Dün 27 Mayıs askeri darbesinin 61’inci yıl dönümüydü.
Türkiye’nin çeşitli yerlerinde toplantılar yapılıyordu.
En sembolik olan ise tabii ki, yargılamaların yapıldığı Yassıada’daydı.
Olay oradan Türkiye’yi sarsan YouTube videolarına geliyordu.
İşte tam o saatlerde dünyada herkesi şaşırtan bir başka darbe yaşandı.
Bir şirket içi darbe...
Ama darbe yapılan yer öyle bir şirketti ve darbeyi yapanlar da öyle kişilerdi ki...
Dünya ekonomisinde yeni bir çağ başlıyordu.
Olay şu:
Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden Exxon Mobil’in genel kurulu vardı.
Yönetim kurulunun bir bölümü yenilenecekti.
Değişecek olan 4 yönetim kurulu üyesini ise şirketin hissedarları seçecekti.
İşte ne olduysa hissedarların yaptığı tercihte oldu...
Hissedarlar aralarında anlaşıp bir tür koalisyon kurarak şirketin yönetimine öyle iki üye soktular ki...
Yer yerinden oynadı.
*
Hissedarlar yönetim kuruluna 2 çevreci ismi soktular...
Ama bu kişiler öyle sıradan, çevre duyarlılığına sahip kişiler değildi.
Resmen çevre aktivistiydi...
Yani çevreyi kirleten şirketlere savaş açmış, gösterilere katılmış, anlayacağınız Greenpeace güvertesinden gelmiş gibi iki militandı.
Yani çevreyi en fazla kirletmekle eleştirilen dünya devinde artık yönetim kurulu toplantıları eskisi gibi olmayacaktı...
*
Hiç kuşkunuz olmasın, küçük bir yatırım fonunun militanca yürüttüğü çaba sonucunda dev petrol şirketinin yönetimine bu iki kişinin girmesi dünya ekonomik tarihinin en hayırlı darbesi oldu.
Pandeminin başında ne deniyordu?
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak...
Buyurun devrim başladı...
Hiç kuşkunuz olmasın yakında bunun Avrupa siyasetindeki yansımalarını da göreceğiz...
Avrupa’nın en büyük ülkelerinin başında yakında Yeşil başbakanlar, başkanlar görürsek hiç şaşmayalım.
BİYOLOJİNİN EN KARANLIK KÖŞELERİNE BİR YOLCULUK
ÖNCEKİ gün bir ödül törenine davetliydim.
Sabri Ülker Bilim Ödülü verilecekti ve Zoom üzerinden yapılacak online törene ben de davetliydim.
Son anda çıkan bir işim nedeniyle maalesef katılamadım ve çok pişman oldum.
Bu yılki ödül bir bilim kadınına verildi.
Hem de müthiş bir kadına.
Onunla ilgili bilgileri Cumhuriyet gazetesi yazarı Özlem Yüzüak’ın dört dörtlük yazısından aktarıyorum.
*
Ödülü alan bilim insanımız Doç. Dr. Elif Nur Karalar...
Prof. Gökhan Hotamişlıgil’in deyişi ile “Biyolojinin karanlık köşelerinde kalan sorulara yanıt arayan” bir kadın...
Biraz tanıttığımda daha da iyi anlayacaksınız.
*
Mühendis bir baba ve ev kadını bir annenin çocuğu.
Üç çocuk annesi...
Bilkent Üniversitesi’nde, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nde okumuş.
Doktorasını University of California, Berkeley’de; doktora sonrası çalışmasını ise Stanford Üniversitesi’nde yapmış.
Herkes dışarı giderken o Türkiye’ye dönüp çalışmalarını Koç Üniversitesi’nde devam ettirmiş.
Doç. Dr. Elif Nur Karalar
Hayali ve hedefi daha önceden hiç bilinmeyen yeni bir molekül ya da tedavi yöntemi keşfetmek.
Bu olağanüstü bilim insanını kutluyorum.
Ayrıca bu tür bilim insanlarını bulup ödüllendirdiği, teşvik ettiği için de Sabri Ülker Vakfı’na teşekkür ediyorum.
GÜNÜN BELGESELİ
İŞTE BENİM ÇOK ÖZEL BİR ANIMI YAKALAMASINI İSTEDİĞİM KADIN
PARİS yıllarımdan beri izlediğim bir fotoğrafçı Roxanne Lowit...
Fotoğrafçıların Gonzo’su...
Hayatı boyunca hiç değiştirmediği Juliette Greco tarzı saçları, siyah gözlükleri ile bizzat kendisi bir fotoğraf objesiydi...
Her yere sakince giren, alçakgönüllü, insanları rahatsız etmeden takip eden, sessiz bir hayalet paparazziydi...
Herkese kapalı sahne arkaları, soyunma odaları nedense ona hep açıktı...
Elindeki küçük kamera ile girer ve hep “bir anı” beklerdi.
Her defasında o an gelir ve sonra bir sanat eseri olarak sonsuza kadar kalırdı.
*
Streaming platformlara onu anlatan bir belgesel kondu.
Adı “Roxanne Lowit; Sihirli Anlar”.
Paparazziliği asalete, magazin fotoğrafçılığını yüksek sanata çeviren bir sihirbaz o...
