Köyün birinde iki hırsız sürekli bağlardan üzüm çalarlar. Köylü zaten fakirdir, üzümleri de çalınınca mağdur olurlar. Hırsızlığın önlenmesi için muhtara şikâyet ederler. Köyde bu işi yapabilecek iki şüpheli vardır. Muhtar o iki kişiyi çağırır, köy halkını da toplar. Muhtar şüpheli kişilerden hırsızlık yapıp yapmadığına dair yemin ister.
Şüpheli hırsızlardan biri:
-Eğer ben bu köydeki bağlardan birine ayağımı bastıysam ayaklarım kırılsın. Allah belamı versin, der, bu minvalde yemin eder.
Diğer şüpheli hırsız:
-Eğer ben bağdaki üzüm teveklerinden birine elimi vurduysam elim kırılsın. Allah belamı versin, der bu minvalde yemin der.
Yemin üzerine cemaat kani olur, dağılırlar. Kalabalıktan biri, iki şüphelinin yanına yaklaşır, şöyle der:
-Üzümleri siz çalıyorsunuz. Biriniz diğerinin sırtına biniyor, bağa giriyorsunuz. Dolayısıyla binen kişi bağa hiç ayak basmamış oluyor. Binen kişi tevekten üzümü kesip sepete dolduruyor. Dolayısıyla sırtına alan kişi de hiç üzüm teveğine dokunmamış oluyor. Ettiğiniz yeminde sorun yok. Ama hırsız sizsiniz.
İki şüpheli hırsız merakla soruyorlar:
-Sen bunu nereden biliyorsun?
-Geçmişte ben de o yolun yolcusuydum.
**
“Minareyi çalan kılıfını hazırlar” şeklinde bir atasözümüz var. Siyasiler söz oyunları yaparak kendilerini sürekli masum gösterebiliyorlar. Önemli olan sözle ikna etmek değil, davranışla gerçekliği sunmaktır. Sürekli U dönüşü yapanlar, ilkesizliklerini söz oyunlarıyla gizleyebilirler ama gerçekliği ortadan kaldıramazlar. Vatandaşın yanılmaması için sözlere değil davranışlara dikkat etmesi gerekiyor.
Yorum Yazın