Kim önde, kim geride, hangi ülke, hangi yarışmacı hiç ilgilendirmiyor beni... Sporla, yarışmaların sportif yönüyle ilgim yok!.. Ama geçen sonbahardan beri, nasıl heyecanla açıyorum televizyonu, nasıl keyifle oturuyorum karşısına, inanılmaz! Daha önce de yazmıştım, yine yazıyorum.
Doğa, tarih, mimari, yaşam... Ekrandan izlemek bile huzur ve mutluluk kaynağı... Yol kenarındaki o küçük, tertemiz, bakımlı, iddiasız köyler, kasabalar, tarlalar, bahçeler, çiçekler, yeşilin her tonuyla ormanlar, dağlar, ırmaklar, denizler... Şatolar, yüzlerce yıllık kiliseler, Sezar'dan Napolyon'a, günümüze, tarihten kalan izler...
Pandemi nedeniyle tiryakisi olduğum bisiklet turları... Hele de İtalya ve Fransa... Son günlerde her gün öğleden sonra oralardayım. Tadına doyum olmayan bir doğa ve kültür zenginliğinde kilometrelerce yolculuk...
Üstelik, görüntülenen tüm ayrıntıları ekran gerisindeki iki keyifli sunucudan dinleyerek...
Geçtiğimiz nisan ayında benzer turlar bizdeydi. Hem de nasıl rotalarla... Sadece Anadolu'nun değil, dünya tarihinin paha biçilmez yörelerini kapsayan, Akdeniz ve Ege'nin cennet kıyılarında bir hafta süren turlar...
Milyonlarca kişinin merakla izleyeceği söylenen uluslararası yarışma...
Ama sekiz bölüm, ana caddelerde(!) tarihe ve kültüre kısacık sapmalar bile yapılmadan, sessiz sedasız, meraksız, heyecansız bitti.
Ne tarih, ne doğa.. Ne görüntü... Ve ne büyük hayal kırıklığı...
Ne yazık!..
*
Bu satırlar benim değil.. Ben bildim bileli sporla tek ilgisi, üstelik iki ağabeyi de spor yazarı olan kız kardeşim Serpil'in sporla tek ilgisi, lisedeyken katıldığı 19 Mayıs gösterileriydi.. Son zamanlarda bisiklet turlarına merak sardı. Sadece İtalya, Fransa, İspanya gibi dünyaca ünlü turları değil, televizyondan yayınlanan en küçük turları, hatta şehirlerarası yarışları bile izliyor..
İkide bir de bana mesaj atıyor, izledikleriyle ilgili..
"Mesaj atma, yaz" dedim.. Çünkü söyledikleri sadece doğru değil, oldukça da önemli..
Hele, eloğlunun yaptığı turlarla bizimkini karşılaştırdığı son bölüm..
Bisiklet Federasyonu Başkanı değil sadece, Gençlik ve Spor Genel Müdürü, Spor Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı, bizim tura adını veren Cumhurbaşkanlığı'nın sorumlusu, o satırları mutlak okumalı ve hepsi anlamalı, "Bir tur niye yapılır?." Anadolu, insanlık tarihinin başladığı yerdir, Göbeklitepe'den başlayarak..
Hattiler, Hititler.. Sümerler..
Akadlar.. Ortaya çıkan anıtlar, yerleşim yerleri..
Sonra Anadolu Antik Devletleri.. Antik Yunan eserleri.. Sonra Türkler..
Anadolu Selçukluları.. Türk Beylikleri.. Osmanlılar..
Bu dünyada tarih varsa, en büyüklerinden, en zenginlerinden biri Anadolu'dadır kalıntılarıyla.. Binlerce kişilik antik tiyatrolar, dağların tepelerinde yapılmış kaleler, stadyumlara dek..
Peki doğa?. İzmir'den İskenderun'a kadar dünya güzeli sahil. Dünyanın yazı geçirmek için geldiği sahil..
Ve ordan içeri girdiğinizde, akıllara seza doğal güzellikler..
Kanyonlar, çağlayanlar, rafting ve yürüyüş sporu yolları..
Olimpiyat ateşi Yunanistan'da mercekle yakılır, dört senede bir. Oysa Antalya Olimpos'ta ateş binlerce yıldır, devamlı yanar. Kendiliğinden. Doğal..
El oğlu "Tur"u memleketini tanıtmak, seyredende oraya koşma arzusu uyandırmak için yapar.
Biz..
"Bir an önce bitsin" diye..
Alanya-Antalya etabı, otobanda koşuldu iyi mi?.
Ne denizi, kıyıları, o muhteşem Türk Rivierasını gördü insanlar, ne de kara tarafındaki muhteşem antik ve hâlâ yaşayan muhteşem tarihi..
Aspendos.. Perge..
Silyon.. Kadir Dursun kardeşimin Cumhurbaşkanlığı Senfoni'yle birlikte bizleri de götürdüğü o dağların arasındaki Arikanda tiyatrosuna virajlarla çıkan harika köy yolundan geçmez miydi etap.. Fenike'den içeri gir orda..
