1.GİRİŞ
Demokrasisi gelişmiş, refah toplumu oluşturma yolunda önemli mesafe almış bir ülke konumunda olmak, siyasilerimizin her fırsatta ifade ettiği ama henüz gerçekleşmemiş bir özlem olma idealini korumaktadır.
Kurtuluş Savaşımızın devam ettiği, yeni Türkiye Cumhuriyetinin kurulması aşamasında Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisinin ilk açılışında farklı görüşlerden insanların olması planlanan rejimin özünde demokrasi idealini barındırmasından kaynaklanıyordu.
İstiklal Savaşı sonrası Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ardından milli iradenin tecellisi yönünde atılan adımlar demokratik rejime yönelişin işareti olmuştu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ülkenin içinde bulunduğu ortam, Avrupa’da yaşanan olumsuz gelişmelere rağmen Atatürk, Serbest Fırka ve yeni partiler kurdurmak suretiyle çok partili demokratik rejime geçme arzusunda olduğunu beyan etmişti.
Soğuk savaş döneminin olumsuz etkileri, Türkiye’yi 27 yıl gibi uzun diyebileceğimiz bir dönemde tek parti rejimiyle karşı karşıya bıraktı. Ancak 2nci Dünya Savaşı sonrası İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı döneminde Türkiye kendi iradesiyle çok partili düzene geçme başarısını gösterdi.
2. ÇOK PARTİLİ DÖNEMDE DEMOKRASİ
Çok partili döneme geçiş ülkemiz açısından tam demokrasiyi gerçekleştirme yönünde özü itibarıyla önemli bir fırsat içermekteydi. Ne var ki yaşanan olumsuz gelişmeler çoğulcu ve katılımcı demokratikleşme seviyesine yükselmemizi engelledi.
14 Mayıs 1950 tarihinde yapılan seçimleri kazanan Demokrat Partinin 10 yılı bulan iktidarının 27 Mayıs 1960 günü askeri darbeyle son bulması, demokratik gelişime yönelik silahlı darbenin ilk halkasını oluşturdu.
Sonraki yıllarda ülkemiz, 12 Mart 1071 askeri muhtırasını, 12 Eylül 1980 ihtilalini, 28 Şubat 1997 post modern darbe bildirisi ile en son 15-16 Temmuz 2016 yılında FETÖ kaynaklı hain darbe girişimini yaşadı.
Demokrasinin gelişimini engelleyen, insan haklarının kısıtlanmasına yol açan bu askeri kaynaklı darbe girişimleri de tam demokrasiye açılan yolu kapadı.
Askeri darbeler özü itibarıyla ülkemizde idamlara yol açmış, basın organlarına ve sivil toplum kuruluşlarına kısıtlama getirmiş, anayasal demokratik eylemlere izin vermemiş, insan hak ve hürriyetlerinin yaşanmasını da engellemiştir.
Gerçekte tam demokrasiye yönelik yolun açılması; evrensel normlarda temel hak ve özgürlüklerin anayasal teminat altına alınması, hukukun üstünlüğünün sağlanması, kuvvetler ayrılığının işler olması, özgür, adil ve eşit şartlarda seçimlerin yapılması, bası özgürlüğü ile mümkün olabilir.
3. GÜNÜMÜZDE DEMOKRASİ
Tam demokrasi ideali günümüzde de gelişmiş ülkeler başta olmak üzere, gelişmekte olan ülkeler içinde üzerinde ciddiyetle durulan konuların başında gelmektedir.
Dünya genelinde ülkelerin demokrasiye yönelimi artık günümüzde ölçülebilen ve izlenen bir değerlendirmeyle açıklanabilir olmuştur.
Özellikle Batı’da araştırma kuruluşları ile üniversiteler tarafından yapılan Demokrasi Endeksi, ülkelerin evrensel demokrasi standartlarına uygun icraatta bulunup bulunmadıkları konusunda fikir verici özelliktedir.
Bu endekslerde ülkeler, seçim süreci ve çoğulculuk, hükümetin işleyişi, siyasi katılım ve kültür ile sivil özgürlükler yönünden 10 puan üzerinden değerlendirilmektedir.
Puanı 8-10 arasında olan ülkeler Tam Demokrasi, 6-8 arasında olanlar Kusurlu, 4-6 arası puanı olanlar Melez ve 0-4 arasında puan almış olan ülkeler ise otoriter rejime sahip ülkeler konumunda sınıflandırılmaktadır.
Göteburg Üniversitesi bünyesinde yer alan Demokrasinin Çeşitleri Enstitüsünce yapılan bir Demokrasi Endeksi Raporunda ise ülkeler kapalı otoriterlik ve seçimli otoriterlik sistemleri açısından değerlendirmeye tabi tutulmuştur.
The Economist İntelligence Unit tarafından yapılan Demokrasi Endeksinde Türkiye’nin durumu incelendiğinde 2006-2020 yılları arasında demokrasimizin irtifa kaybettiği dünya sıralamasındaki yerimizin önce 45nci sırada iken 110ncu sıraya kadar gerilediğimiz anlaşılmaktadır.
