Çarşamba günü Atv'de Müge Anlı ile Tatlı Sert'e katılan Serap Turfan adlı 47 yaşındaki kadın, kendini "Kubilay" adıyla tanıtan Emrah Özdemir tarafından 300 bin lira dolandırıldığını iddia etti. Ardından yayına bağlanan başka bir kadın, aynı kişinin kendisini yine evlilik vaadiyle 380 bin lira dolandırdığını söyledi. Derken, bir başka vatandaş, kendisini gümrükçü olarak tanıtan Emrah Özdemir tarafından telefon satışı bahanesiyle 50 bin lira dolandırıldığını açıkladı. Programın sonlarına doğru dolandırılan insan sayısı onlarca kişiyi buldu.
olandırılanların sayısı hızla artarken program ekibinden Müge Anlı'ya canlı yayında bir gazete kupürü ulaştırıldı. Sabah gazetesi, 18 yıl önce söz konusu dolandırıcı ile 2004 yılında röportaj yapmıştı. Emrah Özdemir o haberde kendisine ilgi göstermeyen zengin ailesinden hıncını almak için dolandırıcılık yaptığını, insanları dolandırmadan duramadığını anlatmıştı.
Müge Anlı'nın programını izledikçe çeşitli psikolojik rahatsızlıklardan haberdar oluyoruz. Geçen hafta bu sütunlarda size üç günde bir hastaneye giden Fatma Karadağ'dan söz etmiştim. Bu hafta sıra insanları dolandırmadan duramayan Emrah Özdemir'e geldi.
Ne diyeyim? Allah tez zamanda şifalarını versin!.. Son sözüm: Dolandırılmak için birbiriyle yarışan insanların bulunduğu ülkede dolandırıcının soyu tükenmez!
'Geliyorum' diyen deprem
Çin'in Siçuan kenti geçen hafta 6,8'lik depremle kabusu yaşadı. Onlarca insan yıkılan evlerin altında kalıp, yaşamını yitirdi, yüzlercesi yaralandı.
Depremin en önemli özelliği ise bir ilk'i yaşatmasıydı. Depremden 5 saniye önce tüm ulusal kanallarda deprem olacağı uyarısı yayınlandı ve geri sayım başladı.
Sakın ola ki, o 5 saniyeyi küçümsemeyin. Bir deprem öncesinde pek çok canı kurtaracak bir süreden bahsediyorum. Doğal gaz vanası ile elektrik sigortasını kapatmak, kendinizi korumalı bir yaşam üçgenine almak ya da düz ayak bir mekanda dışarıya kaçmak için 5 saniye yeterli bir süredir. Belki de Çin'deki büyük depremin nispeten az kayıpla atlatılması o 5 saniyenin eseridir.
Acaba aynı sistem, üç ayrı fay hattı üzerinde bulunan ülkemiz için de kullanılamaz mı? Örneğin, yıllardır "Geliyorum" diyen İstanbul depremi, 5-10 saniye önce gerçekten de "Geliyorum" dese iyi olmaz mı?
Yeni mağdur Sarıkız!
Son yılların en ilginç kriminal olayı geçen ay Trabzon'da yaşanmıştı. Kavga eden gençleri ayırmak için biber gazı kullanan bekçileri, mahallenin köpeği Sarıkız ısırmıştı. Bunun üzerine köpeğin, "komutla" saldırıya geçtiği gerekçesiyle hayvan karakola götürülüp "gözaltına" alındı. Silah sayılan zavallı köpek burada iki gün kaldıktan sonra bir barınakta hapse girdi. Orada görevli veteriner, Sarıkız için "Zararsızdır" raporu verince, 20 günlük hapis hayatı sona eren köpek "tahliye" edildi.
Ancak yok yere "içeride" geçirdiği günler yüzünden bir deri bir kemik kalmış, psikolojisi iyice bozulmuştu.
Şimdi diyeceksiniz ki, "Kimi insan kader mahkumu olarak hapislerde çile doldururken sen bir köpeğin hakkının hukukunun mu peşine düştün?" Öyle demeyin. Adalet, can taşıyan her varlık için önemlidir. Adaletin tecellisini "toplumsal bir reflekse" dönüştürmek adına cana yönelik her ihlal birer fırsattır. Bunun insanı, hayvanı olmaz, olmamalı...
Bir "Pardon" filmi de Sarıkız için mi çeksek acaba?..
Gaf kürsüsü
TRT Haber'i izleyenler gözlerine inanamadı. 15 Temmuz şehidi Bilal Özyıldırım ile canlı yayında röportaj yapılıyordu... (Altyazı operatörü "Gazi" yazacağına "Şehit" yazmıştı)
Zap'tiye
Okulların dayattığı kırtasiye giderleri bu hızla artmaya devam ederse, kaçak içki gibi yakında veliler evde defter, kalem, silgi üretmeye başlayacak.
Ne demiş?
"Anneme kalbimin ağrıdığını söyledim. 'Kullanıcı hatalarından kaynaklanan sorunlardan ben sorumlu değilim. Benden çıktığında sağlamdı' dedi. Anneler bir tanedir." (Sosyal medyadan)
Yorum Yazın