Durdu Güneş

Durdu Güneş

Mail: durdugunes@hotmail.com

BİR ŞEHİR EFSANESİ: “ALIŞVERİŞ YAPMAK MUTLULUK VERİR”

Hafta sonları genellikle bir arkadaşımla Hamaönü’ne gider oradaki çayevlerinden birine oturur, sohbet ederiz. Sakin bir yerdir. Tek katlı, genelde ahşap ağırlıklı görüntüleri eski Ankara evleri modeli huzur vericidir.  Araçların içeri girmemesi araç gürültüsünün olmaması yakınında tarihi yapıların olması  nedeniyle kendinizi sanki bir tatil beldesindeymiş gibi hissedersiniz.

Bugün bir başka arkadaşımızın teklifiyle sohbet için bir AVMYe gittik, Yağmurlu Ankara gününde  halkın AVM’lere hücum etmesiyle hem otoparkta hem asansör önlerinde hem kafelerde izdiham vardı. Hem kalabalığın hem işyerlerinden çıkan ve birbirine karışan müzik sesleri ciddi bir gürültü oluşturuyordu. Sakin çay içilecek ve sohbet edilecek yer aradık ama nafile.

Toplumun AVM’lerde vakit geçirmesi ve bir şehir efsanesi olarak, “Mutluluğun alışverişte aranması beni düşündürdü.  Genelde kadınlara yönelik “kadın alışveriş yaparsa mutlu olur” klişesi tartışılmaz psikolojik bir gerçeklikmiş gibi topluma yerleştirildi.  

Bu konu üzerindeki düşüncelerimi paylaşmak istedim:

1-Elde ettiğimiz  para hayatımızdan ayırdığımız zaman ve harcanan emeğin karşılığıdır. Zaman hayatımızın hammaddesidir. Yani para harcayıp bir şey elde ederken aynı zamanda  hayatımızın hammaddesiyle enerjimizi takas etmiş oluyoruz. Hayatımız için daha çok zaman ve enerjiye mi yoksadaha çok  nesneye mi ihtiyacımız var bunu iyi düşünmeliyiz.

Günde 8 saat çalışarak 80 lira kazanan  bir tezgahtar işçi kız  iki arkadaşıyla bir AVM’de kahve içip 30 lira ödüyorsa 3 kahve karşılığında üç saatlik zaman ve emeğini vermektedir..

Paranın kazanması zor, harcaması kolaydır. Reklamlar para kazanmanın zorluğunu değil ama harcamanın bizi nasıl mutlu edeceğini beynimize işlerler. Hayatımızın hammaddesi olan zamanımızla, harcadığımız enerjiyi düşünemez hale geiliriz. İhtiyacımızdan fazla yaptığımız her harcama bizim hayatımızdan zamanı ve  enerjimizi alır. Oysa çok değerli olan hayatımızı ihtiyacımız olmayan ve değerli olmayan şeylerle kaybettiğimizi farkedemeyiz.

2-AVM’lerin içi suni ışıklarla aydınlatılır. Dışarıya açılan penceresi olmaz. Kişiler gün ışığı alamazlar. Planlayanlar bunu kasıtlı yaparlar. Suni ışıklar içinde siz zaman kavramını kaybedersiniz. Gün kararmış, akşam olmuştur. Ama siz içerde zamanın nasıl geçtiğini  hissedemezsiniz. Suni ışıklar, elektro manyetik yoğunluk, her taraftan yayılan birbiri içine giren ve gürültüye dönüşen müzik sizi sopa yemişten beter eder. AVM’ler huzur yeri değil, sinirlerinizin yıprandığı, sizin enerjinizin tükendiği yerdir aslında. Ama kapitalist sistem AVM’leri bize çağın mutluluk tapınağı gibi gösterdiğinden bunu algılamamız çok zor olmaktadır.

2- Pek azını giydiğimiz hatta giymediğimiz giysilerle gardrobu dolduruyoruz. Üst modelidir diye pahalı olan ve kullanmadığımız birçok programı bulunan çamaşır ve bulaşık makinalarına, telefonlara, yüklü paralar ödüyoruz. Çok gerekli olmayan kocaman evlerde yaşamak istiyoruz. Evlerimizi kullanmadığımız eşyalarla dolduruyoruz.

