SİYASAL İSLAM?
Bu tabiri ilk defa duymuyoruz. Ancak son günlerde sosyal medyada bir ateistin Fırtınalı bir günde: “Boğaz köprüsüne motosikletimle ateist olarak girdim, şehadet getirip Müslüman olarak çıktım!” şeklindeki sözlerinden bir kaç gün sonra: “İslâm’ a öyle hızlı girmişim ki, hızımı alamadım, Siyasal İslâm’ cı oldum! Sonrasında da bana şu altımdaki lüks arabayı verdiler. Meğer ben çok geç kalmışım! “ şeklinde twit atan zavallı bir ahmak; güya Müslümanlar Siyasal İslâm’ cılık kisvesi altında din istismarcılığı yaparak vurgunlar vuruyorlarmış!” kendisi gibi ateist olanlar ise, temiz, dürüst insanlarmış algısı oluşturma çabasına düşmüş!
SİYASAL İSLAM TABİRİ; İslam’ı anlayamamış bir kısım insanın, “İslam’ın siyasete alet edilerek makam, mevki, şöhret, para ya da başka süfli menfaatler elde etme çabasıdır” şeklindeki yorumlarının bir sonucudur.
Ateistler ve İslâm düşmanları da öteden beri bu tür yorumları din düşmanlıklarına bir malzeme olarak kullanmaktadırlar.
Oysa, İslam: yaratılışla tamı tamına örtüşmekte olup, tüm insanlık dışı inanç, fikir, düşünce ve davranışları reddeder.
Bu meyanda olarak: insanların herhangi bir inancı ve fikri süfli menfaatlerini temin için başkalarının hak ve menfaatlerine zarar vererek kullanmalarına asla izin vermez. Böyle davrananlar Müslüman değil münafıklık kategorisi kapsamındadır. Münafıklar ise kafirlerden daha aşağı seviyededir.
Ateistler de, tanrı inancını kabul etmedikleri için, beşerî ve sosyal hayatı tanzim edecek herhangi bir nizamdan, kuraldan bahsedemezler. Zira, Tanrı yoksa, kural da yoktur nizam da yoktur. Herkes, kendi menfaati doğrultusunda en vahşi vasıtaları kullanabilirler. Çünkü onları fikir ve davranışlarında sınırlandıracak hiçbir kuraldan söz edilemez. Hayvanlar aleminde nasıl her hayvan sadece kendi menfaati doğrultusunda hareket edip, güçlü olan zayıfı alt ederse, ateistler için de aynı şey geçerlidir.
Bu duruma göre bu noktada münafıklarla ateistler arasında hiçbir fark yoktur. O nedenle bir ateist; “Ben, önce ateisttim, sonra Müslüman oldum, sonra da Siyasal İslamcı oldum, Siyasal İslamcı olunca da bana menfaat kapıları açıldı” gibi bir laf edemez!
Çünkü; Ateistin evveli de dinsizlik, sonu da münafıklık, yani yine dinsizliktir! Yani münafıkları (Menfaatleri için Allah’ ın ayetlerini ucuz bir pahaya satanları) eleştirme hakkına sahip değildir. Çünkü, ateist de, süflî menfaatleri için insanlık dışı her şeyi yapabilir. Çünkü onu sınırlandıran herhangi bir inanç, herhangi bir kutsal ve kural yoktur.
İSLÂM’ A GELİNCE: İSLÂM HİÇBİR ŞEYİN VASITASI OLAMAZ. ANCAK HER ŞEY İSLÂM’IN KONUSUDUR. İSLAM HER ŞEYE ŞAMİLDİR.
Siyaset, beşerî hayat, sosyal hayat, ekonomi, bilim, teknoloji, tıp, devletin tesis ve idamesi, savaş ve barış, akla daha ne gelirse. Her şey Din’ in konusudur. Din’ in her konuyla ilgili insanları doğru yola ulaştıracak, huzur ve mutluluğa kavuşturacak kuralları vardır.
Geniş kapsamlıdan en ince ayrıntısına kadar: Kur’ an, Sünnet, İcma ve kıyas, insanlığa dünya ve ahirette huzurlu, sıhhatli ve mutlu olabileceği yolları gösterir.
Tevhit inancıyla, (Kelime-i şahadetle) kafa karışıklıklarını, tereddütleri ortadan kaldırır. Aklın, havsalasının asla alamayacağı zerreden küreye hayat ve kâinat nizamının, ancak ilmi, iradesi ve kudreti mutlak bir Yaradan’ ın eseri olabileceği inancıyla, insan kafasını kaostan kurtarır.
Adaletin dünyada olmazsa ahirette gerçekleşeceği inancıyla zalimi zulümden vazgeçirip, mazlumları ve mağdurları umutsuzluk ve eziklik duygusundan kurtarır.
Abdest ve namazla, ruh ve beden terbiyesini sağlar.
Oruçla, sindirim sistemini sıhhate kavuşturduğu gibi, sosyal yardımlaşmayı gündeme getirir.
Aynı şekilde, zekât, fitre, sadaka, yardımlaşma ruhuyla sosyal toplumu tesis eder.
