1) Dün Sözcü gazetesinde yayınlanan iki yazı beni çok düşündürdü.
Konu Habertürk kanalında yayınlanan İçişleri Bakanı söyleşisiydi.
İki yazar kendi üsluplarıyla programa katılan gazetecileri eleştirmiş.
Emin Çölaşan neredeyse yerden yere vurmuş.
Deniz Zeyrek ise ılımlı bir üslupla eleştirmiş.
Bense farklı bakıyorum.
Önce bir risk analizi yapayım.
Habertürk’te gazetecilerin karşısına çıkmak İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için riskli bir işti...
Hele hele aralarında, dosyalarına hâkim iki muhalif gazetecinin bulunması riski daha da arttırıyordu.
Çıktı...
*
Kübra Par için böyle bir programın moderatörlüğünü yapmak riskliydi...
Yaptı...
*
Medyada muhalif olarak bilinen iki gazeteci İsmail Saymaz ve Merdan Yanardağ için, Habertürk kanalında o programa çıkmak riskliydi.
Çıktılar.
*
Ama bana göre en büyük riski alan iki gazeteci Habertürk çalışanı Mehmet Akif Ersoy ve Veyis Ateş’ti...
Neden derseniz...
Bakan hakkında çok ağır iddialar ortaya atılmıştı ve iktidar kanadı sessizliğe bürünmüştü.
Böyle bir programda 50 milyon kere izlenmiş birinin iddialarına hedef olan bakanın karşısına çıkmak riskliydi...
Bakanı desteklemeye kalksalar, muhalefet tarafından yemedikleri dayak kalmayacaktı.
Bakanı zorda bırakacak soru sorsalar, iktidar kanadından ve trollerden nasıl bir tepki geleceğini kestiremeyeceklerdi.
Yani çok zordu işleri.
Çıktılar.
Peki sonuç?
O ikinci yazıda...
2) OMBUDSMANLIK HİÇ HAZZETMEDİĞİM BİR ŞEY, BUNLAR ŞAHSİ GÖRÜŞÜM
BİR: Bence Emin Çölaşan iki muhalif gazeteciye insafsızlık etmiş.
Deniz Zeyrek’e gelince eleştirilerinin üslubu makul olduğu için ona da sadece “Görüşlerine katılmıyorum” demekle yetineceğim.
İKİ: İsmail Saymaz ve Merdan Yanardağ bence gazetecilik sınırları içinde sorulması gereken soruları sordular.
Soru sorma üslupları saygı sınırları içinde kaldığı için eleştirmek doğru değil.
Bazı gazeteciler soru sormayı kavga etmekle karıştırıyor. Bakanın sözünü kesmeyi, cevap alamayınca boğazına sarılmayı gazetecilik olarak görüyorlar.
İki arkadaşımız bunu yapmadılar.
Bana göre gazeteci olarak yapılması gerekeni yaptılar.
ÜÇ: Ama artık öylesine kutuplaşmış, duygu ve öfkelerin öylesine keskinleşmiş bir ruh halindeyiz ki...
Sosyal medyada, köşelerde ve kendi gazetelerinde bile hiç de hak etmedikleri hakaretlere maruz kaldılar.
3) HABERTÜRK MENSUBU İKİ GAZETECİ HAKKINDAKİ DÜŞÜNCE VE NOTUM
HABERTÜRK’ün iki gazetecisine gelince...
BİR: Bence ikisi de büyük stres altındaydı.
Dediğim gibi bir yandan bakana destek niteliğinde bir yaklaşım sergilemek, bir yandan içlerindeki gazeteciliği dışarı vurmak arasında gidip geldiler.
Ama şahsi görüşümü sorarsanız...
Onlar da yapabileceklerinin sınırını zorlayıp yaptılar.
İKİ: Bu programın çok önemli bir özelliği vardı. 28 Şubat döneminden beri süren bir “akreditasyon zinciri”ni kırdı.
Programın aldığı anormal “share” gösterdi ki...
Siyasetçiler için dengeli bir gazeteci kadrosunun karşısına çıkmak her zaman akredite bir kadronun karşısında oturmaktan daha iyidir.
ÜÇ: Bu program bana Gezi
olayları sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ekrana çıkaran Fatih Altaylı’nın uğradığı eleştiri yağmurunu hatırlattı.
Ben o gün de Altaylı’nın yaptığı işi desteklemiş ve yaptığının doğru olduğunu savunmuştum.
DÖRT: Her şeye rağmen bu program Türk medyası açısından hayırlı olmuştur.
Programa katılan bütün gazeteci arkadaşlarımız üzerine düşeni yapmıştır.
AYNI GÜN BU ÜÇ ULTRA ZENGİNİN SERVETİ NE OLDU
BİRİNCİ GELİŞME: Önceki gün itibarıyla dünyanın en zengin insanı değişti.
Listenin başında Amazon’un sahibi Jeff Bezos vardı.
Forbes dergisinin yayınladığı yeni listeye göre dün itibarıyla bir numaraya Bernard Arnault çıkmış.
