Adamın içi sıkılıyordu. Her zaman başvurduğu kâhini aradı, randevu alıp buluştu.
Kısa bir sohbetten sonra kahin önünde bulunan bir bardak suya baktı. Yüzünü buruşturdu, keyifsiz bir hal aldı. Sanki tatsız bir şeyler var ama söylemek istemiyor gibiydi. Sonra, “Çok üzgünüm, suda yarını göremiyorum” dedi.
Kâhinin bu zamana kadar söyledikleri hep çıkmıştı. Adamın tadı kaçtı. Kâhin yarını göremediğine göre acaba bu durum, bu gece öleceği anlamına mı geliyordu.
Eve gitti, düşünceleri kafasından kovalamak istedi ama nafile. En iyisi uyumaktı. Tedirginlik içinde uykuya daldı.
Sabahleyin kuş cıvıltıları içinde uyandı. Bir an için “Acaba cennette miyim” diye düşündü. Yoksa kâhin bu sefer ıskalamış mıydı? Sonra masa üstünde hizmetçinin koyduğu gazeteye baktı. Gazete manşetinde şöyle bir haber vardı: “Ünlü kâhin bu gece öldü.”
İnsan bir durum karşısında kötü senaryo üretmeye daha yatkındır. Bu durum insanın kendini koruma güdüsünden kaynaklanır. Hayatta kalmak en önemli önceliğimizdir. Kötü durumların aklımızdan çıkmaması ya da geleceğe dair kötü ihtimalleri varsaymamız bu duygunun eseridir. Hayatta iyimser olmayı polyannacılık adı altında sabıkalı hale getirmişiz. Bazen öğrencilere iyimser olmanın mutlulukta ve başarıdaki rolünü anlatırken çoğu zaman, “Hocam bu söyledikleriniz polyannacılık değil mi?” diye itirazda bulunanlar çıkar. Polyannacılık bir olayın kötü durumunu veya risklerini göz ardı ederek mutlu olma çabasıdır. Oysa iyimserlik sorunların farkında olma, zorlukları görme ama buna rağmen şikayet etmek yerine engelleri aşacak ruhsal gücü hissetmedir. İyimser olmak; kişinin kendine güvenmesi, değişime, farklı bakış açısına açık olması ve sevginin gücüne inanmasıyla ilgilidir ve polyannacıktan farklıdır. İyimserlik; bilgi, kültür ve yetenek gerektirir ve bu zordur. Ama polyannacılık kolayı seçmektir. Kişinin kendini kandırarak zorluklardan kaçma çabasıdır.
Yorum Yazın