kırım’ın ilhakını ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalini eleştirirken, öte yandan, barışı sağlamanın yolunun hava sahasını kapatmaktan, yaptırım uygulamaktan geçmediğini söyleyen tek NATO üyesi ülke olabilmenin başarısı bu.
Türkiye’ye gelen İsrail Cumhurbaşkanı Yitzak Herzog’u, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’i, Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitçotakis ile Almanya Başbakanı Olaf Scholz’u, Ermenistan Dışişleri Bakanı Ararat Mirzoyan’ı bu yeni diplomasi dili ve anlayışı kapsamında değerlendirmek gerekli.
Erdoğan’ın yaklaşımı dünyada karşılık bulduğu içindir ki Çin ile pek çok Asya ve Latin Amerika ülkesinin yanı sıra 1,5 milyarlık nüfusu temsil eden 25 Afrika ülkesi, Arap Birliği ülkeleri Rusya’yı kınamayı, yaptırım uygulamayı reddetti. Hatta İsrail bile.
Geçmişlerinde Batı’nın kumpas tezgâhlarından geçenler onların ne yapmak istediğinin farkında çünkü.
Bir zaman sonra ABD ve Batı “Pardon yanlış yaptık” diyecek ama iş işten geçmiş olacak.
Forum’da “Orta Doğu’da ortak zemin arayışı” başlıklı panelde konuşmacı olarak Irak, Filistin, Lübnan ve Avusturya Dışişleri Bakanları vardı. Atlantic Conseil’in uzmanlarından olduğunu öğrendiğim Rich Outzen, seyirci sıralarından söz aldı ve ABD eleştirilerine karşılık şöyle dedi:
“ABD en sonunda doğruyu buluyor ama o zamana dek epey deneme ve yanlış yapıyor...”
Herkes ABD’nin uluslararası ilişkilerdeki bu “deneme yanılma yöntemi”ne acı acı güldü.
Yücel Koç pazar günkü yazısında çok ilginç bir soru yöneltmiş ve her şeyi özetlemiş:
Ukrayna Batı’ya güdümlü bir yöneticinin elinde olmasa ve iş bu raddeye gelmeden masada bir çözüm bulunsa…
Ne ülke, ne de Ukraynalılar böyle bir yıkım yaşayacaktı.
Realiteden kopulmamış olsa, Ukrayna gibi güzelim bir ülke kurtlar sofrasına yem olmayacaktı.
Şimdi yabancı savaşçılar taşınıyor ülkeye…
Belli ki sonu Suriye gibi olacak…
Şahsen merak ediyorum; zamanı geri döndürmek mümkün olsa…
Ve Ukraynalılar tekrar sandık başına gitse; yine Zelenskiy’yi seçerler mi?
Hiç sanmıyorum.
Ama ne yazık ki artık çok geç.
Onun için, bize hazırladıkları Zelenskiy’lere oy vermeyi düşünenler bir kez daha Ukrayna’da yaşananlara bakmalı.
Yorum Yazın