Nerede bir arada yaşayan insan topluluğu varsa orada daima yönetim ve yöneticiler var olmuştur. İyi bir yönetim ve devlet arayışının ilk çağda yaşamış Sokrat ve öğrencisi Eflatun’la başladığını ve yüzyıllar boyunca devam ettiğini biliyoruz. Eflatun, “Devlet”, “Politika” ve “Yasalar” adlı eserlerinde ideal devleti ve ideal siyasal yönetim biçimini araştırır.
İDEAL DEVLET NASIL OLMALI?
Devlet sosyal sözleşmeye dayalı bir kurum olmalı. Devletin sahip olduğu güç ve yetkiler tek bir elde toplanmamalı; yasama, yürütme ve yargı organları arasında dağıtılmalıdır.Devletin sahip olduğu güç ve yetkiler yerel yönetimlere ve diğer devlet birimlerine aktarılmalıdır. Devletin sahip olduğu “siyasi” güç ve yetkilerin çerçevesi ve sınırları mutlaka devlet anayasası içerisinde belirlenmelidir. Devletin sahip olduğu “ekonomik” güç, yetki, görev ve fonksiyonlarının çerçevesi ve sınırları mutlaka devlet anayasası içerisinde belirlenmelidir.Devlet halk egemenliğine dayalı bir kurum olmalıdır. Devletin piyasa ekonomisinin işleyişine ve fiyat mekanizmasına müdahaleleri ancak gerektiğinde ve çok sınırlı düzeyde olmalıdır. Devlet, özel teşebbüslerin daha iyi ve etkin bir şekilde sunabilecekleri mal ve hizmetleri üretmekten kaçınmalı, bunun yerine piyasa ekonomisinde oyunun kurallarını tespit etmelidir. Devlet yönetiminde açıklık/şeffaflık sağlanmalıdır. Devletin varlık sebebi, bireylerin haklarının ve özgürlüklerinin korunmasıdır. Kutsal olan devlet değil, insandır ve onun hak ve özgürlükleridir. Devlet, dinsel kurallara bağlı olarak değil, bireylerin özgür düşünceleri ile oluşturdukları hukuk kuralları ile yönetilmelidir. Devlet, insanlar arasında cinsiyet, ırk, din, dil, etnik köken farkı gözetmeyen bir kurum olmalıdır. Bir ülkedeki tüm dinlere, dillere, ırklara ve kültürlere aynı ölçüde saygı duyulmalı ve eşit davranılmalıdır. Devlet, gelir ve giderleri prensip olarak birbirine denk olan bir kurum olmalıdır. Devlet, uluslararası siyasi ve ekonomik ilişkilere önem veren, uluslararası rekabete kenetlenmeyi ve dünya ekonomisi ile bütünleşmeyi hedef alan, evrensel değerlere sahip bir kurum olmalıdır. Devlet, yönetiminde liyakat sistemli, katılıma dayalı bir kurum olmalıdır. Devlet yönetiminde kalitenin artırılması ve geliştirilmesi için “Toplam Kalite” felsefesinin benimsenmesi ve uygulanması gereklidir.
