Türkiye’nin seçimlerde nasıl bir felaketten döndüğünü, bizzat CHP içinde yaşanan ve ittifak çevresine yayılan tartışmalara, kavgalara, suçlamalara, itiraflara bakarak çok rahatlıkla anlayabiliyoruz. Türkiye böyle bir kalitesiz, kabiliyetsiz bir zihniyete teslim edilseydi ne olurdu? İnanın düşünmesi bile korkutucu… Bir taraftan PKK ve FETÖ’ye açılan alan, bir tarafta da tamamen kişisel menfaatler için kavgası olanlara verilen imkânlar göz önüne getirilince Türkiye’nin uçurumun kenarından döndüğünü görüyoruz.
Sadece biz değil, CHP’li yazar ve yorumcular bile artık bizim gördüğümüzü kendilerinin de gördüklerini itiraf ediyorlar.
Fatih Portakal demiş ki: Bizi kandırdılar. Sizlerden özür diliyorum. Sevgi işaretini yapınca iyi zannettim. Hırslarından arınmış zannettim. Kendimden de özür diliyorum.
Hüsnü Mahalli demiş ki: 45 yıllık gazeteciyim, meslek hayatımda tek bir yalan söylememişimdir. Milletin morali bozulmasın diye biz iyi gidiyoruz, %60 ile %80 ile kazanıyoruz diyorduk.
Yılmaz Özdil demiş ki: Her gün afişe olan kepazeliklerle tekrar tekrar tekrar tekrar kanıtlanıyor… Kurucu ayarlarından uzaklaştırılan CHP’yi geri almadan Türkiye’yi geri alabilmek mümkün değildir.
Emin Çapa demiş ki: "Af edersiniz oyumu isterken iyiydi. Ben kendimi çok örselenmiş ve incitilmiş olarak görüyorum. Böyle giderse yerel seçimlerin sonucu da çok ağır olacak.
Bu dört yazar ve yorumcunun sözleri yeterli kanaat oluşturmaz diyorsanız daha birçok örnek verebiliriz. Ama şu CHP’nin öncü yazarlarının şu itiraflarına ve pişmanlıklara bakarsanız sanırım yeterlidir.
Türkiye’nin kendine ait temel meseleleri var ama biz seçimden bu yana CHP’yi ve içinde dönen ayak oyunlarını konuşuyoruz. Konuşmayalım desek de CHP öyle kaynıyor ki, biz kendimiz konuşmaktan ziyade konuşan CHP’lileri yorumluyoruz.
CHP’li yazar ve yorumcular düşüncelerini böyle ifade ederken, Kemal Kılıçdaroğlu boş durur mu?
O da CHP’li yazar ve yorumcuların tamamını töhmet altında bırakan “Bizim parti içinde konuştuğumuz şeylerin bir kısmı tabii ki aramızda kalmalıdır. Ama köşe yazarları üzerinden parti içi meseleler tartıştırılıyor. Ben kimin nereden ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum” açıklamasında bulundu.
Aldığı paraya göre yazan- konuşan CHP’li yazarların, bugüne kadar yazdıkları ve konuştukları her şey, şimdi şaibeli olmuş olmuyor mu? Kemal Kılıçdaroğlu, “Nereden ne kadar maaş aldığını iyi biliyorum” dediği yazar ve yorumcuları isim isim açıklayarak bu şaibenin sınırlarını belirlemelidir. Sınırı bilelim ki, kimin hangi haberi yaptığını, ne tür haberi yorumladığını ve neler yazdığını hafızamıza getirelim.
CHP’li yazar ve yorumcuları kullanışlı aparat olarak gösteren Kemal Kılıçdaroğlu, CHP içindeki kalitesizliğe de böylece ayna tutmuş oldu. CHP’li yazar ve yorumcuların genel özellikleri, iftiracı ve yorumlarını yalana dayandırmaları olunca bu maaşa göre şekil alma tarifi çok da abes kaçmıyor.
Dikkat edin, Kemal Kılıçdaroğlu, direkt CHP içindeki yazar ve yorumcuları yaftalıyor. Bu durum kalitesizliği birinci elden tescillemek oluyor.
Düşünsenize CHP’nin televizyon kanalı Halk Tv’ye, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ambargo koyuyor. Medya dünyasına veba gibi yerleşen Halk Tv’ye kim inanır şimdi? Daha doğrusu bundan önceki hangi haberine, yorumuna güven olur. Halk TV’nin sadece “Allah bir” dediğine inanılır ama televizyona da nerde İslam, din, iman düşmanı var yerleştirdikleri için onu duymakta mümkün olmuyor.
CHP’deki kavgayı ve birbirlerini yemeyi görünce o meşhur ‘foseptik-ciğer-kurtçuk’ hikâyesi aklıma geldi. Değerli sanatçımız Osman Öztunç, bir eserinde anlatmıştı bu hikâyeyi…
“Bir zamanlar İstanbul’da kanalizasyon altyapısı olmadığından, foseptik kuyularla vaziyet idare edilirmiş. Bir dönem foseptik kuyuları tamamen dolmuş ve şehir yaşanmaz hâle gelmiş. Salgın hastalıklar baş göstermiş... Şehrin ileri gelenleri bu duruma çare bulabilmek için seferber olmuş. Tavsiye üzerine kendi hâlinde yaşayan bir adamın kapısını çalan heyet vaziyeti anlatmış...
Adam heyete demiş ki;
- Büyükbaş hayvan ciğerini bu foseptik kuyularına atın... On gün sonra açıp bakın, meselenin çözülmüş olduğunu göreceksiniz... Lakin asla on günden önce açmayın...
-Heyettekiler, tüm şehre bu bilgiyi yaymış... İnananlar buna uymuş... İnanmayanlar ise uymamış... Sonuçta on gün sonra foseptik kuyularını açanlar, gözlerine inanamamış... Çünkü kuyuların boş olduğunu görmüşler... Heyet yeniden adamın kapısını çalmış ve durumu izah ettikten sonra işin sırrını sual etmişler...
Adam, heyete demiş ki;
- Foseptik çukuruna attığınız büyükbaş hayvan ciğeri çok çabuk kurtçuklanır... Kurtçuklar da foseptik yer... Çünkü kurtçuklar yedikçe çoğalır... Beşinci gün kurtçuklar kuyudaki foseptiği yer ve bitirir... Eğer, kuyuları beşinci gün açsaydınız, kurtçuklarla dolu olduğunu görürdünüz... Bu defa kurtçuklarla hiç baş edemezdiniz... Oysa, beşinci günden sonra kurtçuklar yiyecek bir şey bulamaz... Bu defa onların ikinci özelliği devreye girer, o da birbirlerini yemeleridir... Ve beşinci günden itibaren kurtçuklar birbirlerini yer... Onuncu gün kuyuların kapağını açtığınızda, iki tane kurtçuk kaldığını görürsünüz... Biri diğerini mutlaka yiyeceğinden, geriye bir tane kurtçuk kalır... Son kurtçuk da açlıktan ölür, hâliyle kuyular boşalmış olur... Heyet, şaşkın bir şekilde evlerine döner.”
CHP’nin hikâyesi de böyle ilerliyor.
CHP’nin siyaset fosseptiğinde kurtçuklar birbirini yiyor.
Bu mücadelenin sonunda Kemal Kılıçdaroğlu ve Ekrem İmamoğlu kalacak gibi. Ama bu hikâyenin sonunda CHP’de tükenecek gibi…
Yorum Yazın