Yaşadığımız coğrafya deprem bölgesi...
Yaşadığımız da ne ilk ne de son deprem...
Bizi öldüren de deprem değil, ellerimizle yaptığımız “beton mezar”lar!
*
Sel basar ağlaşırız, fırtına çıkar ağlaşırız...
Heyelan olur ağlaşırız!
Ormanlarımız yanar ağlaşırız...
Sanki Tanrı bu cennet vatanı “ağlaşmak” için bize yurt etmiş!
Oysa bu âlem insan olan Hz. Muhammed yüzü suyu hürmetine yaratılmıştır...
“İnsan” ise nankör ve vefasız...
Hırs ve benlik duygusu asırlardır yiyip bitirir insanı ve dünyayı...
“Nefis” dediğiniz illet, insanı kendi hücresinde esir almıştır...
Yoksa müteahhit denen adam, üç kuruşluk demir ve çimento için bizzat “insan”ı betona gömer miydi?
Bizzat kendi eliyle insanı dere yatağında ölüme mahkûm eder miydi?
Yoksa bile bile tonlarca toprağın altına gömer miydi?
*
Çektiğimiz, nefsimiz belâsına, daha çok kazanma hırsı belâsınadır!
Açlığımız bile, sadece paranın tatlı yüzü belâsına tarlalarımızı otellere terk edişimizdendir!
“Para” dediğin şey ise biz Türklerin akıl, inanç ve irade dışında zor kontrol edebildiği nesnedir!
Otele, lüks bloklara, rezidanslara dönüşmüş verimli tarım arazilerinin “intikamı”dır olan biten...
Anadolu'da her para ve tarla becayişinin sonu, bir araba, bir iki daire, cafcaflı birkaç gece hayatı ve neticede sattığınız tarlada kurulu otelde “güvenlikçi” olmaktır!
Bakın Bodrum'a, bakın Marmaris, Fethiye ve Antalya'ya...
*
Bu ülke toprağına, ormanına, ağacına, kurduna kuşuna, tohumuna, endemik bitkilerine sahip çıkmak zorundadır...
Siyasî rant uğruna imara açılan tarım arazilerinin vebali belediyelerdedir...
Hazine arazilerini, eş-dost zenginliği için peşkeş çeken hükümetlerdedir...
Bu toprakların her parçası şehit kanıyla sulanmıştır; bedelini ödeyemezsiniz...
Âhı yakanızdan düşmez!
Her milimetre karesi için titremeliyiz!
Yakın bir zamanda “açlıkla” sınanacak insanlık...
“Yiyecek, su ve enerji savaşları” kapıda...
Köyümüze dönmek, üretmek, su kaynaklarımıza ve toprağımıza sahip çıkmak mecburiyetindeyiz...
Derelerimize, çaylarımıza, ırmaklarımıza, göllerimize, yer altı sularımıza egemen olmalıyız...
“Deprem bölgesi” Türkiye’de, depremle yaşamayı öğrenmeliyiz...
Ama nefsimizi yenerek...
Yoksa elimizle yaptığımız “beton mezarlar” sonumuzu getirecek!
Veya bir dostumun dediği gibi:
“Aç köpekleri doyurabilseydik, bugün köpekleri gönderin, ben kedi sesi çıkarayım” diye betonun altında evlat arar mıydık?
Yorum Yazın