Oysa ki ihtiyacımızdan fazlasını paylaşabilsek, bir yoksulun yarasına merhem olsak daha insanca yaşamış olmaz mıyız? Ama aşırı tüketim çılgınlığı içinde bunu düşünmemiz mümkün olmuyor. “Yoksulsa onun sorunudur” diyoruz. Halbu ki o hepimizin sorunudur. Sanki müslüman olarak “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” sözünün muhatabı değiliz.

Eskiden insanlar birbirine borç verirlerdi. Şimdi kimseden borç isteyemiyorsunuz.  Kredi kartından faizle nakit çekiyorsunuz. Çünkü artık yardımlaşma kültüründeki dayanışmanın bir erdem olduğu unutuldu. Parasızlık bir utanç, bir güçsüzlük göstergesi haline geldi. Hatta “Para isteme benden buz gibi olurum senden” anlayışı yerleşti. Bu vesile ile dostluk, cömertlik yardımseverlik gibi erdemler sessizce aramızdan çekildi.
 
3- İnsan mutluluğunun paraya ve alışverişe tahvil edilmesi beraberinde  herşeyin para olarak bir karşılığının olacağı varsayımını doğurdu. İnsana dair herşeyin parasal bir değerinin olduğu ve parayla satın alınabileceği düşüncesi yerleşti. Hatta “Satın alınamayacak kişi yoktur. Sadece fiyatları farklıdır” sözüyle insani değerler yozlaştı. İnsana dair değerler yozlaşınca bir vicdan boşluğu doğdu. 

4-Mutlu olmak için alışveriş yapmamız gerekiyorsa, alışveriş yapmak için para gerekiyorsa  yani herşey parada düğümleniyorsa, insanlar para için okuyor, para için yaşıyorsa hayatımızda sevgiyi nasıl yeşerteceğiz.  İnsanı insan yapan sevgi değil mi? Sevginin yerine parayı ikame edersek nefretlerin, kavgaların, savaşların, trajedilerin zeminini hazırlanmaz mı?

“Kıroyum ama para bende” diyerek bütün değer yargılarını hiçe sayıp parayı  üstün olma özelliği haline getirdiğimizde, insanlığın hali nice olur? Hayat bir yağma düzeni haline gelmez mi? Bu durum insanlığa huzur mu yoksa huzursuzluk mu getirir?

5- Alışverişin merkezinde yer alan Para herşeyi satın alabilir mi?
“Para yiyecek alır ama; iştah alamaz.
Para yatak alır ama; uyku alamaz.
Para bir ev alabilir ama; yuva alamaz.
Para lüks şeyler alabilir ama; kültür alamaz.
Para eğlence alır ama; mutluluk alamaz. 
Hayatta en önemli şeylerde  parayla satın alınamayanlardır.”(New Age)  diyen yazarın ne kadar haklı düşündüğü ortada değil mi?

6-Karakterler kitabının yazarı  Bruyer kitabında “Zengin olanların zenginliklerine imrenmeyelim Çünkü çoğu  zenginliği karşılığında dinlenmesini, sağlığını kimileri ise namus ve vicdanını ortaya koymuştur böyle bir alışverişte ise kar payı yoktur” diyerek insani değerlerin önemini hatırlatmıştır.

7-Velhasıl iç huzurunuz, aile huzurumuz, dostluk  duygumuz, erdemlerimiz , saygınlığımız para ile kaim değildir. Kapitalist sistem bize özellikle kadınlara “Alışveriş yapın ki mutlu olasınız” klişesini kafalara yerleştirerek  huzurumuzu bozacak  içimize virüslü bir dosya  yükleyip insani değerlerimizi çökertmişlerdir.

Bütün bunları yazdım diye beni sakın “Mandra Filozofu” gibi  görmeyin. Paraya ve alışverişe karşı değilim. Para bir değişim aracı olarak kaldığında, yani amaç değil sadece araç kaldığında bir sorun görmüyorum. İhtiyaç kültüründen ziyade istek kültürüyle ihtiyacımız olmayan şeylerle hayatımızı doldurmadığımız sürece,  kalite kültürünü yok sayıp  marka kültürüyle soyulmadığımız sürece bir sorun yaşamayız.

“Alışveriş yapmak mutluluk verir” şehir efsanesini bir de bu gözle görün istedim.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar