Aslında yazımın başlığını "Erdoğan'ın kıskançlığı" olarak düşündüm. Ne demek istediğimi de şöyle anlatayım: Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurarken iki temel üzerine inşa etti. Tam bağımsızlık ve egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğu temeli üzerine. Cumhuriyeti ve devleti bu iki temel sütun üzerinden kıskançlıkla korumaya dönük iradesini de çok net bir biçimde ortaya koydu.
Gelelim bugüne ve aynı kıskançlığın Tayyip Erdoğan nezdindeki tezahürüne. Bugüne kadar pek çok olayda bunu çokça ispatladı ama daha somut ifadeyi 10 büyükelçi krizinden hareketle anlatayım. Atatürk'ün bu devleti kurarken temel aldığı ve kıskançlıkla üzerine titrediği iki sütundan biri olan bağımsızlık, Başkan Erdoğan'ın bugün 10 büyükelçiye karşı gösterdiği "Bu hadsizliğinizde ısrar ederseniz sizi sınır dışı ederiz" tavrıyla net ve dirayetli duruşunda vücut bulmuştur.
Mahkemede Türk hâkimleri kararlarını açıklarken, "Türk milleti adına" diye başlarlar. Yani Türk milleti adına karar verirler. Türkiye'de tam bağımsızlığı temsil eden yargıyı bu duruşuyla koruyan, kollayan Başkan Erdoğan, aynı zamanda Türk milleti adına davranmıştır.
Siyasi bölünmeye karşılık, milletin ve siyasetin (belli mahfiller hariç) neredeyse tamamına yakınının tepki gösterdiği 10 büyükelçinin içişlerimize karışma hadsizliği, milli egemenliğin yüz yıl da geçse, bin yıl da geçse aynı kıskançlık ve kararlılıkla sahip çıkılacak değerimiz olduğunun bir kez daha ispatıdır. Egemenliğin kaynağı millettir. Milletin temsilcisi Meclis'tir. Meclis'te yasama faaliyetlerinin ortaya koyduğu yasalar üzerinden yargı karar verir. Yargı da bu haliyle milli egemenliğin teminatıdır, aynı zamanda ve dokunulamaz, dokundurtulmaz.
ABD hamiliğinde diğer 9 devletin Türkiye'nin içişlerine müdahale etme, hatta hükümetine ve bağımsız yargısına talimat verme hadsizliği, Başkan Erdoğan'ın dik duruşuyla püskürtülmüştür. Bize Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları üzerinden "ayar" vermeye kalkanlar, önce kendi AB üyesi ülkelerinde AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığına bakıp, onlara ayar versinler.
AB üyesi Yunanistan, AİHM'nin 2008 yılında verdiği kararı hâlâ uygulamadı. AİHM, Yunanistan'daki derneklerde "Türk" isminin kullanılması yönünde karar verdiği halde 13 yıldır bu kararı yok sayan ve uygulamayan üye ülkeye yönelik ne yaptı? Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, bir kez daha aynı yönde karar alıp Yunanistan'a bildirme dışında ne adım attı?
Önce kendi evinizin önünü süpürün, ondan sonra başka mahalleye bakın beyler! Bu arada bir parantez de "amalı, fakatlı, çünkülü" ikircikli tavrıyla yine milli çizgiden uzak düşen muhalefet partileri CHP ve İP için açıp kapatalım. Buna karşılık MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin sarsılmaz dirayetiyle bu konuda da Türk milleti ve Türk devleti adına gösterdiği duruş, 10 büyükelçi ve ülkenin geri adım atmasında çok önemli katkı yapmıştır şüphesiz.
Başkan Erdoğan'ın, bağımsızlık ve milli egemenliğimize kıskançlıkla (buradaki kıskançlık ifadesi elbette olumlu anlamda kullanılmıştır) sahip çıkıp, Türk milleti ve devleti olarak her şeyi göze aldığımızı diplomatik yoldan ifadesi, Atatürk'ün "Ya istiklal ya ölüm" sözünün tam karşılığı değil midir sizce de?
Yorum Yazın