Hac’ la; insan dünyada kendisi gibi inanan düşünen daha milyonlarca insanın varlığını bilfiil görerek, inancını pekiştirir.
İslâm toplumu, kendisine saldırmayana saldırmaz. Ancak, nerede bir zulüm varsa, onu ortadan kaldırmak, mazlumları mezalimden kurtarmak için zalimle savaşır. Adaleti tesis etmeye çalışır. Bu nedenle Yurtta sulh dünyada sulh ancak İslâm’ la mümkündür.
Az yemeyi salık vererek; obezite ve obezliğin neden olduğu birçok hastalıktan korur.
Fıtratın ve sıhhatin düşmanı olan her türlü kötü alışkanlıktan men ederek insan ve toplum sağlığını muhafaza eder.
Hülasa İslâm her hükmüyle; İnsanın akıl, beden ve ruh sağlığıyla ömrünü tamamlamasını temin eder. İslâm insan için külfet değil, nimettir. İslâm’ a inanmayan bir insan bile, sıhhatli yaşamak istiyorsa Müslüman gibi yaşamak durumundadır.
İslamiyet’ te hiçbir hüküm yoktur ki, insan yaratılışıyla örtüşmesin! Hiç kimse, “İslâm’ ın şu hükmü insan yaratılışına aykırıdır.” Diyemez.
Hakikat bu iken: Allah’ ın verdiği akıl nimetini kullanmayarak İslâm’ a karşı tavır takınan insanlar; bu ahmaklıklarıyla sadece İslâm’ a değil, kendilerine de düşmanlık etmektedirler.
Bu nedenlerle: Siyasal İslâm, Radikal İslâm, Ilımlı İslâm, İslâmî Terör gibi uydurma ve yakıştırmalarla güya İslâm’ ı yıpratıp zayıflatmayı düşünmektedirler.
İslâm birdir, tekdir! Birden çok çeşidi yoktur! Kitap tek, Sünnet tekdir! Birden çok Müslümanlık icat etmeye çalışanların, dayandıkları farklı kaynakları da açıklamaları gerekir.
İslâm’ ı, insanlık dışı fiillerle, düşüncelerle, anlayışlarla birlikte kullanmak en hafif tabiriyle cehalet, gerçekte ise alçaklık, münafıklık, dinsizlik ve geri zekalılıktır!
Güneş balçıkla sıvanmaz!
İslâm, siyasete de, hukuka da, devlet idaresine de, harp ve sulha da, ilme de, bilim ve fenne de, ekonomiye de, eğitime de, tıbba da hülasa hayat ve kâinattaki her türlü varoluş ve beka hadiselerine de şamildir! Hiçbir şey İslâm’ ın dışında olarak addedilemez!
Resul Allah S.A.S.) ;
Peygamberlik hayatı boyunca siyasetle uğraşmadı öyle mi?
Savaşlar yapmadı öyle mi?
Medine’ de devlet kurmadı öyle mi?
Medine’ de kurulan İslâm Devleti’ nin Yasama, yürütme ve yargı organları ve fonksiyonları olmadı öyle mi?
İslâm’ ın ekonomi, ilim, hukuk, tıp, fen, sosyal hayatla ilgili kural ve uygulamaları yok öyle mi?
Bu noktada laiklik kavramı üzerinde de bir nebze durmak gerekiyor.
Laiklik tabiri, bize Batı’ dan dikte edilen, içi boş, kendisiyle çelişen, anlamsız bir tabirdir.
Zira, hiçbir anayasa gösteremezsiniz ki, hükümleri dinlerden mülhem olmasın. Can, mal ve ırz emniyetini, insanların huzur ve mutluluğunu temine yönelik anayasa ya da yasa hükümlerinin kaynağı din değil de nedir?
Peki devlet din istismarcılarına engel olmazsa toplumların hali nice olur?
O zaman Din’ in Devlet, Devlet’ in de Din işlerine karışmaması nasıl mümkün olacaktır?
Yok eğer laiklik; din ve vicdan hürriyeti olarak tarif edilirse, bu kabul Asr-ı Saadette Medine Devleti’ nde 1400 sene önce en güzel şekilde uygulanmadı mı? Müslüman, Hristiyan, Yahudi, putperest aynı devletin içinde sulh ve sükûn içinde yaşamadı mı? Her topluluğa kendi din ve inançlarının hükümleriyle hükmedilmedi mi?
Din düşmanları; İslâm’ ı sadece camii ve evlere hapsederek, sosyal, siyasi, askeri, ekonomik vs. beşerî hayattan uzaklaştırma sevdasıyla “Siyasal İslâm” gibi, Radikal İslâm gibi, Ilımlı İslâm gibi, “laiklik” gibi “Din’ i siyasete alet etmek gibi” tabirler uydurmakta ve bunu her platformda bilimsel bir gerçekmiş propagandasıyla yutturmaya çalışmaktadırlar!
Mesele bundan ibarettir.
Doğrusu şudur ki; Hiçbir şey Din’ e alet edilemez, ancak Din her şeye şamildir. Her şey Din’ in konusudur.
Allah insanların ferasetlerini artırsın, basiret gözlerini açsın İNŞAALLAH, Amiin. 14.12.2021
Yorum Yazın