Bu sıralamaya göre ülkemiz dünya ortalamasının altında kalmış, demokratik rejim açısından otokratik öğeler barındıran ‘Hibrit Rejim, kategorisinde yer almıştır.
Göteburg Üniversitesi bünyesinde yer alan Enstitü tarafından 179 ülkenin değerlendirildiği Liberal Demokrasi Endeksi Raporunda ise Türkiye seçimli otoriterlik kategorisinde 147nci sırada yer almaktaydı.
Bu sıralamalarda ülke olarak gerilerde yer almamızın ortaya koyduğu gerçek; seçimlerin adil veya özgür olmasının önüne geçen düzensizlik, muhalefet üzerinde baskı, siyasi kültür zayıflığı ve hükümetin işleyişine ve siyasal katılımda aksaklık olarak ifade edilmektedir.
4. BAŞKANLIK SİSTEMİ VE SONUÇ
Başkanlık Sistemi, ülkemizde Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi adıyla bilinmektedir. Bu sistem 2017 yılında yapılan referandumla kabul edildi ve 9 Temmuz 2018 tarihinden itibaren uygulanmaya başladı.
Bu sisteme göre, yürütme yetkisi ve görevi cumhurbaşkanı tarafından, anayasaya ve yasalara uygun olarak kullanılıp yerine getirilmektedir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin uygulamaya konulmasının üzerinden 5 yıla yakın bir zaman geçmiş bulunuyor. Bu geçen sürede sisteme yönelik eleştiriler söz konusudur.
Avrupa Birliği Komisyonu 2022 yılı Genişleme Raporunda Sistemin işleyişindeki aksaklıklar olarak şu hususlara yer verilmişti:
- Türkiye’de demokratik kurumların işleyişinde ciddi sorunlar var, demokratik gerileme devam ediyor.
- Anayasal mimari; yasama, yürütme ve yargı arasında sağlam ve etkili bir kuvvetler ayrılığı sağlanmadan yetkiler cumhurbaşkanlığında merkezileştirmeye devam ediyor.
- OHAL’ in kısıtlayıcı unsurlarından bazılarını muhafaza eden bazı yasal hükümler yürürlükte kalmış.
- Hükümetin, muhalif partilere mensup belediye başkanları üzerindeki baskısı yerel demokrasiyi zayıflatıyor, seçilenin yerine kayyum atanıyor.
- Sivil topluma ilişkin konularda ciddi gerileme devam ediyor. Sivil toplum kuruluşları artan baskıyla karşı karşıya bulunuyor.
- İfade özgürlüğü ve yargıda gerileme var.
- Yolsuzluklarla mücadele stratejisi ve eylem planı yok.
- Türkiye’nin Avrupa Birliği müktesebatına uyumu çok sınırlı kalmaya devam etmiş ve plansız bir temelde sürdürülmüş.
- Avrupa Birliği Genişleme Raporuna ilişkin olarak ülkemizde muhalif siyasi parti mensuplarının yaptıkları değerlendirmelerde, Raporda ifade edilen eleştirilerin sürpriz olmadığı, mevcut sistemin demokrasinin en temel standartlarından dahi uzak olduğu görüşüne yer verilmiştir.
- Ayrıca Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine ilişkin olarak basında yer alan bazı eleştirel yaklaşımlara da aşağıya sıralanmıştır:
- Mevcut uygulamalar güç tekelinin yargılama erkinde olmadığı düşüncesini egemen kılmakta, demokrasiyi yaralamaktadır.
- ‘Güçler Birliği, anlamına gelen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, ülkeleri ve toplumları zayıflatmakta hatta çürütmektedir.
- Kötü ekonomi yönetimi, yüksek enflasyon neticesi pahalılık ve ekonomik ve siyasi kriz bu sistemde daha net ortaya çıkmıştır.
- Tarihsel süreçte değişik tarihlerde insanlık farklı yönetim modelleri denemiş artık bugünkü dünyada devlet demokrasi üzerinden tanımlanmıştır. Devlet başkanı mülkün sahibi değil emanetçisidir.
- Mevcut sistemin felsefesi hatalı çünkü karar alma süreçleri çok hızlanınca, mecliste ve kamuoyu nezdinde tartışılmadan yanlış kararlar alınabiliyor. Sistemin temel sorununun başında popülizmle bağlantılı olması gelmektedir.
- Cumhurbaşkanının siyasetin içinde olması, hem siyaset hem de devlet temsilinde büyük karmaşa yaratıyor, sistemi zehirliyor.
Sonuçta demokrasi ve insan haklarının geliştiği, hürriyetçi bir ortamın hakim olduğu, refah toplumu olmayı ilke edinen tam demokrasiyi gerçekleştirmek gelecek nesil açısından siyaset ehlinin hedefi olmalıdır.
Yorum Yazın