İYİ YÖNETİM VE TEMEL ÖZELLİKLERİ
“İyi yönetim, bir ülkedeki ekonomik, siyasal ve idari otoritenin her düzeydeki işlemleri yürütmesi anlamına gelmektedir. İyi yönetim, vatandaşların ve toplumsal grupların kendi çıkarlarını korumak ve yasal haklarını kullanmak için gerekli mekanizmalara ve kurumlara sahip olmalarını gerektirir.”(UNDP)
“İyi yönetim, açık ve öngörülebilir bir karar alma sürecinin; profesyonel bir bürokratik yönetimin; eylem ve işlemlerinden sorumlu bir hükümetin; ve kamusal sürece aktif bir şekilde katılımda bulunan sivil toplum ve hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir düzeni ifade eder.” (WB)
İyi Yönetimin temel özellikleri ise; “Hukukun Üstünlüğü, Yönetimde Açıklık, Hesap Verme, Yönetim Ahlakı, Rekabete ve Piyasa Mekanizmalarına İşlerlik Kazandırma, Toplumu Güçlendirme, Etkin Sivil Toplum ve Katılım, Toplam Kalite, Yerinden Yönetim, Kurallar ve Sınırlamalar ve Denetimdir”(Prof. C.C.Aktan)
İNSAN SOSYAL BİR VARLIKTIR
İnsan, toplum içinde yaşayan bir varlıktır. Bir arada yaşamaya ihtiyaç duyar. Bu ihtiyaç psikolojik olduğu kadar, sosyal ve iktisadi bir gereksinimdir. Toplu halde yaşamanın belli kuralları vardır. Bu kuralları devlet adını verdiğimiz kurumsal yapılar eliyle sistemleştirir ve denetçiler tarafından da takip ettiriliriz. Yani; hukuk kuralları bizleri düzen halinde yaşamayı emreder. Toplumsal yaşamın her anlamda düzenlenmesi, hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması, bir takım sorumlulukların yerine getirilmesini sağlaması, haksızlık ortaya çıkması durumunda adaletin tesisi, toplumda barış ve hukuki güvenliğin sağlanması, toplum içerisinde zamanla ortaya çıkan oluşum ve gelişmelere tepki vermesi ve birbirimizle ilgili ilişkilerimizde ki sınırların tarifini yapar. Dinlerin geliş sebepleri de; değerler silsilesi içinde bireylerin yaşantılarını düzenlemeleridir.
MÜSLÜMAN HIRSIZLIK YAPAR MI?
Tüm dinlerde hırsızlık, adam öldürmek, yalan söylemek, doğaya zarar vermek, hakka tecavüz v.b. suç sayılmaktadır. Dinimizde de suç ve müeyyidesi vardır. Ancak bu müeyyideler pozitif hukuk kurallarındaki gibi değildir. Hırsızlık fiili karşısında (kanun yakalarsa) müeyyidesi hürriyeti kısıtlayıcı cezadır, yakalayamaz ve görmezse herhangi bir yaptırımı yoktur. Aynı hırsızlık fiili din açısından günahtır ve de müeyyidesi Yaradan’ın hesap günündedir. Peki, Müslümanlar hırsızlık yapar mı? Yapmış olmalı ki, bu cezayı alanların geneline sorsanız inancının İslam olduğunu söyleyecektir. Bunlar hırsızlık yaparken yakalanmış ki, yargılanıp müeyyidesiyle karşılaşmıştır.
Sonuç; kanunların verdiği cezaların caydırıcılığı, inandıkları dinin caydırıcılığından daha öndedir. Esas olan suç işlememektir. Kim olursanız olun. İster dinli, ister dinsiz olun. İnsan olmanız güzel ahlaklı olmanızın sebebidir. Zaten din sizin birey olmanızla ilgilenmektedir. Kimsenin görmediği yeri, din kapatmaktadır. Kanundan korktuğunuz kadar“Allahın sevgisini kazanamamaktan da korkun”
KULDAN UTANMAZ
Salamon, Müslüman mezarlığına ölü bir köpeği gömer.Görenler onu, zamanın kadısına şikayet ederler. Kadı,Salamon’u çağırır ve işin aslını sorar.
Salamon; “Doğrudur, öyle yaptım, çünkü köpeğin bana vasiyeti böyleydi, onun vasiyetini yerine getirdim”, der.
Kadı: “Sen bizim aklımızla alay mı ediyorsun?” diye çıkışır.
Salamon: “Hayır efendim, aynı zamanda kadıya da 10.000 dirhem vermemi vasiyet etti.”
Bunu duyan kadı: “Bu köpeğin ölümü bizi fazlasıyla üzdü”, der.
İnsanlar, kadının değişen bu tavrına hayret ederler.
Kadı onlara der ki: “Bu durum sizi hayrete düşürmesin, geçmişini araştırdım, bu köpeğin Ashab-ı Kehf köpeği Kıtmir’in soyundan geldiğini keşfettim.”
Yorum Yazın