Fenike demişken.. Kayaköy var orda.. Lozan'da mübadele maddesi ile köyü boşaltıp gitti Rum kardeşlerimiz.
Civar köylerle öyle iyi ilişkileri vardı ki, gittim, dinledim, yazdım.. Dini bayramlarını birlikte kutlayacak kadar yakın dostlardı onlar. Hiçbir Türk onlardan boşalan eve gitmedi. 100 yıldır bomboş Kayaköy..
Gittim, gezdim..
Bir özlem, bir hasret, bir gözyaşı anıtı.. Ordan geçmez mi bir etap?.
Hatay!. Hıristiyan dünyasının ilk kilisesi orda..
Türkiye'deki tek Ermeni köyü orda.. Kuran'da uzun uzun yazıyor. Hazreti Musa ile Hızır Aleyhisselam'ın yürüdükleri tarihi yol orda..
Ölümsüzlük Suyu ve Ölümsüz Ağaç orda.. Daha neler neler orda..
Yahu Cumhurbaşkanlığı Türkiye Turu, öyle baştan savma, öyle laf ola beri gele otobanlarda, beşinci sınıf bisikletçilerle mi koşulur?.
Yaz günleri dünya spor kanalları yayınlayacak şey arıyorlar.. Türkiye Turu'nu dünya izler.. Dünya, Türkiye'yi tanır..
Bu fırsat kaçar mı?. Bu fırsat böyle ziyan edilir mi?.
Bu soruyu çok sık sorar oldum..
Bu ülkenin, bu cennet vatanın sahibi yok mu?.
Tanrı'nın en özene bezene yarattığı ve bize bağışladığı doğanın, iklimin değerini anlayacak, "İnsanlık Tarihi" denecek her şeye sahip Anadolu hazinesini dünyaya seyrettirecek bir kafa bu ülkede çıkmayacak mı?.
Turu, dünyanın artık en geri ülkelerinde bile olan otobanda koştur, hiçbir yerde benzeri olmayan doğal güzellikler, tarihsel hazineyi kıskanç kocalar gibi sakla..
Bu mudur turculuk, kıt zekâlar?. Oturun bir Fransa, İtalya ve İspanya Turu'nu izleyin de, "Etaplar nasıl seçilir, nasıl çizilir" kalın kafanıza dank etsin!.
Ya da, hayatında bisiklet sporunu geçin, bisiklete binmemiş Serpil'i çağırıp "Size Türkiye Turu'nu nasıl izletiriz" diye sorun bakalım, ne diyecek!.
***
BİR DÜĞÜN VE BİR...
Valla ne derseniz deyin, doğmasında bir ölçüde katkım var, Yasemin Yılmaz'ın.. O zaman düğününü yazmam lazım..
Ercan Arıklı, beni Erkekçe dergisini çıkarmak üzere İstanbul'a davet ettiğinde, kafamda derginin modeli de hazırdı, kadrosu da.. Nasıl olmasın.. 1960'ta kafama koymuştum böyle bir dergiyi. 20 senedir de hazırlanıyordum biri "Gel yap" derse diye..
Ercan (Arıklı) "Gel" dediğinde bir eksik vardı. Askerdeki Mehmet Yılmaz. O yardımcım olacaktı. Kışlalı okulundan birlikte mezun olduğumuzdan ayni dili konuşuyorduk çünkü.
Biz 150 binlere vururken, Mehmet tezkere aldı geldi. Hemen o gün de, Divan Yolu'ndaki ofiste işe başladı. Akşam çıktık. Ali (Kocatepe-Yazı İşleri Müdürümüz) ile ben ayni evde kalıyoruz. Mehmet "Ben ev tuttum ama eski kiracı üç gün sonra boşaltacak. Şurda bir otelde kalayım" dedi.
"Ulan üç gün için otele mi gidilir, gel bizde kal" dedik.
Geldi, üç kaldı.. Gün değil.. Yıl.. Harika üç yıl..
Nasıl eğlenirdik. Ali'yle de Mehmet'e takılırdık.. "Üç gün bitemedi gitti" diye.. Sonra Mehmet kız arkadaş buldu. Bizimle tanıştırdı. Bayıldık.. Ali'yle konuştuk.. Yani Mehmet'in yanında, onunla gırgır geçmek için konuştuk, duysun diye..
"Oğlum Ali, bunları evlendirmezsek kurtulamayız.." Her akşam gene bizim evde buluşuyorlar. Mehmet birdi, şimdi iki oldular..
Sonunda Ortaköy'de minik bir ev buldular.
Evlendiler. Nikâh, düğün. Sonrası onlar Ortaköy'e..
Bizim Oyak Sitesi'ndeki eve..
Tam Ali ile yemeğe oturuyoruz. Kapı çaldı.. Açtık kapıda yeni gelin ile damat..
"Ortaköy'de bize yalnızlık çöktü. Bu evi özlemişiz, kalktık geldik" demezler mi?.
İşte Yasemin o evlilikten doğan güzel kız.. Ali Can Sepet ile Hilton'un bahçesinde evlendi işte..
