Sedef Kabaş, cezaevinde olduğu için hakkında yazmakta zorlanıyorum.
Çünkü bana cevap verme imkânı yok. Keşke eşit şartlarda olsaydık, seçilmiş bir Cumhurbaşkanı’na, daha da ötesi bir insana hakaret etmeye hakkı olmadığını söylerdim.
Ayrıca bu Sedef Kabaş’ın Erdoğan’a ilk hakareti değil. Daha önce de Erdoğan’a hakaretten dolayı hakkında açılmış bir soruşturma var. Sedef Kabaş’a sorsanız mesleği gazetecilik ama o Cumhurbaşkanı’na hakareti meslek edinmiş.
Bir süredir ibretle izliyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a karşı 27 Mayıs öncesinin nefret dili kullanılıyor. Bunu çok tehlikeli buluyorum.
KILIÇDAROĞLU’NDAN, İSMET PAŞA TAKTİĞİ
Bu işin öncüsü de ne yazık ki Kılıçdaroğlu. CHP’de ve muhalif medyada Cumhurbaşkanı’na hakaret artık bir yarış haline dönüştü. Kılıçdaroğlu, 27 Mayıs öncesi İsmet Paşa’nın izlediği yolu izliyor. İsmet Paşa, Kore’de darbe olunca, “Türk milleti, Kore milletinden daha az haysiyetli değildir” demişti. General Kasım darbesiyle devrilen Irak Başbakanı Nuri Sait Paşa feci bir şekilde katledilmişti. Menderes’e, Nuri Sait Paşa’nın akıbetini örnek göstermişlerdi. “Şartlar tamam olduğu zaman milletler için ihtilal meşru bir haktır” diyen İnönü 27 Mayıs’ın işaretini vermiş, Demokrat Partililere dönüp “Sizi ben bile kurtaramam” demişti.
DEMOKRATLARA YAPILAN ZULÜMLER
27 Mayısçıların darbeden sonra Yassıada’da Menderes ve DP’nin ileri gelenlerine yaptıkları zulümler insanlığa sığmaz. İçişleri Bakanı Namık Gedik, Harp Okulu’nun penceresinden atılarak katledildi. Cumhurbaşkanı Celal Bayar dahi maruz kaldığı muamelelere dayanamayarak intihar girişiminde bulundu. Menderes’e yapılan zulümleri yazmaya ise yüreğim elvermez.
KILIÇDAROĞLU’NUN HAKARETLERİ, KÜFÜRLERİ...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik benzer bir öfke ile saldırıyorlar. Şimdi birkaç örneği paylaşmak istiyorum.
Hatay Reyhanlı’da bombalı aracın patlatılması sonucu 51 vatandaşımız hayatını kaybetti. Daha sonra failleri yakalandı. Eylemin El Kaide- DEAŞ ve Suriye muhaberatı bağlantıları ortaya çıkarıldı. Yani Türkiye’ye yönelik alçakça bir terör eylemi. Peki Kılıçdaroğlu ne dedi? “Reyhanlı’da ölen 51 kişinin katili Recep Tayyip Erdoğan’dır” dedi.
Kılıçdaroğlu hakaretlerinde çoğu zaman ahlaki sınırları da zorladı. Zaten hakaretin ahlaki sınırı olur mu? Zonguldak mitinginde Erdoğan’a “Benim adımı yolsuzlukla anarsan anan... aa... söylemeyim gerisini, söylemeyeyim” diye küfretti.
‘SÖZDE CUMHURBAŞKANI’ DEDİLER
Kemal Kılıçdaroğlu, siyasi tarihimize başbakan ve cumhurbaşkanına en çok hakaret eden muhalefet lideri olarak geçti.
Seçime girmiş, milletin anasının ak sütü gibi helal oylarıyla seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, “Sözde Cumhurbaşkanı” dedi. Biz nerede sözde deriz? “Sözde Ermeni soykırım iddiaları” deriz. PKK terör örgütünün sözde lideri deriz. Ama Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanına “sözde” deme ayıbını Kılıçdaroğlu işledi. Bir de CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç.
