Bu söz Mustafa Kemal'e ait…
“Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlâklısını severim" diyor ve bence de çok doğru söylüyor.
Demek ki iyi sporcu olmanın, şampiyon olmanın yanında “ahlaklı” da olacaksınız. Bu ahlak Türk İslam ahlakı olmalıdır.
Devletimizin kurucu genel başkanı, ilk Cumhurbaşkanı...
Gazi... Bir Osmanlı Paşası…
Aynı zamanda siyasetçi... Bu yönüyle artıları/eksileri olmak zorunda...
Dönemin şartları içinde değerlendirmek gerekse de "dönemin kendisini" sağlıklı şartlar içinde değerlendiremiyoruz…
Yaptıkları her hatada “baklava dilimli süveter” giyerek kendilerini Atatürkçü zannettirenler…
Mustafa Kemal’i her şeyden evvel “Atatürkçü geçinenlerin elinden” kurtarmak elzemdir ki son dönemde bu hususta önemli gelişmeler olduğunu görüyorum.
Abdülhamid Han/Mustafa Kemal Atatürk tartışmasına girilmesi “yaralamaktan” başka işe yaramıyor.
İyisiyle kötüsüyle hepsi bizim… Varsa bir eleştiri “hakaret etmeden” yapılabilir. Ama bu işi “tarih ve dönem” ışığında ve özellikle belgelerle yapmak daha faydalı olur.
Tarihi şahsiyetlerimizi, devlet yöneticilerimizi “hain” cenderesine almadan değerlendirmek elzemdir, aksi takdirde “kısır bir savaş” dışında elde bir şey kalmıyor.
Millî Voleybol Takımı üzerinden gereksiz tartışmanın içine girdik.
“Gereksiz” derken tartışmanın kendisini değil, bu tartışmaya sebep olanları kastediyorum.
Ebrar Karakurt isimli şahsın "şahsi özellikleri" üzerinden mütedeyyin kesimlere saldıran alçaklar var!
Mesele bu şahsın yaşantısı, beğenileri falan değil; onun ve benzerlerinin üzerinden topluma “zoraki kabul edeceksiniz” dayatması yapılması!
Sportif başarılar tebrik edilir, hele de millî takım ise hep beraber alkışlamak elzemdir.
Ancak başarıyı alkışlamak demek "şahısların her yönünü" alkışlamak değildir.
Başarıyı alkışlamak demek, voleybol federasyonlarının “tek-tipçi” ve “dayatmacı” anlayışını alkışlamak değildir!
Futbolda, basketbolda, halterde, yüzmede başarı gösterilirse bu başarı alkışlanır. Ancak bir sporcu bu başarıyı gece kulüplerinde kutluyorsa bunu da alkışlamak zorunda değiliz!
Öyle kutlamak kendi bileceği iş; ancak ben bunu tasvip etmek zorunda değilim!
"KILIK KIYAFET DAYATMASI"
Bu konu çok hassas ve çarpıtmaya müsait; çarpıtmak için fırsat kollayanları şimdiden görüyorum.
Bu sebeple mevzuyu sonuna dek okuyunuz, alıntılayan olursa da “cımbızla çekerek” değil tamamını alıntılasın!
Ulusal ve uluslararası müsabakalarda bir “tek-tipçi anlayış” var.
Her yerde “özgürlük, seçim hakkı” gibi naralar atanlar sıra spor müsabakalarına gelince "illa şunu giyeceksin" dayatması yapıyor.
Bu konuda “en azından birkaç seçenek” olması gerekmiyor mu?
İnsanların seçme hakkına saygı duymak gerekmiyor mu?
İsteyen kısa, isteyen uzun kıyafet giyse ve sporculara seçenek sunulsa daha eşitlikçi, özgürlükçü olunmaz mı?
Aman efendim şeriatı mı getireceksiniz?
En büyük yobazlığı yapanlar da ne hikmetse “Özgürlüüük” diye bağırıp “sadece kendisi için özgürlük isteyenler” oluyor!
Tek-tipçi kıyafet olması adalet ve eşitlik oluyor; ama insanlara seçenek sunulması ve isteyenin özgürce bunu seçmesi şeriat mı oluyor?
Esas şeriatçı olanlar işte bu tek-tipçi ve dayatmacı zihniyet?
Kendi şeriatlarını dayatıyorlar!
Herkesin kendileri gibi yaşamasını istiyorlar!
Bu müsabakaları düzenleyen yetkililerin insan hak ve özgürlüklerine uygun düzenlemeler yapması elzemdir.
Bu bir insani hak ve özgürlük talebidir!
Eğer eşitlikçi iseniz “herkesin tercihine uygun birkaç seçenek” sunmak zorundasınız!
Peki, daha ilerisini ister miyiz?
"Recep Tayyip Erdoğan iktidara gelirse bir daha konser veremeyiz" diyenler de vardı. Şimdi konserden konsere koşuyorlar, paraya para katıyorlar!
Daha fazlası nedir? Herkesi bizim gibi olmaya zorlamak mı?
Zaten itirazımız buna!
Herkes birbirine benzemek zorunda değil!
SON SÖZ: Bir insan kendisine “Çağdaşım, modernim” demez. Eğer bunu diyorsa muhakkak kafasının içindeki örümcek ağlarını belli etmemeye çalışıyordur.
Yorum Yazın