“Entomological Society of America...”
Yani Türkçe deyişle “Amerikan Böcekbilimi Cemiyeti” geçen salı günü bizim bildiğimiz çingenepalamutunu da ilgilendiren bir karar aldı.
Bundan böyle “Lymantria Dispar”ın adı değişecek...
Daha doğrusu bilimsel adı “Lymantria Dispar” olan böceğin halk arasındaki adı artık başka olacak...
Bu tırtıl böceğin halk arasındaki adı “Gypsy Moth”du...
Yani “Çingene güvesi...”
Dernek geçen yıl bu isme gelen bir itirazı incelemeye aldı ve sonunda geçen salı günü bu ismin “halk dili sözlüğünden” çıkarılmasına karar verdi.
Nedeni de şu:
Çingene güvesi, bir yaprağa girip, onu anında bitiren ve böylece bir ağacın bütün yapraklarını kısa sürede kurutan bir güve...
Yani bir kımıl zararlısı gibi...
Zararlı bir böceğe “Çingene” denmesi, 21’inci yüzyıl anlayışında artık kabul edilemez bir şey olduğu için, şimdi yeni bir isim bulunacak.
Bu güvenin Türkçe adı da “Çingene güvesi...”
Bizde de bu yönde bir adım atılacak mı bilmiyorum...
*
Bizde bir de “çingenepalamutu” var...
Bugüne kadar hiç düşünmemiştim.
Niye çingenepalamutu denir?
Önce şunu öğrendim.
1 yaşının altındaki palamuta “çingenepalamutu” denirmiş...
Göçmen bir balıkmış...
*
Niye Çingene dendiğini araştırdım bulamadım.
Milli ve yerli gastronomi yazarımız Mehmet Yaşin de araştırmış.
Geçen yıl bir yazısında o da “Sağlam bir kaynak bulamadım” diye yazmış.
*
Artık dünyada böyle bir etik trend var...
Hayvanlarda dahi böyle aşağılayıcı tanımların yapılması kabullenilemiyor.
Böcekbilim cemiyetleri harekete geçti... Peki insan bilim kuruluşları ne yapacak?
Mesela “Çingene çalar, Kürt oynar” sözü...
“Çingenelik yapma” sözü...
“Affedersiniz Ermeni” deyişi...
*
Çingene güvesi bilimin sözlüğünden çıkarılıyor.
Artık sıra insan hakları ihlallerinin devlet sözlüklerinden, siyasetçinin belagat şehvetinden ve hukukun dar duvarlarının arasından kurtarılmasında...
ŞAMANLARIN YERİNİ KAFADANBACAKLI GURULAR MI ALIYOR
ÇEVREMDE müthiş bir “şaman modası” var...
Özellikle Perulu şamanlar...
Ve özellikle kadınlarda bir “Şamana danışma” trendi giderek artıyor.
Diyebilirim ki, 21’inci yüzyıl şamanları, 20’nci yüzyılın Hint meditasyon guruları ile yerli ve milli Sufileri unutturdu.
Ancak dün New York Times’ın bilim haberlerinden birinde ilk defa işittiğim şu kavram çok dikkatimi çekti:
“Cephalopod guru...”
Yani “Kafadanbacaklı guru...”
*
Bu yıl belgesel dalında Oscar’ı alan “Ahtapottan Öğrendiklerim” filminde şunu anlamıştık...
Ahtapotlar duygusal bir beyne sahipler...
Çok duyarlı hayvanlar.
Hatta bu yüzden T24 yazarı Mehmet Yılmaz “Ben ahtapot yemem” diyor...
*
Meğer mürekkepbalığı da böyle duygusal bir hayvanmış.
Aynı benim gibi, yemeği bile bir “entertainment” yani eğlence programına çevirirmiş.
Duygusal zekâları çok gelişen bu hayvanlar arasında “Kafadanbacaklı gurular” bile çıkıyormuş.
*
Bu kavram ilk defa geçen hafta Massachusetts’teki deniz biyolojisi laboratuvarının uzmanı Brett Grass için kullanılmış ama eminim bundan sonraki ilk “Finding Nemo” filminin 3’üncüsünde bir kafadanbacaklı guru göreceğiz.
BİR ŞAMANLA BİR KAFADANBACAKLI GURU ARASINDA NE FARKLAR VAR
ÜÇ BEYİN: Deniz biyoloğu Brett Grass’a göre mürekkepbalıklarının üç beyni var.
Kanları yeşil...
Ve omurgasız hayvanlar arasında beyni en büyük olanı...
Benim gibi, şamanların da tek beyni var ve yine benim gibi omurgalılar arasında beyni en büyük olan canlının bizler olup olmadığını bilmiyorum.
*
Gelelim karşılaştırmaya...
OMURGASIZ BEYİN: Her ne kadar insanın “omurgalısı” makbulse de ben kendini omurgalı sananların omurgasız diye hakaret ettiği insanları daha çok severim. Çünkü eğilip bükülen, dışarıdan gelen etkilere karşı kendini uyarlayabilen, var olan müesses nizamı değişmez kabul etmeyip değiştirmeye çalışan bir beyin, gelişmeyi sağlar...
*
KAN RENGİ: Bir de kan rengindeki fark var...
Kansızlardan çok çektik.
Tarih boyunca kırmızı kanlılardan da çok çektik...
Mavi kanlılardan ise hiç hazzetmedik...
Yani diyeceğim yeşil kanlı, kafadanbacaklı bir guru...
Ahtapot gibi ondan da alınabilecek bir ders olabilir...
