Atatürk Olimpiyat Stadı'ndaki Şampiyonlar Ligi final maçını izlerken gözümün önüne spor muhabiri olarak mesleğe başladığım 80'li yılların başları geldi. Yağmurlu günlerde sahalar çeltik tarlasına döner, çamur yüzünden iki katı ağırlaşan toplara kafa vuran stoperler adeta beyin sarsıntısı geçirirlerdi. Öyle ki, Dolmabahçe Stadı'nda fotoğraf çekmekle görevli olduğum bir Beşiktaş- Fenerbahçe maçında "çamur adama" dönmüş, eve gittiğimde anneannem içeriye almadığı için kıyafetlerimi bahçede çıkarmak zorunda kalmıştım.
Cumartesi ise ülkemin gurur günüydü. Dünyanın kulüpler bazında en büyük kupasına ikinci kez ev sahipliği yaparken yine kusursuzduk. Sahamız pırıl pırıl, tribünlerimiz ışıl ışıldı. Dünyanın dört bir yanından gelen futbolseverler, gördükleri modern Türkiye manzarası karşısında şaşkınlıklarını gizleyemediler. Havaalanımız, yollarımız, köprülerimiz, modern binalarımız ve tesislerimizle Türkiye'ye Olimpiyat, Dünya Kupası ve Avrupa Şampiyonası verilmemesinin tek sebebinin "politik" olduğu gerçeğini, bizden bunu esirgeyenlerin yüzüne bir kez daha vurduk.
Ayrıca aldığımız etkin önlemler sayesinde ne maçtan önce, ne maç sırasında, ne de sonrasında en küçük bir olaya izin vermeyerek İstanbul'un spor, güven ve huzur kenti olduğunu gösterdik. Bunda büyük emeği olan çiçeği burnunda İçişleri Bakanımız Ali Yerlikaya ile İstanbul Valisi Davut Gül ilk sınavlarını büyük bir başarıyla verdiler.
Bu arada bir futbolsever olarak şahsi bir teşekkürüm de sevgili Acun Ilıcalı'ya: Şampiyonlar Ligi heyecanını, sezon boyunca paralı Exxen kanalı yerine açık kanal tv 8'den yayınlayıp, bir kez daha Türk halkının gönlünü kazandığı için...
İkinci Nuri Killigil olayı mı?
Nuri Killigil, Türk Savunma Sanayii'nin ilk kahraman neferlerinden biriydi. Haliç'te kurduğu top mermisi ve füze fabrikasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ağır mühimmat ihtiyacını karşılıyordu. Ta ki fabrikası, gizemli patlamalarla yok olana kadar... Sabotajın, İsrail Gizli Servisi MOSSAD'ın kurulduğu ve ülkemizde gizli faaliyetlere giriştiği yıllara rastlaması manidardı.
5 işçimizin şehit olduğu son faciayı duyunca aklıma bu eski olay geldi. Patlamanın henüz bir sabotaj olup olmadığı bilinmiyor. Ama zamanlaması da bana yine çok manidar geliyor. Savunma sanayimizde yerli üretimin yüzde 80'lere ulaştığı, fabrikalarımızdan çıkan ürünlerimizin tüm dünyaya parmak ısırttığı şu günlerde şüphelenmemin haklı nedenleri olduğunu düşünüyorum.
Allah bu ülkenin bekası için ter ve kan akıtan tüm evlatlarımızı korusun.
Diva'nın ışıltısı
Türkiye'de üç saatlik bir şov programını tek başına sırtlayıp, izleyicinin burnunu ekrana yapıştıracak gerçek yıldız sayısı üçü geçmez. Bülent Ersoy da bu üç isimden biridir. Seversiniz, sevmezsiniz. Yaşantısını, dünya görüşünü beğenirsiniz, beğenmezsiniz. Ama onun şov yeteneği asla tartışılmaz.
Bunu en son konuk olarak katıldığı Şarkılar Bizi Söyler'de bir kez daha ispatladı. Giyimiyle, kuşamıyla, saçıyla, başıyla, takıp takıştırdığıyla yine konuşturdu. Yine dominanttı, yine espriliydi, yine flörtözdü ve yine Allah vergisi sesi ile herkesi mest etti.
Hakan Altun'u ise Ersoy'un aşka gelip yere fırlattığı kadehten Allah korudu. Hakan kardeşim bir dahakine kaynakçı gözlüğüyle çıkmalı. Gözlerini hem cam kırıklarından, hem de Diva'nın ışıltısından korumak için...
Gaf'let kürsüsü
İstanbul Hayvanları Çevreyi ve Doğayı Koruma Derneği Başkanı, horoz dövüşçüsü çıkmasın mı? Resmen kediye ciğer emanet etmişler!..
Zap'tiye
Üzerine bıçakla koşan kadına "Ablacım önce o elindekini bırakır mısın lütfen?" diyen üniformalı birini görürseniz, anlayın ki Türk polisidir.
Ne demiş?
"Kadın olarak uskumru balığı gibisin..." (Şarkılar Seni Söyler'de Bülent Ersoy'dan Sibel Can'a iltifat)
Yorum Yazın