Öncelikle değerli okurlarımdan ve kamuoyundan özür diliyorum, "pavyon dansını" bu kadar hafife alıp, yerden yere vurduğum için. (!) Meğer konservatuvarlı hocaların, önemli dans topluluklarında öğretmenlik yapanların dersini verdiği bir "Dans Ana Bilim Dalı" imiş!...
Oyuncu Hazar Ergüçlü'nün, Kanal D'de yayınlanacak İnci Taneleri dizisinin tanıtımında pavyon kadını Dilber rolüyle ortaya koyduğu performans gündeme oturdu. Ben de dizilerin giderek ahlaki erozyona yol açması konusunda dertli bir yazar olarak bu konuyu ele alıp, kıyasıya eleştirdim. "Dizi tanıtımları için artık pavyon dansına ihtiyaç duyuluyorsa, zaten inci tanelerimiz dökülmüş demektir" diye yazdım. Bu yazıya umduğumun üzerinde destek geldi.
Benim itirazım, Hazar Ergüçlü'nün oyunculuk için üzerine geçirdiği karaktere değil. Adı üzerinde, oyuncu... Katili de, sapığı da, fahişeyi de oynayabilir. Şaşırdığım, pavyon dansına verilen paye... Aman efendim nasıl da güzel oynamış, ne kadar da gerçek bir sahneymiş... Yahu bu değerlendirmeyi yapmak için her gece pavyondan, kulüpten dışarı çıkmamanız lazım. Siz neyi kriter aldınız da bu kadar ahkâm kestiniz? Bu deneyiminiz nereden geliyor?
Allah'tan, Hazar Ergüçlü, rolünün havasına iyice girmek için "yerinde" antrenman yapmamış. Yoksa kurda kuşa yem olacaktı kızcağız. Umarım bu yeni trend (!) "En iyi direk dansını ben yaparım, en güzel kucak dansı benden sorulur" şeklinde bir rekabete yol açmaz...
Nasıl da kaşıyorlar?
Günlerdir bu köşede alarmın düdüğü gibi ötüp duruyorum. Televizyon dizilerinin yoldan çıkması, sosyal medyadan pompalanan ötekileştirme, Riyad'da milli hisler üzerine oynanan kirli oyunlar, bir okul servisinin kaçırılmasının manidar zamanlaması, Filistin ve tevhid bayraklarını taşıyan adamın cadde ortasında yumruklanması, kilise ve sinagoglara saldırmak üzereyken ele geçirilen teröristler ve son olarak Fatih Camii'nin imamına ve cemaatine karşı girişilen bıçaklı saldırı...
Belli ki birileri yine ülkeyi satranç tahtasına çevirmeye uğraşıyor. Her seçim öncesi olduğu gibi siyasi gerilimin yükselmesini fırsat bilip toz duman arasında tarlalara fitne tohumları ekmeye çabalıyor. Yoksa bunca garip olayın birbiri ardına aynı coğrafyada yaşanmasına imkân var mı?
Ama kaçınılmaz son yine onları bekliyor. Kahramanmaraş'ta, 12 Eylül'de, Gezi'de, 15 Temmuz'da olduğu gibi hevesleri yine kursaklarında kalacak... Haydi milletim, bir kez daha boz oyunlarını...
Hitler durdurulabilir miydi?
Hitler daha etkin girişimlerle susturulabilir miydi? Daha cesur bir politika ile İkinci Dünya Savaşı önlenebilir miydi? İngiltere'nin savaşa girmesi gerekli miydi? Bu soruların cevapları, Tarih TV'nin Hitler Durdurulabilir miydi? adlı belgeselinde yer alıyordu.
İngiliz Başbakan Chamberlain ve kabinesinin "Hitler'i yatıştırma politikası" insanlığa büyük zaman kaybettirmişti. Hitler, Chamberlain ile imzaladığı Münih Anlaşması'na uymayıp Çekoslovakya ve Polonya'ya girdi. Çünkü savaşmak istiyordu. ABD, İngiltere ve Fransa ne yazık ki bunu göremedi.
Birinci Dünya Savaşı'nın mağlubu Almanya, savaş tazminatlarıyla çaresiz bırakıldı. Ekonomik zorluklarla boğuşan halk, dört elle Hitler'e sarıldılar. Hitler, Almanya'nın elini kolunu bağlayan Versailles Anlaşması'nı yırtıp atacağı vaadinde bulunarak halkı kendisine bağladı.
Bunca tarih dersini niye mi verdim? Dünya, çağımızın Hitler'i Netanyahu ve onun hâmisi ABD'yi durdurmakta gecikir ya da zaaf gösterirse, Üçüncü Dünya Savaşı kaçınılmaz olacaktır. Aha da buraya yazıyorum...
Gaf'let kürsüsü
Filistin'de katledilen çocuklardan esinlenerek üretilen kanlı bebekler, Meksika'da oyuncak olarak satışa sunuldu. Var mı daha ötesi?
Zap'tiye
Birleşmiş Milletler kanıtladı ki, masum Hıristiyan bebekler ölmemişse hiçbir savaş durmaz, durdurulamaz!.. Allah; dini, dili, ten rengi ne olursa olsun tüm evlatları esirgesin.
Ne demiş?
Neler Oluyor Hayatta'dan bir diyalog: Nur Tuğba Namlı: Bugün Hakan bile üşüdü -ki o hiç üşümez. Hakan Ural: Evet ben kutup ayısı gibiyimdir. Nur Tuğba: Estağfurullah!
Yorum Yazın