Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

BULUTTAN NEM, MİZAHTAN ELEM KAPANLAR

Mizah hoşgörü ortamında gelişir. Baskı ortamlarında yer altı mizahı doğar. Mizahı baskılayan sadece yönetim değildir. Eğer sosyal ortam mizaha elverişli değilse yani hoşgörüsüzlük ve aşırı alınganlık toplumda yaygınsa, mizah gelişmek için zemin bulamaz. Özeleştiri ve eleştiri kültürünün olmadığı yerde mizahın temel fonksiyonların dan birini yerine getiremez. Bu nedenle mizah güncel olandan, hayatın akışından, yaşanan gerçeklerden uzaklaşır.

Bakıyorsunuz filimde hamamda kötü görünen bir karakter nedeniyle hamamcılar ayağa kalkıyor, bildiri yayınlıyor, başka bir zamanda televizyon dizisi nedeniyle, öğretmenler tepki gösteriyor. “Düğün Dernek”, “İşler Güçler”, “Çalgı Çengi” ve “Kardeş Payı” gibi başarılı projelere imza atan Selçuk Aydemir, mizah yapmanın önündeki en büyük engelin toplumun fazla hassas olması olduğunu, yapımlardaki karakterler ve diyaloglardan dolayı zaman zaman toplumun çeşitli kesimlerinden tepki aldığını dile getirmiştir.  “Muhasebeciler odasından bile ihtar aldım” demiştir. Toplumda anlayış azaldıkça mizah da azalmaya başlıyor.

Daha birçok örnek verilebilir. Mizah bağlamında Karadenizlileri kutluyorum. Temel fıkralarına tepki vermedikleri gibi kendileri bile uydurup piyasaya sürebiliyorlar. Onun bir mizah olduğunu bilincindeler.

Mizah, zihnin kalıplarını ve beklentileri değiştirir. Bir fıkra, okuyucunun ya da dinleyicinin beklentisini karşılamayıp bunun dışında farklı bir mantık ve farklı bir çözümleme oluşturur. Mizah bizim zihinsel esnekliğimizi ve olaylara farklı bakma yeteneğimizi geliştirir. Bu ise hayatı kolaylaştırmaya, yaratıcılığa, neşeye yardım eder.

Geçenlerde bir yerde konuşma yapmıştım. Dış başarı ve iç başarıyı anlatırken Büyük İskender ve Sinoplu Diyojen’den örnek verdim. Yaygın bilenen diyalog: Büyük İskender, Dile benden ne dilersin?” Diyojen, “Gölge etme başka ihsan istemem.” şeklindedir.

Sonraki zaman diliminde Büyük İskender’e sorarlar. “Dünyaya yeniden gelmek istesen nasıl gelmek isterdin?” “Diyojen gibi” der. Şimdi “Diyojen ol” derler. “Şimdi olamam. Çünkü dünyada fethedilecek daha çok toprak var” diye cevap verir.

Kralın yakınlarından biri de Diyojen’e, “Krala biraz yakınlık gösterseydin bu kuru yerlerde yatıp kuru ekmek yemek zorunda kalmazdın.” Der. Diyojen de ona, “Sen de kuru ekmek yiyip kuru yerlerde yatmayı göze alsaydın, alçak adamlara yalakalık yapmak zorunda kalmazdın.” Diye cevap verir.

Konuşmaya ara verilip çay içerken, genel müdür yardımcısı, “Hocam şu yalakalık, dalkavukluk örneği çok ağır oldu. Keşke onu söylemeseydin. Doğrusunu istersen biraz alındım” dedi. İzah ettim ama bu örneğin böyle algılanmasına çok şaşırdım. Yanlış anlamak ya da kötü anlamak salgın bir hastalık gibi. Ben de bazı kişisel gelişimciler gibi “siz zekisiniz, siz harikasınız, siz dünyayı değiştirirsiniz, yeter ki isteyin” deyip geçesim geliyor.

Hani bir tekerleme var:

Delikli demirin vurması olmaz
Arkasına geçip göz uydurmalı
İnsanların hiç kanmayanı olmaz
Hoşuna gidecek söz uydurmalı

Velhasıl, hoşgörü, anlayış, kavrama yeteneği olmayınca yerini bağnazlık, anlayışsızlık, alınganlık alıyor. Mizah da bundan payını olumsuz şekilde alıyor.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar