Hıncal Uluç

Hıncal Uluç

Mail: jdgklgkd@homail.com

Bir Cumhuriyet Anıtı Tankut Öktem’i ziyaret...

"Yavrum R. Tankut Öktem,
Doğduğun günden, kendini bilip, aklının her şeye ermeğe başladığı güne kadar, senin için tuttuğum bu notları sana 15 yaş hediyesi olarak ver-i yorum. Bu sahifelerde ne zahmetlerle meydana geldiğini okuyacak ve öğreneceksin.
Büyük Gazi'nin kurduğu vatan ve tesis ettiği Cumhuriyet, senden ve senin neslinden kuvvet bekliyor. Sen, şimdi bunu takdir edecek ve anlayacak bir yaştasın. Ben seni, vatanını ve cumhuriyetini seven, temiz kalpli, doğru sözlü, mert bir insan olarak yetiştirmeğe çalıştım. Eğer, çalışarak vatanına lüzumlu bir fert olmağa muvaffak olursan, senin için çektiğim bütün zahmetleri ve meşakkatleri helâl etmiş olacağım.
Annen: Meliha Öktem"

*

Bu satırlar bir Cumhuriyet annesine ait.. Daha hamileliği sırasında doğacak evladına 15'inci yaş günü hediyesini planlamış.. Doğumdan itibaren, o çocuğun günlüğünü tutacak. Her gününü yazacak. Hissedecek, anlayacak ergenliğe ulaşacağı doğum gününde de ona armağan edecek..
O çocuk, yani Tankut Öktem, Türkiye'nin dört bir yanını, alanları ve meydanlarını, önemli yapılarının kapılarını, hatta geçen hafta öyküsünü okudunuz, Kozak'ta ıssız yolda aniden önünüze çıkan Mustafa Kemal Anıtı'nı yapan Tankut Öktem..



Bu ülkede herhangi bir Tankut Öktem anıtının önünden geçmemiş bir insan bulmak sanırım zordur..
Kızı Oylum Öktem, şimdi, babasından gelen soyadının arkasında, kocasından gelen İşözen var. Erhan İşözen.. Şehir mimarı.. Ayfer Başkanım zamanında, o zaman insanların gece girmekten korktukları bir keşhane, gündüzleri ise açık hava tuvaleti diye kullanıldığı için leş koktuğundan yanından bile geçilmeyen Ortaköy Meydanı'nı düzenleyen, tarihi çeşmeyi çıkarıp tertemiz eden ve güvercinlerine kavuşan meydanın ortasına diken, bir yana sahaflar çarşısı, öte yana Ortaköylü kadınların el işlerini sattıkları tezgâhlar kuran, meydan içi dükkânları, kafe, lokanta gibi yeme, içme ve dinlenme yerleri ile sanat galerileri arasında neredeyse eşit paylaştıran bir belediye başkanı ve bir şehir mimarı, Ortaköy'ü turist otobüslerinin mutlak uğradığı, her gün yerli yabancı binlerce turistin gelip gittiği bir güzelliğe çevirdiler.
Her ama her gün öğleden sonra gitmeye, gece yarılarına dek oturmaya başladım. Hayır.. Denize bakan ön kafelere değil, nizamiye gibi girişte duran Ertekin'de..
Gece yarılarına dek.. Benim manzaram deniz değil, insandır bilirsiniz..
Sonra tadı kaçtı. Meyhaneler iyi para yapınca, o galeriler alkole dönüşmeye başladı. Ortaköylü kadınların el işi tezgâhlarının yerini ucuz Çin malları satan çirkinlikler aldı.. Ben de sonunda elimi ayağımı çektim..



Ortaköy'üm eski leşe dönmedi ama, Ayfer Bey'in Ortaköy'ü olmaktan çıktı.
Yusuf Namoğlu bir başka muhteşem proje yaptı. Çarşı içinden başlayarak, Akmerkez'in altına kadar uzanan ve New York'un ünlü Central Park'ına meydan okuyacak güzellikte bir park.. İçinde botanik bahçesi gibi bin çeşit ağaç, bitki, çiçek.. Yokuş yukarı yürüme yolları.. 6 ile 10 kişi alabilecek bir açık hava konser alanı.. Heykeller.. Daha aklınıza ne gelirse..
Ama bu devasa proje Beşiktaş Belediyesi'nin gücünü aştığı için Büyükşehir Belediyesi'nin desteği gerekiyordu. Aldı da önceleri.. Ama Topbaş, başkan seçilince destek kesildi. Gittim. Konuştum.. Kadir Bey, "Bize ait arazileri bırakırız. Başka bir şey yapamayız" dedi ve kaba inşaatı nerdeyse bitmiş o muhteşem proje, tonla da para harcanmışken kaldı.. Park için çizilen o vadi sınırları içinde bugün siteler görüyorum. Geriye ne kaldı, onu da bilmiyorum. Ama Namoğlu hayatta.. Bugünkü Beşiktaş Belediye Başkanı, kendi partisinden, "Her şey çok güzel olacak" diyen İmamoğlu'na, Namoğlu'nu da yanına alıp giderse, sanırım hâlâ yapacak şey bulur, o Central Park'ı, daha ufak boyutta da olsa, Beşiktaş'a, İstanbul'a, dünyaya kazandırırlar..
Amerikalılar, "Wishful thinking" derler.. "Temenni edileni düşünme" gibisinden. Ümidim yok ama, temennim hem de nasıl!.
Tankut Hocamın sergisi derken nereye geldik.. Lafı uzatmada, daldan dala atlamada üstüme yok. Bu da benim ezeli kusurum, ne yapayım..
Beni mesleğe başlatan ve temel gazetecilik bilgilerini, hem de muhabiri olduğu Time Dergisi'nden ve The New York Times'tan alarak bize öğreten M. Ali Ağabeyim (Kışlalı), "Yazılarınızı Avustralya'ya telgraf çekiyormuş gibi yazın" derdi. Bugünün Whatsapp kuşağı telgrafı nereden bilsin. PTT'nin sadece son T'si, telefon ayakta.
O zamanlar acil bir şey yazmamız gerektiğinde birine, bir yere telgraf çekerdik. PTT kelime başı para alırdı. O kelime fiyatı da uzaklığa göre artardı. Yani Sydney en pahalı telgraf çekilen yerdi..
"Fazla tek kelime yazmayın" diyen o temel eğitime bakın.. Bir de bu yazıya..
Neyse.. O muhteşem dost, o otobanda geri gelerek Tankut Hocamın arabasına çarpan ve aslında kendisi anıt adam olan Tankut Hocamın katili olan yaratık, çoktan tahliye edilmiştir bile. Ülkemizde trafikte adam öldürmek en kolay iş.. Cezası bile yok..
Amma.. Eserleri ile ölümsüzleşen Tankut Hocamı öldürmek mümkün değil.. O hep yaşayacak..
"Neden?" diye merak edene ben anlatamam.. Bu hafta sonu, son!. AKM'deki Tankut Öktem sergisi bitiyor çünkü.. Yaşam Boyu Tankut Öktem Sergisi.. Oraya gider, günün teknolojisi ile adeta canlandırılmış gibi duran Tankut Öktem imzalı Cumhuriyet anıtlarına şöyle bir bakarsanız, hem gurur duyarsınız, hem de üzüntü..
"O trafik canavarı katil, en verimli çağında bizden almasaydı, o deha kim bilir daha neler üretirdi"nin üzüntüsü..

*

Tankut Hocamın annesinin, doğacak çocuğunun ilk 15 yılı için bir günlük tutmaya başladığını anlatmıştım, girişte.. Bugünlük bitirirken, o günlüğün ilk sayfasına yazdıklarını da sunuyorum Melihat Öktem Hanım'ın.. Yani Tankut, Oylum ve Pınar'ı doğuran o kutsal annenin..

*

"1940 senesi Eylül ayının 27. Cuma günü, Konya Harası'ndaki evimizde birkaç gün evvel başladığım ve haranın büyük salonunda bulunan yarım kalan "At" tablosunu bitirmeye çalışıyordum. Saat 11'e doğru hafif bir sancı hissettim, hemen yanı başımda bana yardım eden babana söyledim, "Bir şey yoktur, sana öyle geliyordur" dedi. Fakat sancı gittikçe ziyadeleniyordu, evvela geliyor, bir saat mola verdiği halde yeni gelen sancılar yarımşar saat ara ile gelmeğe başladı. Tablo da bitmişti, hemen eben Hayriye'yi çağırttık. Teyzen Nedret, ebeyi alıp geldiği zaman sancılar artık iyice sıklaşmıştı ve sen bir saa t kadar fasıladan sonra kolayca olarak 27.9.940 Cuma günü saat 16.40'ta Konya Harası'ndaki evimizde boynunda kordon olarak doğdun."

*

Geçen hafta bugün, yani cumartesim, pandemiden bu yana ilk defa harikulade geçmişti. Tankut Hocamın AKM'deki muhteşem sergisini kızı Oylum'la gezmek, o günün sabahıydı.
Öğleden sonra Müjdat Gezen Sanat Merkezi'ne, baba-kız oynadıkları "Baba Kız" oyununu izlemeye gittik.
Gece de harika bir film çıktı evde karşıma..
Onlar da yarın artık..
Allah'ın günü milletin sinirini darmadağın eden, umutlarını yitirsin, paniğe kapılsın diye ellerinden gelen her türlü kötülüğü yakıp, ümit ışığı olsun diye bir mum bile yakmayan, yangına adeta körükle gidenlerin yanında, inatla ve ısrarla bu ülkedeki bitmez tükenmez güzellik ve yenilikleri yazmaya devam edeceğim..
Bu vatan bizim!. Bu insan bizim!.
Ve ikisi de eşsiz!. Zehir değil, umut saçalım, ne olur?.

***


FATİH'TEN DERS AL, FATİH HOCAM!..
6 hafta takımın başında olmayacak Fatih Terim, adeta zorla aldığı cezası yüzünden.. Bu demektir ki, kendisine biraz daha vakit ayırmaya vakit bulabilir, eğer Selçuk ve Necati hocaları "Uzaktan kumandalı kuklalar" gibi kullanmaz da onlara biraz yetki verirse..
(Ne iyi niyetli, ne saf düşünüyorum değil mi?.) Ben kendisine vakit ayıracak Fatih Hocam'a sırf ben söylediğim için asla yapmayacağı bir tavsiyede bulunacağım...
Kendine 2 saat ayır. Bir sessiz odaya kapan.. Galatasaray-Marsilya maçını rahat rahat, gerek duyduğunda geri alarak seyret..
O maçta müthiş artıların vardı.. 4 golü getiren.. O artıları bul, altını çiz.. O maçta Galatasaray'ı Süper Lig'in şamar oğlanı yapan hataların da zaman zaman devam etti. 2 go l yemene, 2 mutlak golü Muslera'nın, 2'sini de direklerin kurtarmasına sebep olan..
Bizim skor yazarı medyaya bakma.. Ödleri patlar Marsilya'ya 4 atan, gurup birinciliğini neredeyse garantileyen bir takımı eleştirmeye.. Onları geç.. Kendin eleştir, kendini..
"Topun arkasına çekilmek ve beklemek" diye tarif ettikleri rezil futboldan, yani rakip topu kapt ı mı, müdahale bile etmeden kendi yarı sahanın ortas-ı na, nerdeyse gollük şut mesafesine kadar çekilmekten vazgeçip hücum pres yapmak bir, lig sonuncusu Rize'nin bile yaptığı 3 topla gol pozisyonuna giren hızlı hücumla kontratak yaratmak iki, neymiş, nasılmış, neler kazandırırmış gör..
Sonra nedense ara ara bu oyundan vazgeçip, korkak Fatih'e dönmen, gene topun arkasına geçme oyunu oynaman, bu ülkenin topa en saçma sapan vuran, adeta rakibe pas, asist yapan stoperi Nelsson'u hatta oyundan alman gerekirken ısrarla savunma göbeğinde oynatıp, hücum presin avantajı açıkça görülmüşken, o Nelsson ve gene topa ayakla en kötü vuran kaleci Muslera'nın dahil olduğu o kahrolası üçlü top çevirmeleri boş gözlerle seyretmenin neye ma l olduğunu (Allah'tan olmadı) da gör..
Bir de tabii..
Şu takımı Allah Lillah aşkına kişisel nefretlerinle değil, Galatasaray için yönet..
Ömer ve Alpaslan, eğer dünkü iki en kötü oyuncu Nelsson ve Van Aanholt'un yerine bile oynamazsa, niye Galatasaray'dalar..
Milli Takım'ın en büyük silahı olacak bu iki adamı, Alman hoca görmedi ki, nerden bilsin.. Sen de kişise l nefretinden oynatmıyorsun. 8+3 olmasa ötekiler hep yabancıların ceza almasını ya da sakatlanmasını bekleyecek..
Şu Türk nefretinden de vazgeç artık.. 2016'da Milli Takım'ı sen yaktın, Türk çocukları değil. Bunu kafana sok..