*
Yves Saint Laurent, Karl Lagarfeld, Andy Warhol ve daha tanıdığınız birçok şöhret onun merceğinin önünden geçti.
Aslında hiçbiri ona poz vermedi....
O onların bir anını yakaladı hep...
İşte o an ölümsüzleşti ve sanata dönüştü.
*
Bence gizli bir Egzistansiyalist...
Ya da ben onu hep öyle gördüm...
New York’tan çok Paris’in St. Germain semtine yakışan şahane bir kadın.
Son bir nokta...
O Juliette Greco aurası ile benim de bir anımı yakalamasını çok isterdim...
Ama karıştırmayın.
Yukarıdaki femme fatale değil..
Yandaki kara gözlüklü kadın.
KÖYLÜ BİR KADIN ÇİN SOSYAL MEDYASININ KAHRAMANI OLDU
ADI Dai Guilhua...
Henüz 31 yaşındaydı..
Çin’in Langtang adlı bir dağ kasabasında yaşayan iki çocuklu bir anneydi.
Tek isteği ailesi için daha iyi bir hayattı.
Çocuklarına üzerinde Disney karakterleri olan doğum günü pastaları hazırlıyordu.
Hayatın renklerini neşe haline getirmek için pembe şapkalar takıyordu...
Ne yazık ki, hayat ona istediklerini vermedi.
Önce kocasını kaybetti.
Kocası çocuklarının ilaç parasını zorla ödedikten sonra arabasıyla nehre uçtu ve öldü.
Bu olaylardan 22 gün sonra iki çocuğunu yanına aldı ve bir köprüden kendini aynı nehre atarak o da hayatına son verdi.
*
Dai Guilhua şu sıra Çin sosyal medyasının en dramatik kahramanı haline geldi... Her yerde bu umut dolu kadının trajik hikâyesi anlatılıyor.
Dev Çin...
Ekonomik mucize...
Huawei, Ali Baba... Mars’a araç gönderen, dünyayı sarsan yeni güç...
*
Ama Çin sadece o markalardan ibaret değil...
O ışıltılı dev şehirlerinin arkasında, kırsal yörelerinde böyle milyonlarca trajik hikâye var...
TÜRKÜ NASIL YAŞAR DİYENLERE BİR ŞEVVAL SAM UYARLAMASI
GEÇEN hafta çıkan en güzel şarkılardan biri Şevval Sam’ın “Sen Bu Yaylaların” adlı parçası.
Çok güzel bir Karadeniz türküsünü o kadar güzel o kadar coşkulu söylüyor ki...
Günlerdir dinliyorum ve bu pazar günü Number 1 Türk FM’de yayınlanacak Ege İlkbaharı Top 20 listemin 1 numarasına aldım.
Son zamanlarda “Türkülerin artık Türk halkını temsil eden müzik olmadığı” tartışması vardı.
Bu görüşe ben de katılıyorum.
Türküler ancak işte böyle güzel uyarlamalarla yaşayabilir...
Yoksa artık streaming listelerde türkü görme imkânımız olmayacak.
BİR TEKNİK DİREKTÖRÜN HAYATINA KAÇ ŞAMPİYONLUK SIĞAR VE GERİSİ
İZMİR’in ikinci takımı Altay önceki gece Süper Lig’e yükseldi.
Maç boyunca gözüm, Altay’ın saha kenarındaki teknik direktörü üzerindeydi...
Altay teknik direktörü Mustafa Denizli benim İzmir Namık Kemal Lisesi’nden okul arkadaşım.
Türkiye futbol tarihinde kimseye nasip olmamış, büyük bir ihtimalle bundan sonra da olmayacak bir rekora sahip. Üç büyükler denilen Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş’ın üçünü de lig şampiyonu yapmış bir teknik direktör o.
Böylesine büyük bir isim ve geçen ay hiç tereddüt etmeden bir alt ligdeki Altay’ın başına geçti ve onu da Süper Lig’e çıkardı.
Hep söylerim bu ülkenin üç büyük kulübü ve üç büyük teknik direktörü vardır.
Fatih Terim, Mustafa Denizli ve Şenol Güneş...
*
NOT: Altay’ın Süper Lig’e çıkması ile ilgili duygularımı bugün Hürriyet Spor’da okuyabilirsiniz.
FEHMİ ABİ’DEN GELEN UYARI: ‘KOMİSER SENİ FENA YAKTI’
SABAHIN daha köründe Fehmi Koru’dan mesaj geldi.
Dün yazdığım “Dizi sayesinde tanıdığım harika Sicilya şehri” yazısı var ya...
Oradaki Vigata şehri meğer hayali
bir isimmiş.
“Komiser Montalbano” dizisi Ragusa ve çevresinde çekilmiş.
Yani filmin çekildiği şehir gerçek ama ismi hayali... Liman kısımları ise Punta Secca ve Licata’ymış.
Fehmi Koru’ya ve ona mesajı gönderen arkadaşına çok teşekkür.
Sicilya’ya o kadar giden birinin cehaleti de kulağıma küpe olsun... Tabii şehrin görüntüsü gerçek ve ben çok sevdim...
Allah’tan Vigata’da otel rezervasyonu yaptırmaya kalkıp daha da rezil olmadım.
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Yorum Yazın