Sizlere de oluyor mu bilmiyorum, ama ben bazen bazı olayları görünce kendimi fuzuli bir insanmışım gibi hissediyorum!
Başarısız, öngörüsüz...
Dahası, hani yanı başımdaki insanların da nasiplerini kesiyor muyum diye, zaman zaman düşünmüyor da değilim hani!
Şöyle bir bakıyorum da 35 yıldır Anadolu'yu, Avrupa'yı tiyatro turnesiyle dolaştığım halde bir ödül alamamışım!
Hem de hiç yapılmamış sahnelenmemiş Mehmet Akif Ersoy, Sultan Abdülhamid Han gibi ilkleri sahnelemiş olmama rağmen!
Mesela, ülkemin ilk Çanakkale Savaşı dizisini çektim iyi de reyting aldım, ama 14. bölümü çekemedim, iflas ettim!
Mesela, sinema filmi çektim oynatacak sinema salonu bile bulamadım!
Bitmedi...
Kurucuları arasında yer aldığım parti, bırak iktidar olmayı %2' yi bile aşamadı!
Sağolsun Sayın Turgay Güler kardeşim vesile oldu, bu sütunda yazmaya başladım. Gazetemiz de kapandı, şimdilerde dijitalde tutunmaya çalışıyoruz!
Hangisini sayayım arkadaş?
Üst üste defalarca şampiyon olmuş Trabzonspor'un kongre üyesi oldum, takım şampiyon olamıyor!
UEFA 'da maç oynamış Orduspor, şimdilerde amatör ligde ölmeme mücadelesi veriyor!
Bunlar yaşadıklarımın sadece birkaçı!
Şimdi deyin bana, bakalım haksız mıyım?
Daha neler yaşadım neler...!
Durun bir tanesini daha yazayım, siz de biraz gülün!
Sene 1983, üniversite sınavları açıklanmış ben de Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümü'nü kazanmışım ancak ne burs alabiliyorum ne de yurda girebiliyorum!
Neden diye sormayacaksınız herhalde, malum yıl 1983...!
Kaydımı yaptırdım, şöyle bir İzmir'i gezeyim dedim, başladım Alsancak sokaklarında dolaşmaya, üzerimde takım elbise ve mevsim yaz(!) derken akşam olmuş, fark bile edememişim(!)
Kolay mı, 40 000 nüfuslu Ordu'dan, ülkemin en modern şehrine gelmişim, gördüğüm her şeyi hemen hemen yeni görüyorum, dokunabildiklerime de ilk kez dokunuyorum!
Gece olduğunu Basmane sokaklarının tenhalaşmasından fark ettim, kalacak yer yok, bildiğim en yakın yer, Torbalı Karakuyu Köyü Ortaokulu Müdürü olan dayımın evi, oraya gitmek için de gecenin o saatinde vasıta yok!
Cebimde az da olsa param var olmasına da o zamana kadar hiç otelde kalmamışım ki, arkadaş!
Az ötede Kabadayı Oteli tabelasını gördüm, doğru önüne vardım, başladım dolaşmaya!
Neden derseniz, aklıma İhsan Kabadayı geldi de ondan...
İhsan Kabadayı, 12 Eylül 1980 öncesi MHP İzmir senatörü, kendisini Hergün Gazetesi'ndeki fotoğrafından biliyorum, bir umut döndüm dolaştım, bir türlü göremedim ve oradan uzaklaştım.
Böyle durumlarda en güvenli yerlerin cami avluları olduğunu bilirim ya, doğru Basmane Camii avlusuna vardım avludaki banka oturdum. Gün boyu dolaştığımdan olsa gerek göz kapaklarım kapanmaya başladı ve çaresiz uyuyacak bir yer bulmalıydım! Etrafı kolaçan edip, Avrupa Palas levhasının önünde durdum ve içeri girdim. Daha ben meramımı anlatmadan, günlerce sakal tıraşı olmamış, önünde gazete kağıdına sarılı şişe olan biri, ''10 lira at bir anahtar al beğendiğin odaya gir'' demez mi? İçimden, ''Çok kolaymış'' diyerek hızlıca merdivenleri çıktım, bir odaya girdim. Evet çarşafların rengi kahverengine dönmüş olsa da bir yataktı!
Tam uykuya dalacağım, aman Allah'ım, bir kaşıntı bırakın uyumayı, yatakta yatmak mümkün değil!
Mazeretimi anlatmak için aşağıya indim kimseler yok, derken kapının önünde kırılan bir şişe ve bir meydan kavgası...!
Canımı zor kurtardım, kendimi yine Basmane Camii avlusuna atıp, bankın üzerinde sabahladım!
Aradan yıllar geçti, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Gösteri Sanatları Merkezi'nde çalışmak üzere İstanbul'a geldim, geçici bir süreliğine beni meşhur Florya Güneş Motel'e yolladılar.
Motel adeta terk edilmiş, kalorifer petekleri bile duvarda eğreti, göstermelik duruyordu!
Allahtan, bir elektrikli soba verdiler de uyuyabildim!
Sahi, ben bunları niye yazdım?
Ne bileyim işte...
Bu arada sonradan öğrendim ki, "Avrupa Palas" ın diğer adı da "Bitli Palas"mış (!)
Ama, bana sorun, "Bitli Palas sakini olmuş olmaktan şikâyetçi misin?" diye?
Asla...!
Anam bana, ''Karunların sofrasına da otursan, kimselerin dadamayacağı dadı da datsan, unutma alttan çıkan aynı'' demişti!
Yorum Yazın