Hırsız, hırsızlık yaparken beşinci keresinde de suçüstü yakalanmış. Hâkim karşısına çıkarılmış. Hâkim dosyaya baktıktan sonra sormuş: "Hırsızlık yaparken tekrar tekrar yakalanmışsın, belli ki bu işi tam beceremiyorsun, senin sorunun ne? Eğer beceremiyorsan bu işi neden yapıyorsun?"
Hırsız: "Bu bir beceri meselesi değil hâkim bey. Bu iş organize bir iştir. Ben yalnızım ve hırsızlık yaparken yapılacak çok iş var ama yetişemediğim için yakalanıyorum” demiş.
Hâkim: "O zaman neden kendine bir arkadaş veya bir ortak bulmuyorsun?" demiş.
Hırsız: “Hâkim bey, ahlak o kadar bozuldu ki bu zamanda hangi ortağa güvenebilirsin” demiş.
**
Adam elindeki sigara izmaritini rastgele her yere atıyor sonra da Marmara denizindeki müsilajla ilgili insanları suçluyor. Adam doların yükselmesinden yakınıyor ama bunu fırsat bilip elindeki malı normalin üstünde fahiş bir fiyatla satmaya çalışıyor. Adam devletteki hortumlamalardan yakınıyor kendisi de her fırsat bulduğunda kendi çapınca pipetliyor.
Bir zamanlar, fuhşun suç olduğu dönemlerde (şimdi değil) fuhuşta yakalanan kadınlar, “fuhuş yapmayalım da hırsızlık mı yapalım” derlerdi. Hırsızlık da yakalanan kadınlar ise “ne yani hırsızlık yapmayalım da o….puluk mu yapalım” derlerdi.
Herkes kendini sorunun dışında görüyor ve suçlamayı ona göre yapıyor. Oscar Wilde, “Düşen bir çığda hiçbir kar tanesi kendisini olup bitenden sorumlu tutmaz.” Der. Eğer bir toplumda insanlar yakındığı konunun aynı zamanda unsuruysa o toplumda çözüm üretilemez. Kanımca siyasi ahlaksızlık toplumsal ahlaksızlığın kaymak tabakasıdır. Asıl sorun toplumun kendisindedir. Sorunun kaynağına inmedikçe şeytanlık kol gezecek ama herkes kendini melek göstermeye çalışacaktır.
Yorum Yazın