Oğlum küçüktü, henüz ilkokula gitmiyordu. Ama kendi kendine sayıları öğrenmişti.
Bir gün sayıları biliyor ama dört işlemi de biliyor mu acaba diye test etmek istedim. Bir soru sordum:
-Bakkaldan beş tane çikolata aldım. İki tanesini yedim kaç çikolata kaldı.
Oğlum çikolatayı duyar duymaz.
-Nerede o çikolatalar? Ben çikolatayı istiyorum diye ayaklarını yere vurmaya başladı.
**
Bir siyasetçi, “Türbanlı bir hâkimin karşısına çıktığım zaman adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var. Nitekim başıma da geldi.” Demiş. Burada asıl üzerinde durulması gereken konu, bir kıyafet meselesinden ziyade adalete güven duygusunun yitirilmiş olmasıyla ilgilidir. Mahkemelerin tarafsızlığı ve bağımsızlığı tam sağlanamıyorsa ve buna karşı kişiler güven duyamıyorsa, kişilerin kıyafeti değil adalet tartışılmalıdır. Siyasilerin adaleti atlayıp kıyafet üzerinden kavga etmesi asıl meselenin gözden kaçmasına sebep olduğu gibi gereksiz bir gündemin toplumu meşgul etmesine de yol açmaktadır.
Yukarıdaki örneği şunun için verdim. Asıl meseleyi bırakıp, konuyu kendi zaaflarına taşımak çocuk zekasıyla ilgilidir. Üstün Dökmen’de bu tür tutumlara “tulumbacı sendromu” adını vermiştir. Tulumbacı sendromu; bir yerdeki yangını söndürmesi gereken kişilerin yangına giderken yolda başkalarıyla kavga ederek yangını kendi haline bırakmasıdır..
Yorum Yazın