Benim çocukluğumda herkes Tommiks, Teksas, Zagor, Kızılmaske, Süpermen ya da Malkoçoğlu olmak isterdi. Benim idolüm ise Neil Armstrong'tu. 6 yaşında, onun Ay'a ilk ayak basışını siyah-beyaz ekranda izlerken, idolümü çoktan belirlemiştim. Büyüyünce ya Neil Armstrong olacaktım ya da ta Ay'daki görüntüleri evlerimize taşıyan bu "televizyon" adındaki sihirbazın çırağı. Birincisi mümkün olmayınca, ikincisini gerçekleştirdim.
Belki de astronot olamamamın nedeni, önümde "yerli ve milli" bir örnek olmamasıydı. Ama şimdiki çocukların ve gençlerin önünde her yönüyle örnek alabilecekleri bir kahraman var: Selçuk Bayraktar...
Genç yaşına rağmen bunca hayali nasıl olup da o kısacık yaşamına sığdırdığına inanmakta güçlük çekiyorum. Şimdilerde onun deha ve azminin ürünü İHA'lar, SİHA'lar, Bayraktar'lar, Kızıl Elma'lar dünyaya parmak ısırtıyor. Pek çoğu gerçek çatışmalarda rüştünü ispat edip, dünyayı peşine takmayı başardı. Bu arada merhum babası Özdemir Bayraktar ve her projesine baba şefkati ile yaklaşıp destek veren, yerinde inceleyip, gün be gün yakından takip eden Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katkıları da unutulmamalı.
Bizim kahramanımızın pelerini yok belki ama uçmak için de pelerine ihtiyacı yok zaten. Selçuk Bayraktar'ın bu muazzam hikayesi bir animasyon diziye dönüştürülse ve ekranda çocuklarımıza rehberlik etse nasıl olur diye düşünmeden de edemiyorum doğrusu.
Milleti bölen sokak röportajları
Sosyal medyada bir süredir bir "sokak röporajları" furyası yaşanıyor ki, aman aman... Kimsenin sesini duyurmasına karşı değilim tabii ki. Özellikle sokağın nabzının tutulmasının son derece önemli olduğuna inanırım. Bu köşede cumartesi günlerini tamamen okur mektuplarına ayırmam da bu yüzdendir.
Gelin görün ki, sokak röportajlarının bir çoğunun samimi ya da gerçek olduğuna inanmıyorum. Zaten çoğunluğu da tamamen tık almak, takipçi kazanmak adına yapılan mizansenler. Ancak bu durumun son derece tehlikeli bir yanı da var. Özellikle sosyal ve siyasi konularda kışkırtan, provoke eden sorularla kutuplaşmalar körükleniyor, sosyal barış riske sokuluyor. İçlerinde halkı isyana teşvik eden, devletin resmi makam ve mevkilerine açıkça hakaret içeren soru ve cevaplarla karşılaşıyorum.
Memleketin yangınlarına benzin değil, su lazım. Şu maksatlı sokak röportajlarına bir çeki düzen verme zamanı geldi de geçiyor bile...
Bize 'Altın Günaydın' şart oldu!
Yine enfes bir mekan, yine şahane bir organizasyon ve yine ünlü akını... Günaydın'ın geleneksel yılbaşı balosu bir kez daha herkese parmak ısırttı. Başta Sinan Özedincik ve Yusuf İzel kardeşlerim olmak üzere bu görkemli geceye emek veren herkese helal olsun...
Günaydın artık sadece magazine değil, ülkenin genel gündemine de yön veren haber ve yorumlarıyla adeta ikinci bir Sabah gazetesi olarak okurlarıyla buluşuyor. Hem çok okunuyor hem de her bir satırının etkisi büyük oluyor. Bunun karşılığında da sadece okurundan değil, şov dünyasından da büyük bir sevgi ve saygı görüyor. Önceki gece Türkiye'nin en ünlülerinin akın akın geceye koşması da bu güven ve saygının eseriydi. Bence artık bu saygınlığın bir ödül gecesine dönüşmesi şart oldu. Kazananların önceden belli olduğu, ödüllerin "dostlar alışverişte görsün" ciddiyetsizliğiyle dağıtıldığı, her yıl bir başka skandala evsahipliği yapan magazin eklerinin sözde "Altın" ödülleri her yıl biraz daha "tenekeye" dönüşürken, "Altın Günaydın Ödülleri" artık mecburiyet haline geldi.
Gaf'let kürsüsü
Bahar Candan bornozuyla yatağa uzanıp, asgari ücretle dalga geçti: "Bundan sonra 8 bin 500 lira ile geçinmeye çalışacağım."
Zap'tiye
Trafik çevirmesinde kameraları gören alkollü vatandaşlar ya şarkı söylüyor, ya stand up yaparak şöhret olmaya soyunuyor. Yetenek Sizsiniz Türkiye yarışmasının yeni yapımcısı Trafik Bölge Müdürlükleri...
Ne demiş?
Değerli okurum ve meslektaşım Muharrem Akduman, Esra Erol'un ilginç cümlesini not etmiş: "Biraz kafa üstü düşünün, kafa altı düşünmeyin..."
Yorum Yazın