1990'lı yıların başı Aşağı Eğlence semtinde oturuyoruz. Kurum avukatıyım. Ev kiraları gelir durumuna göre çok yüksek. Dolayısıyla maaşımla ay sonunu getiremiyorum. O zamanlar henüz kredi kartı yok. Bakkalların veresiye defterleri var. Bir şeyler aldıkça deftere yazdırıyorum.
Bakkalla alışveriş esnasında kısa fasıl sohbet ediyoruz. Kurum avukatı olduğumu biliyor. Veresiye aldığım için biraz da kendinde üstünlük vehmediyor. İçten içe gurur duyduğu her halinden belli.
Bir gün sohbet esansında, “Bu memleket biz bakkalların sayesinde ayakta duruyor” dedi. Bir an merakla “nasıl” dedim. İzah etti. “Biz bu veresiye defterlerini yırtsak, veresiye yok desek, ne olacak? Halk ihtiyaçlarını karşılayamayacağı için sokaklara dökülecek, anarşi olacak. Biz yaptığımız bu hizmetle memleketin düzenini sağlıyoruz, memleketi biz ayakta tutuyoruz”
Hayata sadece veresiye defterinden bakan bakkala karşı ne diyebilirdim ki, gülümsedim. “Haklısın” dedim.
**
Pandemi yasakları nedeniyle eve kapanma olunca herkes dijital alemde görünür olmaya çalışıyor. Youtube yayınları çok öne çıktı. Hayat bir gösteri dünyasına döndü. Büyük çoğunluk “görünüyorsam o halde varım” anlayışıyla evinden yayın yapmaya başladı.
Doğal olarak gösteri dünyasında gösterişçiler varsa onu izleyenler de vardır. Ben de zaman zaman youtube’deki bu tür yayınları izliyorum. Dikkatimi çeken şey, herkes ilgi alanına ilişkin olarak bizim bakkal gibi düşünüyor. Kimi çıkıyor “Felsefe bilmiyorsanız insanca yaşamıyorsunuz” diyor. Kimi çıkıyor “Edebiyat bilmiyorsanız insani değilsiniz” diyor. Kimi çıkıyor “Müzik bilmiyorsanız cahilsiniz” diyor. Kimi çıkıyor “Dindar değilseniz iki cihan saadetiniz olmaz” diyor. Oysa bu olgular insan beyninin ürünüdür. Onlara doğa üstü özellik katarak kendimizi onun bağımlısı haline getirmek dar açıdan bakmaktır.
Bir Çin atasözü var. “Kuyunun dibindeki kurbağa, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar sanır”
Kimi edebiyat kuyusuna, kimi din kuyusuna, kimi felsefe kuyusuna düşmüş oradan dünyayı tarif ediyorlar. Eskiden geniş ufuklu bakış açısına ferasetle bakmak denirdi. Feraset kelimesinin kökü at anlamına gelen “feres”tir. At yaklaşık 350 derece bakış açısına sahip. Ferasetli insan sadece önünü gören değil, tüm cepheleri gören kişidir. Bu nedenle meselelere at gözüyle bakabiliriz ama at gözlüğüyle bakmayalım. O zaman kuyuya düşmüş bir kurbağadan farkımız kalmaz.
Yorum Yazın