BACAĞINDAN ASARLAR
Örnekleri çoğaltmak istemiyorum. Hepsini yazmaya kalkışsam bir hakaretler ansiklopedisi çıkar. Ama iki örneği geçemeyeceğim. Çünkü ikisi de iğrenç ve ikisi de tehlikeli.
Bunlarda asma merakı ne kadar çokmuş. Menderes’i astınız yetmedi mi? Metin Akpınar’ın konuşmasını kastettiğimi anladınız. Akpınar, “Bu kutuplaşma ve karmaşadan kurtulmamızın tek çaresi demokrasidir. O noktaya ulaşabilirsek kavga gürültü olmadan bu işin içinden çıkarız. Ulaşamazsak ise belki lideri ayağından asarlar, belki mahzenlerde zehirlenerek ölür, belki de başka liderlerin yaşadığı kötü sonları yaşayabilirler” demişti.
SEDEF KABAŞ’IN AHIRI
Sedef Kabaş ise iğrenç bir benzetmeyle yerini aldı bu hakaret yarışında.
“Çok meşhur bir söz vardır, taçlanan baş akıllanır diye. Ama görüyoruz ki gerçek değil. Ya da tam tersi bir söz vardır. Hadi onu söylemeyeyim, büyükbaş hayvan diyeyim. Büyükbaş hayvan, bir saraya girdiği zaman o kral olmaz, o saray ahır olur” dedi.
Bu saldırı sadece Erdoğan’ın şahsına yapılmış bir saldırı değil. Bunların derdi milletle. Bunların derdi milletin seçtikleriyle. Bunu patavatsızlıklarından ya da siyasi kültürlerinin gereği olduğu için yapmıyorlar. Tam aksine, sindirmek ve yıldırmak için bir psikolojik savaş yöntemi olarak kullanıyorlar.
ERDOĞAN’I SAVUNMAK SUÇ MU?
Şimdi yazımın ikinci bölümüne geçeceğim.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik hakaretlerin hukuki yönden takip ve savunmasını avukatı Doç. Dr. Hüseyin Aydın yapıyor. Erdoğan, Cumhurbaşkanı da olsa hukuk içinde mücadelesini veriyor.
Ancak sanki Erdoğan’a hakaret hak ama onu savunmak suç gibi bir durum söz konusu. Bunu ilk kez burada okuyacaksınız.
Erdoğan’ın avukatı Hüseyin Aydın, Cumhurbaşkanı’na hakaret eden bir şahıs hakkında suç duyurusunda bulunuyor. Ama öyle böyle bir hakaret değil. Yargılama sonucunda şahıs suçu sabit görülüp cezaya çarptırılıyor. Sonra ne mi oluyor? Şahıs, avukat Hüseyin Aydın’ı Ankara 1 No’lu baroya şikâyet ediyor. Şimdi Türkiye Barolar Birliği Başkanı olan Erinç Sağkan’ın başkanı olduğu Ankara 1 No’lu baro, Aydın hakkında soruşturma açıyor. Hüseyin Aydın, baroya savunmasını yapıyor. Ama aynı zamanda şikâyet dilekçesinin içeriğinin de suç teşkil etmesi nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesini talep ediyor.
CUMHURBAŞKANI’NIN AVUKATINA KOVUŞTURMA
Sonuç ne mi oluyor?
Suç teşkil eden şikâyet, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmediği gibi baro, avukat Hüseyin Aydın hakkında kovuşturma açılmasına karar veriyor. Ama iş burada da bitmiyor. Hukukun üstünlüğünü öncelikle koruması gereken baro, Hüseyin Aydın’a bu kararı tam 1 yıl sonra tebliğ ediyor.
Hukukun üstünlüğü adına ibret verici bu olayı ayrıntılı olarak yazacağım için şimdilik bununla yetiniyorum.
Bu ülkede cumhurbaşkanı da olsanız hakaret etmeyi kendilerine hak olarak gören ama milletin seçtiği cumhurbaşkanını savunmayı suç sayan bir zihniyet var.
Yorum Yazın