ROBOT FRANK SİNATRA’DAN BİR DENGBEJ DİNLEMEK NASIL OLUR
GEÇEN hafta dünyanın ikinci “Robot Şarkıcı Eurovision’u” yapıldı ve sonuçlandı. Kazanan şarkının adı “Listen to Your Body Choir...”
Yani “Beden Koronuzun Sesine Kulak Verin...”
İkincisi yapılan yarışma, yapay zekânın bestelediği şarkılar arasında geçiyor.
Besteyi yapay zekâ yapıyor, ama şarkıyı insanlar da söyleyebiliyor.
Bu yıl birinci olan şarkıyı California’da, “M.O.G.I.I.7.E.D” adlı bir ekip tarafından üretilen yapay zekâ bestelemiş.
*
Bu haberi okurken bir şeyi daha öğrendim.
Meğer Elon Musk’ın “Jukebox” adlı bir şirketi varmış ve o da yapay zekâ ile Frank Sinatra, Katy Perry ve Elvis Presley gibi şarkıcıların robot seslerini yaratıyormuş. Yani isterseniz bu robota, Frank Sinatra’nın ağzından bir dengbej veya Neşet Ertaş türküsü de söyletebilirsiniz.
ARKA EKRAN
‘OTOMATİK PORTAKAL’ BİZİM PLATFORMLARDA NİYE YOK
DÜN New York Times’ta okudum.
Stanley Kubrick’in “Otomatik Portakal” filmi, Türkiye’de hizmet sunan bir streaming platformun Amerika’daki mönüsünde varmış.
New York Times, “Bu şahane film 30 Temmuz’da platformdan kaldırılacak, kaçırmayın” diye uyarıyor.
*
Filmi aynı şirketin Türkiye’deki platformunda aradım bulamadım.
Hatta Stanley Kubrick’in hiçbir filmi yok...
“Otomatik Portakal” Kubrick’in en çok tartışılan filmidir.
Paris’te öğrenciyken seyrettim ve beni müthiş etkiledi...
*
Türkiye’de niye yok diye merak ediyorum.
Türk seyircisine uygun değil mi diye düşünüyorlar?
Yoksa bir telif sorunu mu var...
Veya Türkiye’de de gösterime girecek mi...
ARKA KULAK
BU HARİKA POTPURİYİ BİR UKULELEYE Mİ BORÇLUYUZ
“SOMEWHERE Over The Rainbow” ve “What a Wonderful World” çok insanın geceleri kanına fena halde girmiş iki şahane şarkıdır.
İkisini ayrı ayrı çok severim.
Ama Hawaii’li bir şarkıcı Israel Ka’ano’i Kamakawiwo bu ikisini bir potpuri olarak söyleyince birbirlerini ne kadar güzel tamamladıklarını fark ettik.
O dev adamın elindeki küçücük ukulelesi ile başlayan şarkı, dünya potpuri tarihi yazılsa herhalde ilk 3’e girecek bir cover’dır...
Şimdi o şarkıyı yeni kuşağın iki çok önemli DJ ve yapımcısı Robin Shultz ve Alle Farben birlikte remikslemişler...
Hızlı ritimli çok güzel bir parça haline gelmiş.
Haftanın şarkısı olabilir.
HAZIR GİYİM GAZETECİLİĞİNİN SONU MU YOKSA ‘ARKA EKRAN’ GAZETECİLİĞİ Mİ
GEÇEN hafta New York Times yönetiminden bir mesaj aldım. Benim adıma yazılmış. Gazetenin internet sitesi bana “ilgilendiğim konuları” soruyor. Altına da 100’den fazla konu yazmış.
Bilim, moda, siyaset, yeme içme kültürü, siyaset, uluslararası ilişkiler, hayvan, çevre, sanat, müzik, hip hop, klasik, tarih, biyoloji, spor, uzay, bazı popüler yazarlar ve daha aklınıza gelecek bir sürü konu.
Diyor ki:
“Bize hangi konularla ilgilendiğinizi işaretleyin, size o konulardaki haberleri, yazıları, yorumları videoları gönderelim.”
*
40’a yakın konu işaretledim.
On dakika sonra gazete bana özel bir bülten göndermeye başladı.
Bugün bu sayfada okuduğunuz “Kafadanbacaklı gurular” yazısını işte o servisten gelen bir yazıdan esinlenerek yazdım.
*
Bu hizmet gösteriyor ki, artık “hazır giyim gazetecilik” veya “konfeksiyon gazeteciliği” dönemi kapanıyor. Yani yazıişleri oturup kendi kafasına göre bir gazete hazırlıyor ve size “Buyur kardeşim mönü bu, oku” diyor...
Bu dönem bitiyor ve “Sur Mesure” yani ısmarlama dikim gazetecilik dönemi başlıyor.
Gazete bana, çok ilgileneceğim ama birçok haber arasında göremediğim konuları getiriyor.
Bence kurumsal gazetelere yepyeni fırsatlar sağlayacak bir gelişme bu.
BENİM ARKA EKRAN VEYA ARKA PENCERE DEDİĞİM GAZETECİLİK
BİLİYORSUNUZ ben de buna benzer bir hizmeti geçen hafta bu köşede başlattım.
Adını “Arka Ekran” “Arka Pencere” ve “Kulak Arkası” koydum.
Yani müzikte, sinemada, dizide, streaming platformların ana ekranlarında göremediğiniz bazı haberleri, dizileri, filmleri bulup özel yorumları ile size sunmaya çalışacağım.
Bunu da ancak benim gibi işi gücü olmayan biri yapabilir...
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Yorum Yazın