*

"Sergen'le olmaz.. Ollllmaaaazzzzz!.."
Geçen sene Fatih Terim şampiyonluğu pırlanta işlemeli altın tepside sundu, Sergen'e de kabul etmek düştü diye, Beşiktaş seyircisi Sergenci.. Bu sene takke düştü, kel göründü ama, bu defa da başkan sıkıntısı var , Beşiktaş'ta..
Seyirci yuhalamadan, sahaya inmeden elini süremez..
Ajax önünde futbolun F'sini oynayamadı Sergen'in takımı.. Peki Beşiktaş ne oynadı?. Mağlubiyetin bir numaralı sorumlusu, hayatının en kötü futbolunu oynayan, eşek yükü ile gol kaçırıp top ezen Larin'i, sırtı dönük santrfor oynayacak sonuncu adamı ısrarla oyunda ve ortada tutmak, Beşiktaş koçluğu ise, ben gidip Brezilya'ya teknik direktör olurum. Beş kişi değiştirdi, babasının oğlu herhalde, Larin'e dokunmadı mesela..
Adını UEFA'ya bildirme zahmetine bile girmediğin Güven'i aradın mı, aramadın mı, doğru söyle..
Güven'in suçu ne?. Şenol Güneş'in keşfettiği gençlerden oluşu.. Satabildiklerini sattın. Satmadıklarını da kenara attın, takımı kendi seçip aldığın süprüntülerle dondurdun.. Hadi şimdi iftihar et..

*

Vitor Pereira aklı başında ne yaptığını bilen tek hocaydı. Ama Ali Koç'un pazar küfesi doldurur gibi aldığı 52 transfer arasından, kendi sistemine uygun adam ararken Fener medyası ve savunmacı korkaklar tarafından yerden yere vuruldu.
Galatasaray galibiyeti bile Başkan Ali Koç'un müdahalesine yazıldı. Eee.. Adamın arkasında Koç Holding var.. Fener medyası da övmek için bahane arıyor..
Ali Koç bu defa Atina'daydı.. Niye o aptal yenilgi Koç'a yazılmadı bu defa..
Bu Pereira'dan, bu medyayla artık zor hayır gelir.. Göndermek çare mi?. 7 defa gönderdi Fener.. Oldu mu?.
Çare, Ali Koç'un gitmesi.. Ama Fener medyasının maçası sıkar mı "Bırak Ali Koç" demeye..

*

Avrupa maçlarının en rezili, Başkan Burak Elmas'ın sert eleştirilerine kafa tutarcasına hâlâ sahaya her şey atan Galatasaray seyircisiydi. Eski Ali Sami Yen seyircisi Mecidiyeköy'de kaldı.. Bunlar, söverek, ıslıklayarak kendilerini tatmine geliyorlar.. Bir de sahaya atacak çakmak, su şişesi ve bozuk paraları ceplerine doldurarak..
Galatasaray, rakip ıslıklanırken coşar mı, gerzekler?. Size ne rakipten.. Adamları ıslıklayıp adrenalin yüklüyor, doping yapıyorsunuz rakibe haberiniz yok.
Bu sahalar, sadece ve sadece Galatasaray'a özel "Re Re Re.. Ra.. Ra..Ra"ları unutalı yıllar oldu.. O sahaya şişe ve çakmak atan hainler yüzünden sahanız gene kapanacak, umurunuzda değil. Sövünce, atınca boşalıyorsunuz, önemli olan o..
Size doktor lazım..
Bir de tabii.. 280 tane güvenlik kamerası stadı tararken, "Görev yapacak bir 6222 Özel Savcısı.."
Hey Özel Savcım!. Hem de bir Avrupa maçında Al i Sami Yen'de olman gerekmez miydi?. Ya da ekrandan izlemen?. Ya da güvenlik kameraları kayıtlarını izleyip beş on kişiye dava açman?.
Bu kentte Vali, bu kentte Emniyet Müdürü, bu ken-t te 6222 savcısı olsa, bu olaylar hemen her önemli maçta , bu kadar korkusuz, bu kadar fütursuz devam eder miydi?.

***


TEBESSÜM
Küçük sivrisinek ilk uçuşu için yuvadan ayrıldı. Akşam döndüğünde annesi sordu..
"İlk uçuşun nasıl geçti?."
"Harika" dedi küçük sivrisinek.. "Herkes beni alkışladı.."

***


SEVDİĞİM LAFLAR
"Felaketi getiren, iyi kapatılmamış mahzen ya da kapı değil, gem vurulmamış ağızdır."
Euripides (Teşekkürler Venüs)

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar