Paparazziler gazetecilerin yüzünü yere baktırmayı sürdürüyorlar...
Can Yaman diye bir çocuk varmış. Ara sıra duyarım.
Necidir bilmem. Şarkıcı mıdır, manken midir, oyuncu mudur? Merak da etmiyorum.
Bunun bir de İtalyan sevgilisi varmış:
Diletta Leotta.
"Diletto" ya da bunun dişisi "diletta", İtalyanca "sevgili" demek ama eski İtalyanca... Günümüzde artık kullanılmıyor, ancak opera aryalarında rastlamak mümkün ("Lunge da lei, per me non v'ha diletto"... La Traviata'dan Alfredo'nun aryası)...
Demek ki kızlara isim olarak da veriyorlarmış...
Hani bizim "Mahbube" gibi bir şey.
Can İtalyanca da biliyor, herhalde Fatih Terim gibi Donatella'dan öğrenmemiştir. (Bu Donatella bir zamanlar Türk basınında köşe yazarı da olmuştu ama Türkçe bilmediği için onun yazılarını da üst kattaki komşusu yazıyordu.)
İşte bu Diletta, Ryan Friedkin adında bir çocukla dudak dudağa yakalanmış.
İtalyan kızlarının iffeti de Türk paparazziden soruluyor.
Sevgililer bunu yalanlamışlar.
Çok yorgun oldukları için de, önce Como gölünde, sonra da Capri adasında tatile çıkmışlar.
Bizim kızlar da, Troçki'nin "sürekli devrim" hayali gibi, sürekli tatil yaşıyorlar. Ya Çeşme, ya Alaçatı, ya Maldivler. (Ne oldu, Dubai'nin modası geçti mi?)
Biz iki yıldır tatil yapamadık ama onlar kadar ünlü değiliz.
"Yatak sporu" insanı çok yoruyor olmalı, ama bunlar genç... Bizim yaşımızda olsalar hadi neyse de...
***
Şu Capri adası, gerek İtalyan turizmini yönetenler, gerekse "görmemiş" Amerikalılar sayesinde bir efsaneye dönüşmüştür.
Amerikalı 1944 yılında ele geçirdiğinden beri Napoli'ye "babasının arka bahçesi" gibi baktığından civar kasabaları ve adaları da kendi çiftliği gibi algılar.
Can Yaman gibi tekne kiralayacak paranız yoksa, Napoli limanından feribotla gidilir. Yol kırk beş dakika kadar çeker.
Mükemmel bir turist tuzağıdır.
Kıyıda iskeleye yakın birkaç "cafe" vardır, fiyatlar Napoli'nin en fiyakalı kahvehanesi Gambrinus'un beş misli.
Asıl köye ulaşmak için teleferiğe bineceksiniz.
Pizzadan başka yiyecek bir şey bulmanız zordur. Hiçbiri de Sorbillo'nun pizza kalitesinin yanına yaklaşamaz.
Bir de kavun kadar, kafam kadar büyük limonlar!
Tadı da bir şeye benzemez ama Allah'ın emri, madem turist olarak geldiniz, alacaksınız.
Likörü de vardır, "limoncello", onu da alacaksınız.
Başka da bir şey aramayınız. Yokuş, yokuş, yokuş.
Tekne tutarsanız "mavi mağaraya" da gidersiniz.
Capri'nin tadını yazarlar çıkarmışlar, Curzio Malaparte, Axel Munthe falan...
Ama onların villaları vardı.
Bir de Maksim Gorki tabii!
Üstadın "sağlık nedenleri" ayağından Sorrento ve Capri'ye aşırı düşkünlüğünü anlayabilmiş değilim.
Ama o zamanlar, yüz yıl önce, oralar bu kadar ayağa düşmemişlerdi, suyu çıkmamıştı. Mütevazı köylerdi bunlar.
***
Pandemi yüzünden bütün Avrupa kapılarını bize kapandığı şu günlerde (Can ile Diletta'ya açık ama), bu yazı hiç uygun düşmedi, biliyorum.
Ama ola ki günün birinde yolunuz düşerse aklınızda olsun:
Yankesicilerden de, turist tuzaklarından da kendinizi sakının.
Yorum Yazın