Marquez’in “Yüzyıllık Yalnızlık” romanında Bir Albay Buendia karakteri var. Albay Buendia hayatın inişlerinden çıkışlarından yorulmuş ve artık bir köşeye çekilerek her sabah ortaya döktüğü gümüş balıkları yeniden yapmaya çalışmaktadır. Günler birbirinin fotokopisi gibi her gün aynı şeyler tekrarlanmaktadır. Bir gün yanındakilere “bugün günlerden ne” diye sorar. “Salı” diye cevap verirler. Albay “dünün bugünden bugününün yarından ne farkı var? Hiçbir farkı yok. O zaman her gün salıdır. Dün de Salı’ydı bugün de Salı yarın da Salı” diye karşılık verir.
Her gün facebook’un anılar kısmına bakıyorum. Daha önce yazdığım yazılar sanki bugün yazmışım gibi geliyor. Romandaki albayın her güne Salı demesi gibi. Her gün aynı şeyleri yaşıyorsak, kısır döngünün içindeyiz demektir. Her gün aynı şeyleri konuşuyorsak ilerlemiyoruz demektir. Her gün aynı dertleri yaşıyorsak derdin girdabına düşmüşüz çözümsüz bir şekilde dönüyoruz demektir. Her günümüz aynıysa bizde biraz aptallık biraz şapşallık var demektir.
Bir zamanlar “BEN BENİ BİLDİM BİLELİ...” diye yazmışım ve sıralamışım.
Ülkemiz sürekli hassas bir dönemden geçer.
**
Hep mağdur olanlar, “Hukuk herkese lazım” der.
**
Yeni suçlulara münhal kadro açabilmek için “kader kurbanlarına af” gündeme gelir.
**
Bir “derin devlet”imiz vardır, hikmetinden sual olunmaz ve ne kadar derindir bilinmez.
**
Devletimizin hoşuna gidecek fikirleri taşımak ve söylemek kaydıyla tam bir düşünce ve ifade özgürlüğümüz vardır.
**
İktidar sarhoşluğu caizdir, her yetkiyi haizdir
**
Dertlerimizin süreğenliği konusunda istikrarlı bir yapımız vardır.
**
Düzen omurgalı insanı hazmedemez. Hep eğilip bükülen, sökülüp takılan, portatif naylon tipli kişiler üretir.
**
“Helal kazanç ile yağlı pilav yenmez” “Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar” atasözleriyle haramı ve yalanı cazip hale getirir, sonra da doğruluk dürüstlük menkibelerini masal gibi dinleriz.
**
Kervanın yolda düzüldüğüne inanılır, plansızlık marifetmiş gibi algılanır.
**
Bala yapışıp ölen sinek gibi koltuğa yapışıp kalmak hayat memat meselesi görülür.
**
Siyasetçilerimiz lafla peynir gemisini yürütür, biz alkışlarımızla onaylarız.
**
Siyaset dünyamızda istifa ve özür dilemek bir erdem değil, bir yenilgi olarak algılanır.
**
“Mahkemede dayın olsun” deyimiyle hukuk kültürüne değil, ahbap çavuş kültürüne önem veririz.
**
“Ezberci eğitim kötüdür” sözü ezberlenir ama ötesine geçilmez.
**
“Paranın dini imanı olmaz” deriz. Ama parayı din ve iman gibi kutsarız.
Artık her günü yeni bir gün olarak görüp yeni umutlar yeni hamlelerle yeni bir hayat inşa etmemiz gerek. Bir kırılma noktası bulmamız gerek. Siyasetçiler kavga ve kısır döngüyü hayat tarzı haline getirmişler, bundan besleniyor ve saltanatlarını böyle devam ettiriyorlar. Ama toplum olarak bu oyunu bozmak her günü “Salı” olmaktan kurtarmamız gerek. Şunu unutmamamız gerekir. Sürekli bizi kurtaracak bir kahraman bekliyoruz. Oysa beklediğimiz o kahraman hiç gelmeyecektir. Çünkü beklediğimiz asıl kurtarıcı bizzat kendimiziz.
Yorum Yazın