Hayattaki en yakın dostlarımdandır Mustafa Denizli.. Ve şimdi onun hem de nasıl mutlu olduğunu biliyorum.. Yuvaya dönüş mutluluğu bu.. Sevgili İzmir'ine ve canından çok sevdiği Altay'ına dönüşün mutluluğu..
Bu iki taraf için de müthiş bir kavuşma oldu. Gelecek sene Süper Lig'de oynama şansı var, Altay'ın.. Ama bıçak sırtında yürüyor.. Çok ama çok kritik maçlar oynayacak. Doğrudan çıkması rakiplere bağlı.. Her maçını kazansa bile.. Ama play-off yoluyla çıkması kendi elinde.. İşte o zaman asıl, kenarda sapına kadar Altaylı Büyük Mustafa'nın olması çok şey fark ettirecek..
Bir araya geldiğimizde laf bir şekilde Altay'a geliyordu. Ben "Çık sen açıkça talip ol" diyordum.. O davet bekliyordu.. Sonunda davet geldi ve Büyük Mustafa ve Büyük Altay, 38 yıl sonra yeniden kucaklaştılar..
Neden "Büyük Altay" dedim.. Büyük de ondan. Tarihten büyük..
O zaman okuyun..
*
Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Paşa ile mütareke yıllarında İzmir'i ziyaretimizde Altay bir İngiliz donanma karması ile Alsancak'ta oynuyordu. Maçı beraber izledik. Altay çok güzel bir oyundan sonra İngilizleri yenince Ulu Önder çok duygulandı, gururlandı ve Altay için takdirlerini belirtti. Aradan epey zaman geçti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, İran ile bir sınır anlaşmazlığını halletmek üzere beni görevlendirdi ve Tebriz'e gittim. Tebriz'de bulunduğum sırada; Meclis'te Soyadı Kanunu müzakere edilmiş ve ittifakla Gazi Mustafa Kemal Paşa'ya Atatürk soyadı verilmişti. Bütün yurt kendisini yeni soyadından dolayı tebrik ediyordu. Ben de hemen bir telgraf çekmiş ve kendilerini kutlamıştım. Atatürk'ten ertesi gün gelen cevabi telgraf şöyle idi:
"Sayın Fahrettin Altay Paşa, ben de seni tebrik eder Altay gibi şanlı şerefli günler dilerim."
Telgrafı aldığım zaman gözlerim dolu idi. Atatürk çok mütehassis olduğu ve beraberce izlediğimiz Altay maçının hatırasına izafeten bana Altay soyadını layık görmüştü.
*
Bunları yazan, Kurtuluş Savaşı'nda ilk işgal edilen İzmir'e, "Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz'dir. İleri!" komutunu alınca uçarcasına giden, dalan süvari kuvvetlerinin komutanı Fahrettin Paşa'dır.. Bizzat kaleme aldığı anılarında Altay soyadını, Mustafa Kemal'den nasıl aldığını böyle anlatır..
Bu Altay "Büyük" olmaz da ne olur?.
40 sene evveline dönersek, 80'li yılların başına.. O zamanlar futbolcular adları ile anılırlardı. Soyadı pek geçmezdi.. Takımda ayni adla iki futbolcu oldu mu, biri "Büyük" diye tanınırdı, öteki de "Küçük!."
Altay'daki Büyük Mustafa efsaneydi. Çeşmeliydi Mustafa.. Çeşme ile Alaçatı durmadan mahalle maçı oynarlardı. O maçlarda gelişti. Ama sonu yoktu ki, mahalle maçlarının. Hayallerinde hep Altay vardı. Kafasına koydu, başardı, gitti Altay formasını giydi.. Kaptanlığına dek yükseldi. Sol açık olmasına rağmen, harika goller atıyor, takımın oyun liderliğini yapıyor, oynuyor, oynatıyordu.
Ama o zaman İzmir'de geleceğin yer sınırlıydı. Futbolda yükselmenin yolu İstanbul'dan geçiyordu.. Aklına İstanbul düştü.. Ve Altay o sene küme düştü..
Ağabeyimin bu düşüşü analiz eden yazısının başlığını hiç unutmam!. Mustafa da unutmaz!.
Ankara'dan İzmir'e taşınmış ve Tercüman İzmir bürosunun başına geçmiş ağbim "Büyük Altay'ı kim düşürdü" diyordu, analiz yazısının başlığında.. Aslında sorusunun cevabı başlığın içindeydi.
Baştaki "Büyük" lafı "Büyük Mustafa"yı işaret ediyordu, çünkü..