Serveti 186.3 milyar doları bulmuş.
*
Kimdir bu Bernard Arnault?
LVMH grubunun CEO’su ve patronu...
Yani Louis Vuitton Moet Hennessy...
Peki ne satar bu adam?
Elindeki markaların ismini verirsem anlarsınız:
Louis Vuitton, Dior, Givenchy, Mark Jacobs, Tag Heuer, De Beers (mücevherci), Fendi...
Dünyanın en önemli konyak markası Hennessy...
En önemli şampanya markalarından Moeat Chandon...
Yani adam bir lüks imparatoru...
*
AYNI GÜN İKİNCİ GELİŞME: Aynı gün bir başka şey daha açıklandı.
Dünyanın iki numaralı lüks devi François Pinault’nun serveti de 27 milyar dolardan 55.1 milyar dolara çıktı...
O da Gucci, ST Laurent ve Alexandre McQueen gibi ultra lüks markaların sahibi.
*
AYNI GÜN ÜÇÜNCÜ GELİŞME: Aynı gün bir başka şey daha açıklandı.
Fransız kozmetik devi Loreal’in sahiplerinin serveti de 40 milyar dolardan 87.8 milyar dolara çıkmış.
PANDEMİDE NE OLDU DA SERVETLERİ BÖYLE KATLANDI
PEKİ ne oldu da, pandemi sırasında bütün ülkelerin orta sınıfları, çalışan sınıfları yoksullaşırken, işsizlik tavan yaparken lüks mal satanlar servetlerine servet katıyor?
Acaba pandemi dediğimiz bu dönem yine zenginlerin işine mi geldi?
Yoksa pandemide varlıklı insanlar bilmediğimiz bir psikolojiye mi büründü?
Mesela “Her an ölebiliriz öyleyse yaşayalım” gibi bir duygu mu...
Gençliğimden beri hayat felsefem haline gelen o söz hâlâ geçerli.
İnsana ait hiçbir şey beni şaşırtmaz...
Pandemide de şaşırtmadı...
GÜNÜN DİZİSİ
BİR FİLMLE TANIDIĞIM HARİKA SİCİLYA ŞEHRİ
DİYORUM ya bir süredir eski İtalyan filmlerine sardırdım...
Biri de “Komiser Montalbano”...
Şehrindeki cinayetleri çözen bir komiserin hikâyesi...
O filmin özellikle jeneriği sayesinde harika bir Sicilya şehrini de tanıdım....
Dizi Sicilya’nın Vigata şehrinde geçiyor...
Yani dizi bir tür CSI Vigata...
Tepelerin üzerine kurulmuş ama aynı zamanda sahili de olan harikulade bir şehir...
Konular da güzel ama ben diziyi daha çok bu şehrin sokakları için izliyorum.
Hele o meydandaki restoran yok mu...
İçimdeki İtalya’yı alevlendirdi.
BUGÜN TRT’DEYİM
İSMAİL Özkan TRT’de büyük ilgi ve saygıyla izlediğim sanatçılardan biri.
Hem söylediği şarkılarla, hem de yaptığı programlarla dikkatimi çekiyor.
Bağırmayan, saygılı bir üslup...
Çok iyi seçilmiş şarkılar ve icralar...
Şimdi bir de “Sanatın İncileri”
diye bir programa başladı.
Tanınmış kişilerin hayatını anlatıyor, onlarla sohbet ediyor ve araya da şarkılar koyuyor.
Çok başarılı bir format.
Program TRT İstanbul Radyosu’nda (TRT Nağme) yayınlanıyor.
Bugün saat 16.05’te yayınlanacak programın konuğu da benim.
Meraklısına duyururum.
BU YOUTUBE YAYINI İSE YAVRU LEYLEĞİ KURTARDI
TÜRKİYE YouTube’dan yapılan yayınlarla sarsılırken, bir başka YouTube yayını bana öyle moral verdi ki...
Geçtiğimiz aylarda Karacabey Belediyesi’nin “Yaren Leylek” için canlı yayına başladığını yazmıştım.
Arada bir izliyorum...
O canlı yayın sayesinde bazı dikkatli izleyiciler, yeni doğan yavrulardan birinin ayağına, annenin yuva malzemesi diye getirdiği plastik torba ve iplerin dolaştığını fark etti.
Bunun üzerine belediye bir kurtarma operasyonu düzenledi ve onu da canlı yayında izledik.
Bravo başkan...
Başkaları Türkiye’yi Narcos dizisi gibi göstermeye çalışırken, sen bütün dünyaya Türkiye’nin güzel yüzünü gösteriyorsun...
Alkışlar sana ve bütün belediye çalışanlarına...
Alkışlar dikkatli izleyicilere...
Alkışlar kurtarma ekibine...
Bizi rahatlattınız...
KATKIDA BULUNANLAR
Sayfa Editörü: Firuzan Demir
Düzeltmen: Metin Usta
Tasarım ve Uygulama: Selma Songül Zengin
Yorum Yazın