İlk insanlar, ilkeldi, akıllarını kullanamazlardı, birbirleriyle konuşamazlardı. Veya, ilk insanlar hayvanlar gibi yaşardı, alet kullanamazdı ve günümüz insanlarına da hiç benzemezdi. Bu tanımları yapanları çok okuyup çok dinledik. Kendi türünü (nedense) elinden geldiğince ilkelleştirmeye çalışan bilim adamları (!) olmuştur ve bundan sonrada olacaktır. Son din olan İslam ve önceki semavi dinlerde de ilk insanın Hz. Ademolduğunu ve hatta ilk peygamberin de yine ilk insan olan Hz. Adem’in olduğunu söyler. Bizlerde böyle inanırız. Bilim, insanları gelişmişliklerine göre türlere ayırmış ve günümüz insanına benzeyen (yakını olduğu söylenen) ve modern insanın atası olduğu savunulan insan türüne ‘’HOMO SAPİENS’’ demiştir. Bu günkü şeklimizi almaya başladığımız insan türüne homosapienstir.
ÖĞRENEN VE ÖĞRETEN İLK İNSAN; HZ. ADEM
Hz Adem ilk insan ve ilk peygamberdir ve Allah ona da bir din göndermiş ve öğretmiştir. Allah’ın kendisine gösterdiği şartlara uyarak, ona uygun şekilde hareket eden bir insan ve peygamberdi. Öyle ki; Kardeşlerin birbirleriyle evlenebilmeleri için (bir sefere mahsus olmak üzere neslin çoğalması için) Hz. Ademe’e Cebrail’le gönderilen vahiyle, izin verilmişti. Tür ayrımcılarına göre hareket ettiğimizde Hz. Adem, homo sapiensleri bırakın, adına evrim denilen bir sürecin içinde, yer bile vermemişlerdir. İlk insanlar yukarda tanımı yapılırken bilmez, öğrenmez, öğretmez, hatta iki ayak üstünde bile durmaz diye adlandırıldığı için, Hz. Adem’invarlığı ve peygamberliği oyunlarının bozulmasına yetmiştir.
“GEYİK AVLADIM ve YEDİM” MESAJI
İnsanoğlunun yakın zamanlarına geldiğimizde, bizlere duvar yazı ve resimleriyle neler söylemeye çalışmışlardır? Bu yazı ve resimleri kayaların üzerine çizmeleriyle amaçları nelerdi? Bazıları, o insanların konuşma dilleri olmadığı için bu yola başvurduklarını söylüyor. Oysa ki; onlar gibi düşünmeyenler de var. O zamanın insanları, gelecek zamandaki nesillerine yaşantılarıyla ilgili özet bilgiler aktarmaya çalışmış olamazlar mı? İlkel olanların yazı ve resimle ne işleri olabilirdi?
HATA YAPMAYALIM
Değerli dostlar, sizlerle paylaşmaya çalıştığım insanlık tarihi veya evrim teoricilerinin saçma sapan tezleri değil. İnsanoğlunun atasının düşünüp de yapmadığı bir hatayı, günümüz insanlığının yapıyor olması.
Günümüzde yaptığımız hata nedir? Bu yazımda sizlerle paylaşmak istediğim konu bu. Bu günde yaşadıklarımız ve bilgi birikimlerimizi gelecek nesillere aktarmak için doğru yöntemler kullanmadığımızdır. Hafızamızı gelecek nesillere aktarmaya çalıştığımız yöntemin güvenli olduğundan ben endişe etmekteyim.
Binlerce yıl önce yaşayan atalarımız hafızalarını; kayalara, topraktan yaptıkları tabletlere işleyerek saklayıp, bizlere aktardılar. Yakın zamanda ise bilgi kayıtları, metal ve kağıtüzerine yazılarak aktarılmış, günümüzde de bilgisayar diskleri üzerine yazılmaya başlanmıştır. Benim endişem bizim neslimizin gelecek nesillere aktaracağı hiçbir yazılı belgesinin olmayacağı endişesidir. Okuduğunuz bu yazım dahi bilgisayar ortamında üretilip, aynı ortamda saklanmaya çalışılmaktadır. Bunun sağlıklı ve sağlam bir sistem olmadığını düşünmekteyim.
MEZAR TAŞLARININ ÖMRÜ
Bilgisayar ortamında yazdığınız ve hazırladığınız dosyaların kendiliğinden veya elinizde olmayan nedenlerden dolayı silindiği ve verileri kaybettiğiniz anlar olmuştur. Diyeceksiniz ki; yedeklemeler alınsaydı. Başka bilgisayar ortamlarında saklansaydı. İtirazlarınızı tamamen yok saymıyorum. Şimdilik, benimde kullandığım yazma ve saklama yöntemi bu. Nereye kadar saklanacağıyla ilgili de ciddi kuşkularım var. Bir bilgisayar hd sinin ömrü nedir? Bir cd’nin, veya elektronik hafıza kayıt sistemlerinin ömrü nedir? Saklama ve depolama olarak uzun ve güvenli bir yöntem değil.
Eski yöntem bilgi ve belge depolamalarında ki durum bile bugünümüze göre daha sağlam ve güvenlidir. Bir sel baskınında, bir depremde veya bir yangının artıklarında bile azda olsa bir kalıntı bulabilirsiniz. Bilim kurgu filmlerinde seyrettiğimiz, kimyasal yağmurlar da, yüksek seviyede manyetik çekimlerde veya yüksek oranlı bir nükleer sızıntı ortamında elektronik bilgi kayıtlarının tamamen yok olacağı hiç de uzak değil. Bu örnekleri çoğaltmamız mümkün.
Böyle gidilirse, gelecek nesillere bırakabileceğimiz kaya resimleri, kaya yazılarımız bile olmayabilir. Tek bırakabileceğimiz mezar taşları üzerindeki yazılar ve ülkelerin kurtarıcılarının heykelleri. Bu belgelerden gelecek nesillerin günümüz medeniyetiyle ilgili neler söyleyebileceklerini de bugünden düşünmeye başlasak fena olmaz. Bilgi birikimlerimizi gelecek nesillere sağlam ve güvenilir bir şekilde aktarmanın yollarını bulmaya çalışalım. Geçmiş insanlık medeniyetlerinden ders alalım.
Gelecek nesiller ‘’MEZAR TAŞLARIMIZ’’ da ki bilgilerden daha fazlasına ihtiyaçları olacaktır.
EDEBİYATÇI DEDE (fıkra)
Üç genç arkadaş kestirme diye gecenin bir vakti mezarlıktan geçmek istemişler. Mezarlığın ortasına geldiklerinde, ilerinden tak tuk sesleri gelmeye başlamış. Gençlerin korkusu tak tuk seslerinin yükselmesiyle iyice artmaya başlar. Bir yandan yürümeye devam ederlerken sesler iyice artmış ve yakınlaşmıştır. Gençler korkudan ne yapacaklarını şaşırmak üzerelerken, birde bakmışlar ki bir ihtiyar elinde bir çekiç ve bir çiviyle mezar taşına vuruyor. Rahatlamış olan üç genç, ihtiyarın yanına varıp,
- Dede, gecenin bir yarısında mezarlığın ortasında, elindeki çekiçle ne yapıyorsun? Bak, bizi nasıl korkuttuğunun farkında mısın der,
- Yaşlı adam gençlere cevap verir:
Gençler kusura bakmayın, amacım sizi korkutmak değildi. Mezar taşıma adımı yanlış yazmışlarda onu düzeltiyordum.
Yorum Yazın