Şimdi bakalım Büyük Mustafa, bugün kardeşten yakın dostu Öcal Ağabey'ime 38 sene sonra "Büyük Altay'ı kim çıkardı" başlığını attırabilecek mi?.
Uluç kardeşlerin gönlü senden ve Altay'dan yana, "Büyük" Mustafa!.
Başarılı olacağına inanıyorum. Daha teklif bile edilmeyen paraları reddetmen ve "Mehmetçik Vakfı'na versinler" deyişini en iyi anlayan kişi benim..
"Büyük Mustafa'nın ruhu" hep ama hep Altaylıydı. Alemannia Aachen'de bile Altaylı Büyük Mustafa olarak kalmasının sebebiydi o ruh!..
Bir ruhu satın alabilecek para var mı, dünyada!.
***
KOLAY YAZARLIK!..
Bir hoca ikinci yarıda bir değişiklik yapar, giren oyuncu gol atar ya da asist yaparsa "Hocanın harika hamlesi sonuç verdi" diye yazar, Bab-ı Âli'nin o harika futbol analizcileri.. İşe yaramazsa, kulübede kalanlara bakarlar, "Aslında o değil, şu girmeliydi" derler..
Geçen maç Babel'i oyuna aldı diye, haklı olarak yerden yere vurulan Fatih Terim, artık şeyinde boncuk mu var, nedir, gene ayni Babel'i kurtarıcı diye oyuna alınca göklere çıkarıldı.
Ama maçı doğru dürüst analiz eden çıkmadı.
Galatasaray ilk 45 dakika boyunca futbolun "F"sini oynamadı. Tam saha kapanan Konyaspor, hızlı çıkışlarıyla gole daha yakın oluyordu hatta.
Fatih Terim, "Futbolsuz" takımını kabullendi. "Madem futbol yok, o zaman gir Babel" dedi.. "Kaleyi gördüğün yerden şut at.."
Babel zerre takım oyunu oynamadan kaptığı her topla şut aradı.. Dört şut attı, 20-25 metrelerden.. Biri dağlara taşlara.. Biri yumuşak kalecinin kucağına. İkisi sert.. Kaleci çeldi. İlkinde kale önünde Galatasaraylı yoktu. İkincide Emre Akbaba vardı. Çelinen topu içeri attı.
Hepsi bu..
Galatasaray'ın top diye oynadığı şey, bu.. Sadece bu.. Bu ülkenin yedekleri dahil en iyi kadrosuna sahip, sahaya hangi 11'le dizilirse dizilsin "eksiksiz" olan Galatasaray'ın bu futbolsuzluğunu analiz edecek, tartışacak tek kişi yok mu bu ülkede..
Yani skora göre kalem sallayan değil, maçı gören ve yazan tek kalem?.
***
ŞİMDİ MOSKOVA'DA OLMAK VARDI...
Elimdeki sergi kataloğunun sayfalarını çevirirken aynen böyle dedim işte.. "Şimdi Moskova'da olmak vardı!."
Moskova oldum olası dünyanın kültür ve sanat merkezlerinden biridir.. Sadece balesi, operası, müzisyenleri ile değil.. Sanat diye ne varsa hepsiyle..
O Moskova'da işte, adını ne yazık ki ilk defa duyduğum bir Türk heykeltıraş sergi açmış.. 30 Mayıs'a kadar devam edecek.
Moskova'da sergi açmak ne demek?. Peki biz niye bilmiyoruz adını?. Kimi biliyoruz ki..
Ahmet Yiğider adı.. Serginin adı da Intellect!. Yani "Akıl!." Ahmet "Kafa" demiş Türkçe'sine..
Açtığım her sayfaya takıldım. Her resme uzun uzun baktım.. Gördüklerim çekiyor, içine alıyor beni adeta..
Yiğider, Artvin'de doğmuş. Çocukluk yılları Erzurum'da geçmiş. Merakları, bilim, sanat ve doğa olmuş. 14 yaşına kadar resimle uğraşmış. Yıldız Teknik Üniversitesi'ni Endüstriyel Mühendislik bölümünde bitirmiş. İTÜ'de master yapmış.. Bahçeşehir Üniversitesi'nde Tasarım Yönetimi dersleri vermiş. 15 yıldır profesyonel yaşamın içinde ama bir yandan da bu harikaları yaratıyor ve Moskova'da hem de sergi açabiliyor.. İşte bir ulusal gurur daha.. Ne yazık ki, haberimiz yok.. Kültür ve Turizm Bakanı'mızın var mı acaba?.