Onlar birbirlerine sarıldılar. Ben anne Işıl'a ve baba Mehmet Yılmaz'a..
*
Düğün ve cenaze nedense çok sık bir araya gelir.. Film adı olurlar.. Orkestra adı olurlar..
Düğüne gittim. Döndüm.. Telefon.. Alex arıyor..
İskender Aruoba.. Biz Alex deriz. Ankara'da komşuyduk ama, babalarımız yakın arkadaştı. Anneleri Muazzez Teyze de biz Uluç kardeşleri kendi dört çocuğundan ayırmazdı.
Mehmet Yılmaz ve Kurthan Hoca, Playmen'i çıkarmak üzere Erkekçe'den ayrılınca, derginin hemen tüm yükünü çeken Kurthan Hoca'nın yerini o zaman bir başka Mülkiyeli Hoca, Çelik almıştı.. O da Kışlalı okulundan tabii..
Alex "Kötü haberim var" dedi.. "Çelik'i kaybettik.."
"Uzun zamandır hastaydı" dedi, Alex.. Sesinde "Kurtuldu aslında" havası sezdim hafiften. Üstelemedim..
Işıklar üzerinden eksik olmasın, Çelik Kardeş!. Kurthan'a selam söylemeyi unutma..
***
ŞAKA!..
Öcal Ağbim cumartesi yazılarına minik bir köşe ekler, "Şaka" diye.. Ben de başlık bulamadım, ondan ödünç aldım bugünlük.
*
Ekonomi en sevmediğim konulardandır. O sayfaları genelde hızlı geçerim ama geçenlerde takıldım..
Koç Holding, son iki senede hızlı bir gelişme göstermiş.. İlk 10'da, 7'nci iken, üç basamak yükselmiş ve 4. olmuş..
Son zamanlarda Koç'ta önemli ne oldu, diye düşündüm ve buldum.
Holding 2. Başkanı Ali Koç, Fenerbahçe'ye Başkan oldu ve vaktini holdinge değil, kulübe ayırmaya başladı.
Fener'in hali meydanda..
Yani!..
***
KARTAL TİBET!..
Ne Karaoğlan, ne Tarkan, ne de Yeşilçam melodramlarının yakışıklı yıldızıydı Kartal Tibet.. Ne de o gişe rekorları kıran komedilerin yönetmeni..
Kartal deyince aklıma hep "Caligula" geldi..
Minnacık Meydan Sahnesi'nde canlandırdığı Caligula..
Konservatuvarı bitirir bitirmez, Ankara Devlet Tiyatrosu kapmıştı Kartal'ı. Tiyatro'nun baş rejisörlerinden Mahir Canova da, bu gencecik adama başrol vermişti.
Caligula'yı oynayacaktı. Oynadı da.. Öyle oynadı, öyle oynattı ki Ankara'yı, Mahir Canova ve Kartal başta, bir de esas Köroğlu'lar tabii.. Mediha ve Çetin, ayrılıp özel bir tiyatro kurdular, Sıhhiye'de bir apartman dairesinde.. Ve Caligula ile başladılar..
Minnacık yuvarlak bir döner sahne ve etrafında artık 100 mü, 150 kişi mi alır, o kadarcık da seyirci alanı..
Kaç defa oynadı bilmem..
Ben kaç defa gittim, hatırlamıyorum..
Caligula'nın o müthiş tiradını Albert Camus, nasıl yazmış, Kartal nasıl oynuyordu hâlâ gözlerimin önünde.. Ağız dolusu haykırıyordu Kartal..
Hani "Ağzından tükürükler fışkırarak" derler ya.. Benzetme değil..
Aynen öyle.. Kuru ağızla o tirad haykırılmaz zaten. Benim yerim en ön. Kartal 50 santim ötemde, tepeme dikilmiş haykırıyor..
Anlıyorsunuz değil mi halimi..
Ama böyle bir coşkuyu, bu kadar yakından izlemenin keyfi..
Umurumda mı?.
M. Ali Erbil'i nasıl kaptıysa tiyatrodan İstanbul, Kartal'ı da öyle götürdüler..
Kapısının önünde kolejli kızların imza almak için sıraya girdikleri Kartal'ı da kaptı İstanbul..
Fatih İstanbul'u fethetti..
İstanbul hepimizi..
Hayatın ışıklar içinde geçti Kartal!. Işıklar içinde yat!.
***
TEBESSÜM
Küçük Can, babasına sordu..
"Bazı Afrika kabilelerinde erkekler, karılarını evlenene kadar tanımazlarmış. Böyle şey olur mu baba?."
"Olur evlat" dedi, babası.. "Üstelik sadece Afrika kabilelerinde değil, dünyanın her yerinde öyle olur."
***
SEVDİĞİM LAFLAR
"Vücudun senden izin almaksızın yaşlanır. Ruhun ise sen izin vermedikçe yaşlanmaz."
Kızılderili atasözü (Teşekkürler, Dr. Erdoğan Karatay)
Yorum Yazın