Hani Türkler her gün gider Moskova'da sergi açarlar da..
***
EN AZ REYTİNG REKORU!..
Reytingler belli oldu. Geçen sene "En az seyirci rekoru"nu kıran Oscar yayınları, bu yıl, o rekoru hem de nasıl kırdı. Geçen yılın yarısı kadar bile seyirci toplayamadı, Oscar!.
Safter yazıyor, Los Angeles'tan..
*
Sevgili Hıncal,
Geç de olsa Oscar notumu yayınlamışsın. Ona bir iki ilave yapayım. ABC kanalının bu yılki yayınını sadece 9.8 milyon kişi izledi. Bu bir yıl önceki "En az izlenen Oscar töreni rekoru"ndan yüzde 58 daha az.. Anla artık durumu..
Bir ikinci notum da Erkek Oyuncu Ödülü ile ilgili..
Müteveffa Chadwick Boseman'ın kazanacağı o kadar garanti gibi görünüyordu ki, her yılın aksine bu defa bu ödülü en sona koydular.. Duygusal, hüzünlü bir kapanış planladılar. Açıklamayı yapacak Joaquin Phoenix'i de buna göre hazırladılar.. Ancak birden 83 yaşındaki Anthony Hopkins'in adı çıkınca takdimci ünlü aktör ne diyeceğini şaşırdı.
Tek kelimeyle o sırada İngiltere'de, Galler'de olan İngiliz aktörün ismini söylemekle kaldı ve Oscar gecesi de bu şekilde birden ve buz gibi sona erdi. Şimdi gazeteler bu kötü kapanışın suçunun gecenin yapımcılarında olduğunu belirterek "Her ihtimale karşı Joaquin Phoenix'i bir başka aday için de hazırlamalıydılar" diyorlar..
Her neyse olan oldu..
Selam ve sevgiler.
Safter.
***
ÖRNEK ALKENT, ŞİMDİ KÖTÜ ÖRNEK!..
İstanbul'un tüm sitelerine örnek, herkesin imrendiği harika sitemizdi Alkent.. Bugün şehrin büyük nüfusunu taşıyan site ve rezidans yaşamına hem de nasıl örnek olmuştu.. Amma velakin sonunda, tek hedefi, aidatları düşürmek olan bir yönetim geldi ve Alkent'imiz nerdeyse bitti. Feci gidişi gören ve durdurmak isteyenler "Mutlu Alkent" diye bir gurup kurdular ve bu sıralarda yapılması gereken seçime hazırlandılar ama, karantina genel kurul toplantılarını erteledi. Şimdi bekliyoruz..
Dün Mutlu Alkent gurubundan bir yazı aldım..
"Sitemiz perişan. Hırsızlık aldı başını gidiyor. Bahçe katında yaşayan komşularımız kurt köpekleri almaya başladılar" diyor.
Mevcut Yönetim Kurulu da karışmış. Hikmet Bayraktar istifa etmiş. Kemal Bayezit ile mahkemelik ve icralık olmuşlar. 32 yıllık sitemizde polis, savcılık ve mahkeme işe karışmış sonunda.
İstanbul'un ünlü lale mevsimi şimdi. Eskiden biz de lalelerle girerdik. Her taraf yemyeşil ve çiçeklerle dolu olurdu. Şimdi tek renk yok. Çiçek bitti. Bahçıvan kalmadı. Çim de değil, ot var artık. Havuz başında bir kafe vardı, ucuz bir şeyler yenip içilen.. Yıktırmış, 2.2 milyona yeniden yaptırmışlar. Site yönetimi işletecekmiş. Mutlu Alkent gurubu "Yönetim işletemez. O zaman 650 daire sahibi vergi mükellefi olur" diyor. Orda da durum karışık yani..
Yani, bu aidat ucuzlatma uğruna siteyi gözden çıkaranlara karşı, biz gerçek Alkentliler el ele vermeli ve siteler ve rezidanslar kenti haline dönüşen İstanbul'a yeniden "örnek" olmalıyız.
Tüm komşular dikkat... Hem de çok dikkat!.
***
SEVDİĞİM LAFLAR
Duasının kabulünü isteyen, sıkıntıya düşmüş bir insanı ferahlatsın. Din ve mezhep düşünülmeksizin yapılan yardım, Allah katında pek makbuldür Hz. Muhammed
***
TEBESSÜM
Einstein'a "Dünyayı kimler yönetiyor" diye sormuşlar.. "Ahmaklık, korku ve açgözlülük yönetiyor" demiş.
Yorum Yazın